ANDA YAŞAMAK DEMEK, OLDUĞUN YERDE OLMAK DEMEK...

Hayatı erteledikçe, her gün bir kopyaya dönüşüyor. Hayallerini, isteklerini erteledikçe yaşam ağırlaşıyor. Hep beklediğin o günün aslında bugün olduğunu anladığında omuzlarındaki ağırlık çözülmeye başlıyor.

ABONE OL
9 Ekim 2015 Cuma 14:25 | Son Güncellenme:
15 dakika okunma süresi
ANDA YAŞAMAK DEMEK, OLDUĞUN YERDE OLMAK DEMEK...

Günlük tutar mısın? Ben birçok kez denedim. Yazdım, başladım, düzenli tuttum sonra unuttum, üşendim. Çok üzülüyorum düzenli bir günlüğüm olmadığına. Oysaki insanın kendi hayatını kayıt altına almasıdır günlük tutmak. En değerli hikayenin yazılması. Daha önemli işlevi ise ayna tutması. Yolcluğunu hatırlatması.Hatalarını, tekrarlarını, yanlışlarını. Yıllar geçmiş, yakındığım hikayede oyuncular değişmiş ama hikaye aynı kalmış. Birbirini tekrar etmiş. Borç batağında yüzen bir adamın düzlüğe çıkması ama sonrasında yeniden batağa çekilmesi ya da aşkla evlenmiş bir adamın ilişkisini tüketmesi, ayrılması,sonra bir başkasına aşık olması evlenmesi ve sonrasında yine aynı şeyleri yaşaması gibi. Biz değişmedikçe hiçbir şey değişmiyor işte. Günlükler bunu öğretiyor. Kayıt altına almayınca farkedemiyorsun nasıl daireler çizip, aynı yere döndüğünü... Farkedemiyorsun aslında kaderini senin davranışlarının belirlediğini. Ve onları değiştiremediğin sürece kaderin de değişmeyecek. 


Bir takıntın, bir saplantın, bir sorunun senin sonunu hazırlayabilir. Seni yorabilir. Seni yoldan çıkartabilir. Biz dursak da bilinçaltımız durmuyor. Çoğu zaman korktuğumuzun başımıza gelmesi gibi çağırdıklarımız başımıza geliyor. Olumlu ya da olumsuz. Hiçbir şeyin aslında yok olmadığı bu evrende, yaptığımı kötülük ya da iyiliklerin ses vermeyeceğine inanmak da yanılsama. Er ya da geç hem kötülüğün hem de iyiliğin dönüşü mutlaka oluyor.  Ben de arıyorum kendi yolumu. Tam buldum tamam budur diyorum sonra geçiyor. Ya da tali yollar çıkıyor. Ben artık şöyle düşünüyorum yol arama telaşı hayatı anlamlı kılıyor olabilir bizler için. Bu yüzden de he rşey belki de bizim için yolunda ve mükemmel olsa bile biz huzursuzlanıyor, olması gerekenin başka bir şey olması gerektiğini düşünüyoruz. Diğer türlü tama işte budur dediğimizde yaşam da rengini yitiriyor olabilir. O arayış, o hep başka bir şey olmalı beklentisidir belki de bizi heyecanlandıran. Ama bir o kadar da mutsuz kılan. 


Ofiste, fabrikada her nerede çalışıyorsak bunaladığımız anda keşke bri balıkçı kasabasında pansiyon işletsek diye düşünürüz.  Pansiyon olmazsa organik tarım, bir restoran ya da incik boncuk satan bir dükkan. Hayalini kurduğumuz yere tatile gittiğimizde bile beşinci güne kalmadan şehrin temposu, ofisin kargaşası özlenir. Komşunu tavuğu kaz görünür misali hep başka hayatlar cazip geliyor. Önceden de söylemiştim ya alıp bizi magazin programlarında gördüğümüz isimlerin yerine koysalar belki de yalın ayak kaçarız. Ama şu an bizim değil ya biz o hayatı yaşamıyoruz ya o yüzden cazip. Tıpkı sahip olmadığımız kadın ve erkeklerin her zaman daha cazip olması gibi. 


Ancak kendi varoluşunun farkında olan insan varoluşuna uygun seçimler yaparak, bir başka ifadeyle varoluşuna uygun bir yaşam inşa edebilir. İşte benim ölüm korkum da böyle bir şey. Yoksa ölmekten, yaşamın sonlanmasından korkmuyorum ki... Sadece kendi varoluşumu fark edememekten, varoluşuma uygun yaşayamamaktan korkuyorum. Evet hayat rastlantılardan oluşuyor ama bu rastlantılara vrdiğimiz tepkiler hayatımjız oluşturuyor. Eve giderken her zaman geçtiğimiz A sokağı yerine B sokağından geçmek belki yeni bir yol açıyordur eğer o anda B sokağında tepki vereceğimiz etkiyi görebilirsek. Bu da ancak anı yaşamakla olur.  Sokakta yürürken biz ya dündeyiz ya da yarında. Sevgilimizle konuşurken bile ya sabahki toplantıdayız ya da yarınki maçta, partide, toplantıda. Hal böyle olunca o an nereye gidiyor? Hiç yaşanmamış olmuyor mu? Bu durumda o anı eksik yaşamız sayılıyoruz bence. Dolayısıyla da hem dünü hem yarını çifter çifter yaşarken anı kaybediyoruz. Yolda zihnimizde sis perdesiyle yürürken hayatın bize sunduklarını rahatlıkla kaçırabiliyoruz.

