Elif ÖKSÜZ – [email protected]
Le Café Mollien
Musée du Louvre
Mona Lisa’dan ve 19. yüzyılın Fransız ressamlarının sanat eserlerinin yer aldığı kırmızı odalardan birkaç adım uzaklıkta, Le Café Mollien’e devasa Mollien merdivenleriyle ulaşılıyor. Tablolar ve sütunlarla donatılmış kafe, tıpkı Louvre Müzesi’nin içinde yer alan Richelieu café gibi çok geniş bir terasa açılıyor. Terastan görülebilecek La Cour Napoléon ve Carrousel Bahçesi manzarası ise görülmeye değer. Mimar Hector Lefuel tarafından yapılan kafe, sandviçlerinin yanında kruvasanları, meyve salatası, elmalı ve çikolatalı pastası ile de çok popüler. Mekanın vejeteryanlar için de ayrı bir menüsü mevcut. Kafe, Louvre Müzesi’nin tek kapalı olduğu gün yani salı günleri kapalı.
Acropolıs Museum
Café & Restaurant
Acropolıs Museum
Atina’da tam da Akropolis’e bakan bir konumda bulunan Acropolis Museum, içinde aynı isimli cafe restoranla dönemsel olarak güncellenen geleneksel yemekler sunuyor. Genelde hızlı bir yemek yemek için ideal olan mekan, sadece Cuma geceleri gece 12’ye kadar hizmet veriyor. Cuma geceleri restoran için ayrıca önemli çünkü misafirler tarihi Akropolis manzarasına karşı canlı caz da dinleyebiliyor. Cuma geceleri için ayrıca rezervasyon yapmak gerekirken, diğer günlerde bu şart değil. Öğlen 12’ye kadar sunulan geleneksel Yunan kahvaltısı da cafe restoranın favorilerinden.
Level 9
Tate Modern
Level 9, Londra’nın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olarak gösterilen Tate Modern’ın Herzog ve de Meuron’s Switch House uzantısının dokuzuncu katında yer alıyor. St. Paul Kilisesi’ne, Millenium Köprüsü’ne ve tabii ki Tate Modern’ın kendisine tepeden bakan bir manzarayla, Level 9 turistlerin olduğu kadar İngiliz’lerin de ilgisini çekiyor. Aralarında kadehi 470 sterlin olan Portekiz roze şarap da yer alan şarap menüsü, Tate Modern Catering’in Ceo’su Hamish Anderson tarafından oluşturulmuş. Yemekler, bir cafede rastlayacaklarınızdan ziyade şık bir restoranın menüsüne yakışır nitelikte. Level 9’da, yemeğin tabaktaki sunumunun özenle hazırlanması kadar, garsonların masaya gelen yemekleri aynı anda servis etmesi kadar her ince detay düşünülmüş.
MarIsol
Museum Of Contemporary Art ChIcago
Geçtiğimiz Eylül ayında Museum Of Contemporary Art Chicago içinde açılan ve şef Jason Hammel tarafından yönetiliyor. Hammel, menüdeki ilhamını 60’lı yıllarda arkadaşı Andy Warhol’la birlikte New York sanat sahnesinin merkezinde yer alan yarı Fransız yarı Venezuela’lı sanatçı Marisol’dan alıyor. Sebzeler, el yapımı makarnalar, et ve deniz ürünlerinin menüdeki yeri mevsimsel olarak değişiyor. 125 kişilik restoranda ayrıca bir özel oda bulunuyor. Sadece pazartesi günleri kapalı olan restorandaki kokteyller ise isimlerini Marisol’un eserlerinden alıyor. Müzenin içinde yer alan Street ise, yemek için fazla zaman ayırmak istemeyenler için ayak üstü lezzetler sunuyor.
RIJKS
RIjksmuseum
RIJKS, Amsterdam’da bulunan ve yılda iki buçuk milyon kişinin ziyaret ettiği Rijksmuseum’ın içinde yer alıyor. Tıpkı müzenin küratörleri gibi restoranın şefi de dönemsel olarak değişiklik gösteriyor. Rembrandt, Vermeer ve Hals gibi Hollanda’nın tarihine mal olmuş ressamlara ev sahipliği yapan müzenin restoranı da aynı anlayışa sahip; Hollanda mutfağının en önemli lezzetlerini öne çıkarıyor. İskandinav dekorasyona sahip RIJKS ayrı bir binada yer aldığından, müze kapandığında da hizmet vermeye devam ediyor.
Nerua
GuggenheIm Museum BIlbao
Dan Brown’ın son romanı “Başlangıç”a da konu olan Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, her yıl değişen menüsü bir yıl önce hazırlanan restoran Nerua’ya ev sahipliği yapıyor. Guggenheim Müzesi’nin mimarisinden kopmayan Nerua’da menü, genç şeflerin elinden çıkıyor. Restorandaki sandalyeler dahi, müzenin de ödüllü mimarı Frank Gehry’nin tasarımı. Michelin yıldızlı şef Josean Alija, Akdeniz mutfağının yanına zaman zaman farklı tatlar eklemekten hoşlanıyor. En fazla üç parçadan oluşan yemeklere, İspanyol şarapları eşlik ediyor. Restorandaki zeytinyağlarının bin yıllık zeytin ağaçlarından çıkarıldığını da belirtmeden geçmeyelim!