Empati... Kelime anlamı "bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek." Peki, hepimizin aşina olduğu, hatta çevresinden görmeyi arzuladığı bu kelimeyi, ilişkilerimize kanalize etmekte neden zorlanıyoruz?
"Eskiden ilişkiler böyle miydi? Daha içten, daha romantik, daha uzun solukluydu" der eskiler... Acaba haklı olabilirler mi? Teknolojinin gelişmesi, çağ atlanması, beraberinde ilişkilerde de doyumsuzluk ve yüzeyselliği mi getirdi? Her istediğimize elimizdeki telefonlardan ulaşabilmek, her merak ettiğimizde anında iletişime geçebilmek, herkesin özel hayatına bir ekran aracılığıyla şahit olabilmek, en insani duygularımızdan olan 'empati'yi biraz arka planlara mı atmamıza sebep oldu acaba?
"Beni anlamıyorsun!" Bu cümle çoğu çiftin tartışmalarında en çok kullanılanların başında gelebilir... "Beni anlamıyorsun, duygularımı içselleştirmiyorsun, neden böyle davrandığımı anlamak istemiyorsun..." Tartışmaların temelinde bu yatıyor aslında. Karşı tarafın davranışlarındaki 'neden'i sorgulamamak..."'Neden bu şekilde davranmayı tercih etti?" sorusunu kendimize sormamak... Sadece 'ben' ve 'benim duygularım' ile hareket etmek... Sadece 'ben' ile hareket etmek ise, ilişkilerdeki 'biz' olgusunu yıkarak, beraberinde ayrılıkları getiriyor...
Peki bu 'sadece ben ve benim duygularım' mantığından nasıl kurtulacağız? İşte bu noktada devreye empati giriyor... Empati kurma becerimizi arttırmak, farkındalığımız üzerine çalışmak, karşı tarafı dinlemek... Basit gözükse de, uygulama noktasında pek çok zorluk ortaya çıkabiliyor... Öfkeli bir karakter, tartışma anında öfkesine hakim olamıyor... İşte bu noktada yapılması gereken ise, yıkıcı taraflarımızı bulup onlar üzerinde çalışmak. Eğer kişisel anlamda kendimizi geliştirmez ve yıkıcı taraflarımız üzerinde çalışmazsak, empati kurabilmemiz neredeyse imkansız hale gelir. Başkalarının duygularını anlayabilmek için, önce kendi duygularımızı tanımalı ve anlamalıyız. Öbür türlü, göstereceğimiz anlayış sadece yüzeysel bir zeminde kalır ve yüzeysel olan hiçbir şeyin devamlılığı olmadığı gibi, bir süre sonra bu yapay anlayışlılık hali de son bulur. 'Önce ben' dediğimiz nokta, işte bu durumda devreye girmelidir. "Önce ben kendimi tanıyacağım ve fark edeceğim."
"Beni anlamıyorsun" demek kulağa çok klasik geliyor aslında... Peki asıl soru şu: "Siz kendinizi anlıyor musunuz?" Kendinizi, o anda neler hissettiğinizi, neden o davranışı yapmayı seçtiğinizi anlıyor ve biliyor musunuz? Kendini hiç bütünüyle sorguladın mı? Tüm bunlara yanıtınız evet ise bir daha düşünün...Öfke veya bir anlık hayal kırıklığıyla alınan hiç bir karar, bu kadar kapsamlı bir sorgu yolundan geçmez. Bu sebeple bir daha düşünün... Daha dingin, daha emin, daha gözlemlemiş bir şekilde. Emin olun o zaman alacağınız karar çok daha farklı olacaktır.
Kendisini tamamen karşıya kapatmış ve 'ben' odaklı birinden empati kurmasını beklemek zordur... Tamamen içe yönelmiş ve belki kendi duygularını bile aktarmaktan kaçınan birisinden empati beklemek oldukça yıpratıcı bir hale gelebilir. Herkesin empati becerisi yüksek olamaz. Bu sebeple kişiler önce kendileri üzerinde çalışmalıdır... İlişkilerde empati olmazsa olmazdır ve eğer bu beceriden yoksun kalırsak, ilişkilerimizin kısa soluklu olması da kaçınılmazdır. Duygularını anlamayan, anlamak istemeyen ve bu hislere gözlerini kapatan biriyle birliktelik, beraberinde yıkıcı deneyimler getirebilir... Anlayış, güven, sevgi, şefkat, empati... İlişkilerde olmazsa olmaz duygular...İşte bunlardan birinin eksikliği zamanla diğerlerini de domino taşı gibi devirmeye başlar.
"Üzüldüğünü görüyorum ve seni anlıyorum" ne kadar basit gözüken ama bir o kadar da emek isteyen bir eylem...Gerçekten anlıyor musunuz? Gerçekten görüyor musunuz? Yoksa gözlerinizi tamamen kapattınız mı? Öncelikle bunu fark edin... Gözlerinizi açın ve karşı tarafı görmeye çalışın...