Arkadaşlarınızın sizden daha çok eğlendiğini mi düşünüyorsunuz? Onların yerinde mi olmak isterdiniz? İş yerinde diğer insanların sizden daha eğlenceli işler yaptığını görüp zorlanıyor musunuz? Bir şey kaçırmamak için telefonunuza yapışık mı yaşıyorsunuz? İngilizcede FOMO (fear of missing out) olarak bilinen geri kalma korkusu, son zamanlarda sıkça rastladığımız ve stres seviyesini arttıran bir fenomen haline gelmiştir. Bazı insanlar bu korkuya daha çabuk yenik düşebilir.
Geri kalma korkusu yaşayan insanlar, başkalarının daha çok eğlendiğini, daha iyi hayatlar yaşadığını, kendilerinden daha iyi şeylere sahip olduğunu düşünürler. İçinde imrenme duygusunu barındıran bu durum kişinin öz güvenini düşürür ve sosyal medya tarafından (özellikle Facebook ve Instagram) tetiklenir. Geri kalma korkusu sadece o anda daha iyi şeylerin olacağından ziyade, kendisinin şu an başkalarının deneyimlediği çok büyük şeyleri kaçırdığını düşünmektir. Bir cuma akşamı arkadaşlarının bir buluşmada olması, iş yerinde birinin terfi etmesi gibi birçok örnek verilebilir.
Geri kalma korkusu kavramı ilk kez 1996'da bir pazarlamacı tarafından geliştirilmiştir. Sosyal medya ortaya çıktıktan sonra üzerinden daha çok çalışılmıştır; çünkü insanlar sosyal medyada başkalarının hayatlarının en güzel anları ile kendi olağan hayatlarini karşılaştırmaktadırlar. Buna bağlı olarak da kişinin "normal" anlayışı değişir ve kendilerini akranlarına göre daha kötü durumda görür. Örneğin arkadaşlarınızın siz olmadan güzel zaman geçirdiğini görüp üzülebilirsiniz.
Sosyal medyayı kullanan ergenlerin, geri kalma korkusunu daha çok yaşadıkları görülmüştür. Fakat ilginç olan, geri kalmaktan korkan insanların sosyal medyayı daha sık kullandıklarıdır. Geri kalma korkusu her yaştan ve cinsiyetten insan tarafından hissedilebilir. Bir insan telefonunu ve sosyal medyayı ne kadar çok kullanıyorsa, geri kalma korkusu da o kadar fazla olabilir.
1. Yavaşlayın: Yemek yerken, araba kullanırken, iş yaparken yavaşlayın. Birçok insan gereğinden fazla hızlı yaşayarak kendini yıpratır.
2. Muhakeme yapın: Hayat kalitenizi derinleştirmeyen birçok şeyi yaşamınızdan eleyebilirsiniz. Bazı şeylere "hayır" demeyi öğrenebilirsiniz. Bu şekilde kendinize daha çok zaman ayırırsınız. Deneyimlerinizin miktarına değil, kalitesine odaklanın.
3. Deneyim yaşayın: Etrafımızda her zaman hayranlık duyup imrendiğimiz insanlar olabilir. Kendi hayatımızdaki imkanları fark edip kendimizi geliştirmezsek bu imrenme, içerlemeye dönüşür. Elimizdeki maddi şeylerin (araba, ev, zenginlik) sembolize ettiği başarı, macera, eğlence, özgürlük gibi anlamlarına odaklanırsak hayatımızdan daha çok doyum alırız.
4. Her şeye sahip olmamayı kabullenin: İhtiyaçlar sınırlıdır ama istekler sonsuzdur. İhtiyaçlarımızı önem sırasına koymalıyız.
5. Tek bir şeye odaklanın: Etrafımızda aynı anda birçok işi yapabilen insanları görünce biz de öyle olmaya çalışırız ama gerçek şudur ki, aynı anda birçok işi yaparken hiç birini tam yapamıyor olabiliriz. Tek bir işe anlık odaklandığınız zaman o işte daha başarılı olup tatmin olursunuz.
6. Mindfulness: Mutluluk hayalinin peşinden koşmak yerine, anlık olarak elimizde olan mutluluklara odaklanabiliriz.
7. Kazançlarınızı değil ilişkilerinizi önemseyin: Kaliteli ilişkiler her zaman maddiyattan daha tatmin edicidir. Zamanınızı ve enerjinizi ilişkilere verirseniz hayattan doyum alırsınız ve geri kalma korkunuz azalır.
8. Anı yaşayın: Haz verici deneyimlerinizi sindirerek yaşayın ve bir sonraki işi düşünmeyin. Vakit geçirmeyi sevdiğiniz biriyle birlikteyken "acaba bir daha ne zaman görüşeceğim?" diye düşünmek yerine anın keyfini çıkarın.
9. Minnettarlık: Minnettarlığı uyguladığınız zaman, arzu ettiğiniz ve istediklerinizden çok, elinizde olanın değerinin farkına varırsınız.
Bütün bu maddeleri uygulamak ilk etapta çok zor gelebilir ama bunları zorunluluk olarak değil, fırsat olarak görün. Bu maddeleri uygularken hissettiğiniz rahatlama ve ferahlığı kendinize bir armağan olarak değerlendirin.