Antisosyal kişilik bozukluğu hemen her ülkede görülebilen; çocukluk çağında başlayan, erişkin hayatta da devam edebilen, yaygın olarak başkalarının haklarını önemsememe ve bu haklara ihlal etme ile karakterize heterojen gelişimsel bir bozukluk. Antisosyal kişilik bozukluğunun psikiyatrist görüşmelerine dayanılarak genel popülasyon üzerinde yapılan çalışmalarında yaşam boyu görülme sıklığı erkeklerde %3,3, kadınlarda ise %0,9 olarak saptanmış. Antisosyal kişilik bozukluğu yaklaşık 200 yıldır ruhsal bir bozukluk olarak kabul ediliyor ve bu tanı18 yaşın altındaki kişilere konulamıyor. Antisosyal kişilik bozukluğunun başlıca özelliği çocuklukta veya erken ergenlikte başlayan; okul, iş ve sosyal ilişkiler gibi yaşamın her alanına yayılan, tekrarlayan antisosyal ve kriminal davranışlar göstermesidir.
Antisosyal bir kişinin davranış bozukluğu 24-44 yaşları arasında tepe noktaya ulaşıp, daha sonra keskin bir şekilde düşüş gösteriyor. Antisosyal kişilik, narsisistik kişilikle oldukça ortak özellik gösterip, hatta bazen narsisistik kişiliğin bir alt tipi olarak da görülüyor. Çocuklukta ve ergenlikte en sık konulan tanılardan birisi olan davranış bozukluğunun spesifik özellikleri dört kategoriden oluşuyor;
Çevre ve ailedeki ciddi evlilik sorunları, düşük sosyoekonomik durum, geniş aile, babada suç işleme, annede ruhsal bozukluk gibi mevcut olumsuz değişkenlerin yanı sıra çocuktaki dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, antisosyal kişilik bozukluk için risk faktörü olsa da sadece bu faktörlere bağlı olmadığı biliniyor. Bu bozuklukların gelişiminde gen-çevre etkileşimi de önemli bir rol oynuyor. Antisosyal kişilik bozukluğunun oluşumunda sosyokültürel faktörlerin büyük etkisine, suç davranışının öğrenilmiş ve uyum sağlayıcı bir durum olduğuna dair görüşler olmasına karşın son yıllarda biyolojik nedensellik giderek güçleniyor. Sonuç olarak antisosyal kişilik bozukluğunun oluşumunda çeşitli genetik, biyolojik, psikodinamik ve psikososyal faktörlerin birbiri ile etkileşimi önem kazanıyor.
Antisosyal kişilik bozukluğu genetik mi, çevresel mi sorusu zor bir soru. Son yıllarda genetik etmenler daha fazla önem kazanmaya başladı. Birçok çalışmada antisosyallerin birinci dereceden akrabalarında alkolizm ve sosyopati arasındaki ilişki gösterilmiş, antisosyal erişkinlerde kontrol grubuna göre daha fazla antisosyal akraba saptanmış. Evlatlık çalışmaları genetik ve çevresel faktörlerin bu bozukluk için birer risk olduklarını ortaya çıkarıyor. Peki, beyinde biyolojik olarak ne oluyor da kişiler antisosyal oluyor? Daha önce herhangi bir davranış problemi göstermeyen bir kişinin beynin prefrontal korteksinin travmaya uğraması sonucu antisosyal davranışlara başladığı gözleniyor. Damasio'ya göre 'Kazanılmış sosyopati' olarak tanımlanan hastalar, beyin hasarından sonra sosyal olarak uygunsuz ve agresif davranışlarda bulunmaya başlıyor.
Yapılan çalışmalar antisosyal kişilik bozukluğu ile düşük eğitim düzeyi, iş değişiklikleri, düzensiz evliliklerin yanı sıra derin bağlanmaların olmamasının yakın ilişki içinde olduğuna işaret ediyor. Şehirleşme antisosyal kişilik bozukluğu için önemli bir risk faktörü. Antisosyal çocuklarla yapılan çalışmalar, onların çoğunlukla geniş ailelerden geldiğini gösteriyor. Muhtemelen ailelerdeki diğer erkek çocukların fazlalığı antisosyal davranışın gelişmesine katkıda bulunurken; ailedeki kızların fazlalığı ise bunun tersine etki yapıyor.
Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler bu durumlarından dolayı nadiren yardım istiyorlar. Bu kişileri tedavi etme girişimleri genellikle hayal kırıklığı yaratan sonuçlar doğurabiliyor. Diğer yandan belirli tedavi girişimleri (stres,öfke kontrolü,vb) vasıtasıyla şiddet davranışı da dahil olmak üzere spesifik belirtilerle başa çıkılabiliyor. Antisosyal kişilerin gelecekleriyle ilgili umut vaat eden psikoterapistlerle terapötik uyum sağlamaları dikkat çeken bir durum. Bu durum bu kişilerin tehlikeli olaylardan sonuç çıkaramayacağı şeklindeki geleneksel düşünceyle zıtlık oluşturuyor. Antisosyal kişilik bozukluğunun hastaneye yatıştan cevap alma olasılığı düşük olsa da tedavi edilebilir anksiyete veya depresyon belirtilerinin gidişatı düzelebiliyor. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişi ile psikoterapist arasında erken bir bağ oluşması tedavinin gidişatı için oldukça önemli.