Hemen herkese çocukluk döneminden bu yana doğrudan veya dolaylı yoldan üzüntüsünü, öfkesini, kıskançlığını, hasetini, korkusunu bastırması; sahiplenmemesi ve yok sayması öğretilir. Ancak gözden kaçırılan nokta şudur ki, toplumca 'olumsuz ve kötü duygular' olarak adlandırılan bu duygular her insanda vardır ve olmaya devam edecektir. Toplumca her ne kadar sadece mutluluk, heyecan ve coşku gibi olumlu duyguları yaşamak istesek de bu gerçek dışı bir beklentidir. Hepimizin içinde olumlu ve olumsuz duygular mükemmel bir harmoni içinde bir aradadır ve bize düşen onları uygun şekilde yönetebilmektir.
'Mış gibi yapmak' diye bir tabir vardır. Genelde 1-2 yaşındaki çocuklar sembolik oyunlar oynarlar. Bu oyunlarda nesneler, davranışlar ya da düşünceler kendi amaçları dışında başka objelere veya kişilere yansıtılır. Bir tahtayı at gibiymiş gibi kullanmak sembolik bir oyuna örnektir. Bu 'mış gibi yapmak', yetişkinlikte kullanıldığı zaman ciddi olumsuzluklara yol açabilir. 'Mutluymuş gibi yapmak, seviyormuş gibi yapmak, istiyormuş gibi yapmak...' Kısacası, kişinin iradesi ve isteği dışında bir duyguya hapsedilmesi, kişide ciddi psikolojik problemlere yol açar. 'Toksik mutluluk' dediğimiz bu durum, gerçek olmayan bir mutluluğun 'varmış' gibi yaşanması, dolayısıyla olumsuzlukların bastırılması, yok sayılmasını içerir ki işte psikolojik sıkıntıların başladığı nokta burasıdır.
'Seninki de dert mi? Boşver, üzülme geçer, takma kafana... İleride gülüp geçeceksin.' Bu cümleleri hayatı boyunca duymayanınız yoktur sanırım. Peki, bu sözler size destek olmak, sizi anlamak, empati kurmak yerine; o an yaşamaya çalıştığınız olumsuz deneyimi bastırmıyor muydu? Bu durumda aslında cevap çok açıktır: 'Evet, benim ki de dert, şu an boş veremiyorum çünkü baş etmekte zorlanıyorum, kafama takıyorum çünkü çözümsüzlük zihnimi meşgul ediyor. İleride güleceğimi biliyorum ancak şu an bu durum beni üzüyor.'
Hayatın 'sadece' olumlu tarafına odaklanmaya çalışarak, olumsuz duyguların küçümsenmesi, yok sayılması ve görmezden gelinmesi; gerçek dışı bir yaşantı ve bir yanılsama yaşanılmasına sebep olur. Sonuçta bizleri büyüten, karakterimizi inşa eden, hayatımız boyunca yaşadığımız olumlu ve olumsuz olaylardır. Bunlardan birini yok saymak, hayat deneyimini yok saymak, boşlukta olmak, kendiyle bağının kopması ve bunun sonucunda soyutlanmak demektir. Olumsuz duyguları devre dışı bırakmaya çalıştığımızda elde edilen tek sonuç, bu olumsuz duyguların daha da büyümeleri olacağı gibi duygunuzun size getirdiği bilgiyi de kaçıracak ve bu duyguyu görmemek için yaptığınız her hamlede hayatınızı daha da ele geçirecek ve daha kalıcı olacaktır. Olumsuz hislerimiz bize uzun süredir göz ardı ettiğimiz problemlerimizi göstermeye çalışıyor olabilir. Kendimizi dinlememiz, biraz yavaşlamamız gerektiğinin sinyallerini veriyor olabilir belki de... Pozitif olmak, mutlu kalmaya çalışmak, gerçeği görmezden gelerek onu bastırmakla değil; o an içinde bulunduğumuz olumsuz duyguyu deneyimlemek ve bu deneyim aracılığıyla yeni becerilere, derslere ve hayat getirilerine açık ve hazır olabilmek demektir.