Simay ile bundan yaklaşık 12 yıl önce Galata'daki evinde röportaj için bir araya geldiğimizde tanışmıştık. Yıllar içinde defile organizasyonları, koleksiyon hazırlıkları derken bu sefer yolumuz ne yazık ki bambaşka bir konu için kesişti. Ülkemizde meydana gelen depremin ardından kurucusu olduğu Kırmızı Çocuklar Derneği'nde yaptığı projeler için ALEM olarak biz ne yapabiliriz dedik ve el ele verdik. Biliyoruz ki yolumuz uzun ama Simay başta olmak üzere bu süreçte öyle kıymetli gönüllüler ile tanıştık ki birlikte daha çok şey yapacağız.
Yaklaşık dokuz sene önce babamı kaybettim. Babam benim için çok ama çok özel bir insandı. Annemle babamın 25 yıl boyunca anaokulları vardı, benim hayatım haliyle hep bir şekilde çocuklarla geçti. Okuldan çıkıp çocukların yanına giderdim, yıl sonu gösterilerinde kıyafetlerini hazırladım. Böyle bir sürü anım var. Babam vefat ettiğinde baktım ki canım çok yanıyor ve içimde çok büyük bir yas var dedim benim bunu bir şeye dönüştürmem lazım. O dönem yuvalara gidip gönüllü annelik, ablalık yapmaya karar verdim. Darülaceze'ye başvurdum, kabul edildi ve orada gönül annesi oldum. Orada ilgilenmem için bana altı tane erkek çocuğu verdiler. Her hafta aynı saatte onları görmeye gittim. Yurt dışı programlarım dahil onlara gidebileceğim şekilde ayarlıyordum.
Aynen öyle, her hafta hiç aksatmadan belirli saatlerde yuvalara gidip çocuklarla bir araya gelerek oyunlar oynayabilirsiniz zaten bir süre sonra çocuklarla inanılmaz bir bağ oluşuyor aranızda. Sonrasında baktık ki çocukların sosyallik alanı çok az onları belli dönemlerde evimize davet ettik. O dönemde koruyucu aile nedir onu öğrendim. Kalpten anneliğin çok önemli olduğuna inanıyorum. Sonrasında eşimle koruyucu aile olmaya karar verdik. Prosedürleri tamamladıktan sonra Darülaceze'den hayatımın en güzel hediyesi ile yani baktığım altı çocuktan biriyle çıkmış oldum. Şimdi oğlum 10 yaşında. Oğlumun evimize geldiği hafta ben bir de biyolojik hamile olduğumu öğrendim. İkisi aynı anda geldiği için onlara ruh ikizi diyorum. Sonrasında evde üç yaşında ve yeni doğan bir bebekle günlerim geçerken aklım hep Darülaceze'deki çocuklarla kaldı. Benim bu çocukların hepsine yetişmem mümkün değil güzel de bir çevrem var. Bu işe ancak dernek olarak devam edebilirsek yol alırız diye düşündüm. Tam o dönem arkadaşım Didem de koruyucu aile olmuştu. İki kişi derneği kurduk. Sevgili eşim Serhan (Sarıpınar) derneğin ismini koydu.
Şimdi bu çocuklar hepimizin vicdanını yaralıyor haliyle ama biz bu hikayede çocuklara hiçbir zaman için ajitasyon yapmayalım dedik. Bu çocukların her biri doğarken rengarenk doğuyor sonrasında maalesef bizler karartıyoruz. Bu çocukların içindeki renkleri tekrar ortaya çıkarmamız lazım. O zaman kırmızı olsun dedik. Kırmızı dikkat rengi. O günden bu zamana ajitasyona başvurmadan çocuklar için ne yapabiliriz diye çalışıyoruz. İlk zamanlar küçük çocuklar için çalışıyorduk sonrasında yuvadan çıkan 18 yaş üstü çocuklar için de kolları sıvadık.
Bu çocuklar 18 yaşına kadar yuvada kaldığı için dış dünyaya dair bilgi sahibi değiller. O yüzden onlar için ev tutuyoruz, eğitim bursu sağlıyoruz. Buradaki en güzel şey devletin 18 yaşına gelmiş koruma altındaki her çocuğa memurluk hakkı veriyor olması.
Süreklilik çok çok önemli. Bunun devamlı altını çiziyoruz. Bir kere ziyaret ettiğinizde çocuklara yarardan çok zararınız dokunuyor. Bazen markalar beni arıyor "Bir kerelik gidip çocukları beraber görelim, oyuncaklar verelim." diye, asla kabul etmiyoruz. O çocukların bağlanmaya, şefkate, sevgiye ihtiyacı var. Yaşanan bir olaydan bahsetmek istiyorum. Koruyucu aile olan gönüllü bir arkadaşımız yıllar önce çocukları düzenli olarak görmeye yuvaya gidiyor. Çocuklardan bir tanesi "Yine beni görmeye gelecek misin?" diyor arka arkaya birkaç kez. Gönüllü annemiz de "Geleceğim söz geleceğim niye bu kadar arka arkaya soruyorsun?" diyor çocuk da "Eğer gelmeyeceksen seni sevmeyeceğim." diyor. Çünkü çocuk orada bağ kurmak istiyor ama tekrar o bağın kopmasından çok korkuyor. Bu yüzden burada konu sadece çocuklara oyuncak dağıtmaktan öte onlara birebir dokunmak. Şu an sizinle de yapmak istediğimiz proje tam da buna yönelik. Kırmızı Çatı adını verdiğimiz projemizle Kahramanmaraş'ta depremden etkilenen, çadırda yaşayan çocuklara oyun alanı yaratmak istiyoruz. Çadırda yaşayan Ayşe ile ilk gittiğimizde tanıştıktan sonra bir daha gidince yine Ayşe'ye, Ahmet'e ve bir önceki sefer gittiğimiz çocuklara ulaşmak istiyoruz. O çocuklara dokunmak istiyoruz. Çocuklar için bağlılık ve güven duygusu en önemli şey. Ne yazık ki hiçbirimizin sihirli değneği yok onların yaşadıklarını silelim ama en azından hayata bağlılıklarını artırabiliriz.
Çok uzun zaman önce bunu kapının dışında bırakmayı öğrendim çünkü eğer ters empati ile o yükü üzerine alıp gidersen hiçbir şey yapamazsın. Hem deprem bölgesindeki hem de yuvadaki çocukların hikayesi tabii ki gönlümüzü hoş tutan hikayeler değil. O yüzden ben ne yapabilirim diyerek elimizden geleni yapmalıyız. Süreklilik çok önemli.
Koruyucu aile olmanın ne demek olduğunu yıllardır anlatmaya çalışırken bir anda bu konuyla ilgili büyük bir patlama oldu onun sebebini de şu şekilde açıklayabilirim. Deprem sabahı bölgedeki yurtlarda kalan çocukların bakanlık tarafından tahliyesine karar verildi. Küçük çocuklar yakınlardaki illerde yurtlara yerleştirildi, yaşı daha büyük çocuklar ise İstanbul'a geldi ve bu durum dilden dile dolaşıp sanki hemen herkes bu çocukların koruyucu ailesi olabilir gibi bir algı oluştu. Bu mümkün değil. Çocuklar devlet korumasına iki şekilde alınıyor. Bazı çocuklar var ki hiç biyolojik ailesi olmuyor ya da aile çocuktan feragat etmiş. Bu çocuklar sayıca azlar evlat edinilebiliyorlar. Yani evlat edinen ailenin nüfusuna geçiyor. Bir de anne, babası olan ama ebeveynlik yetisini yitirmiş anne, babaların çocukları var bu çocuklar evlat edinilemiyor bu yüzden de koruyucu ailelik diye bir sistem çıkıyor. Yuvalarda çocuklar gayet iyi bakılıyor, kıyafetleri, yemeleri, içmeleri hepsi çok düzgün. Bunu yıllardır yakından gözlemleyen biri olarak söylüyorum. Ama devlet diyor ki bir çocuğa ne kadar iyi bakılırsa bakılsın ona sizin verdiğiniz ev sıcaklığını veremem o yüzden de devlet koruyucu ailelere maddi destek de oluyor. Özetle koruyucu aile olduğunda sistem şu şekilde ilerliyor çocuğa devletle beraber bakıyorsun. Devlet düzenli bir şekilde koruyucu aileyi de ziyaret ediyor. Bu çocukların biyolojik ailesi olduğu için senin soyadını alamıyor.