 

Yediğimiz yemeği bile anlamıyoruz. Yemeği anlamıyorken, eşimizin yaptığı bir inceliği de anlamıyoruz. Küçük jestlerid e böyle atlıyoruz. Kendimizi düne ve yarına hapsedip aslında tek gerçek olan bugünü atlıyoruz. Diyebilrisin ki bunu biliyorum hep de söylenir hatta bu nun için Zen’e ilgi duydum. Farkında olmak anı yaşamak kendimi bunun için geliştirmeye çalıştım. Ben de sana şimdi diyorum ki, ben bunu bizim bilinçli yaptığımıza inanıyorum.  


Bilinçli olarak anı yaşamaktan kaçıyoruz. Anı yaşamak için kendimizi bilinçlendirmeye, eğitmeye çalışmak bile kendi kendimize anı yaşamadığımıza emin olma hissini veriyor. Tamam güzel şu anda anı yaşamıyorum ki ben anı yaşamak üzerinde çalışıyorum. Ve asla, bir türlü, anı yaşamak lüksüne ulaşamıyorum. Çünkü bunu ben istemiyorum. Anı yaşamak demek kendi oyunumu bozmak demek. Ben ya dünde ya da yarın da mutluyum. Ben, gözümde sis perdesiyle yürümekten memnunum. Farkındalık, anı yaşamak beni savunmasız kılacak. 
Yarın değil, şimdi... 


En çok sevdiğin insana en az seni seviyorum diyenlerden misin acaba... Annesine, karısına seni seviyorum diyemeyenler ailesi... Nazı en çok geçtiği için en çok üzdüğü, en az sevgisini gösterdiği sevdikleri olur bazen insanın. Ben çok geç öğrendim aslında gerçekten seni seven insanları tek istediği şeyin senin sevgini görmek olduğunu. Ne para, ne mal, ne mülki ne senin başarın, ne toplayacağın alkışlar. Oysaki küçüken başlarsın kendini göstermek istersin. En önce de ailene, babana, annene, abine,... Seninle gurur duymalarını istersin. Bilirsin ki sen başarılı olduğunda onlar seninle gurur duyacak. Sen de kendini ispatlamış olacaksın. Zaman geçer. Onlar yaşlanır. Sen bir gaz kariyerini yaparsın, babanın annenin karşısına geçip bunu bunu ben yaptım, işte sizin evladınız yaptı demeyi beklersin. O gün geldğinde bir bakarsın ki aslında hiç de anlamı yokmuş. Ya da düzeltiyorum anlamı varmış ama senin beklediğin gibi olmamış. En kötüsü ise, o ana gelene kadar atladıkların, ıskaladıkların. Sevdiğin insan ünvanından, sahip olduklarından, başardıklarından önce senden sıcak bir kucağı, seni seviyorum tümcesini, seni beklemiş. Elbette ki seninle gurur duyacak... Elbetteki senin başarınla mutlu olacak. Ama seni yaşayamamış, ve seni kaybetmişse ne anlamı kalacak attığın imzaların.

 

Nasıl tadına varabileceksin kazandıklarının. Her attığın adımda, başarıya ulaştığında o başarının tadını kazandığın paraları sevdklerinle yemeyi istemedin mi? Şu anda da ya buyuklerin, ya da gözüne sevgiyle bakan çocuğunun geleceği için koşturmuyor musun? Peki eğer sen çocuğunun yanında olmazsan ve çoçuğun en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda babasının elini tutamaz, onun şevkatini bulamazsa ne önemi kalacak okuduğu iyi okulların, elde edeceği geleceğin. Sevenlerin sevdiklerinden tek beklediği kendilerine ait bir şeyler... Özel olduklarını hissedemediklerinde, ya da yaşayamadıklarında pek bir anlamı kalmıyor onlar için yapıldığı düşünülen şeylerin. Hatta bu yüzden ihmal edilen eş, ihmal edilen çocuk sevisini yitirmeye, güvenini kaybetmeye başlayabiliyor. Tam bir iletişim kazası aslında. Bir yanda sevdikleri için çalıştığını, çırpındığını ya da başarıları yakaladığını düşünen biri, diğer yanda sadece sevgiyi, ilgiyi, şevkati bekleyen seveni. Belki konuşabilseler ortak noktada mutlu olacaklar. Konuşamadıkların, farkına varamadıklarında ise erezyon başlayacak.

 

Daha kötü olan belki de o beklenen günler gelmeden baba hayattan göçecek, çocuk babasına seni seviyorum diyememenin eksikliği, vicdan azabıyla yaşayacak. Gün geceyi, gece günü kovalar. Döngüler deryasında yüzer insan. Düşer, kalkar. Bazen sürünür. Ağlar, güler, sever, nefret eder. Hepsi bizim için. Hepsi senin için. Çok sevdiğin şehri bırakıp gitmek zorunda kalırsın, sevdiğin adamı unutmak, aşık olduğun kadını yok saymak. Acı gelir seni bulur. Seversin, ama sevgi yetmez bazen. Ağlamaktan gözlerin şişer, nefesin kesik kesik içine dolar, göğsün sıkışır, ağlayamayacak kadar ağlarsın. Sabah olur. Uyunmamış bir gecenin sonundaki sızma hali, gün ışığıyla daha bir sersemletir. Gece olmasını istersin yendien. Yeniden karanlıkta kalmak için. Karanlık iyi gelir. Sıkıntını paylaşır, gündüze göre dindirir. Gece, dost olur. Dayanacak bir omuzdur aradığın. Anne, sevgili, baba, kardeş, ama bir omuz. Seni saracak, gözlerini yumup başını bırakacağın bir göğüs. Seni saran bir çift kol. Anlık da olsa güvendesin, anlık da olsa dertlerin uzakta. İşte kaybetmemen gereken bence tek şey. Değerini bilmen gereken, incitmemen gereken tek şey. O göğsün, o omzun sahibi. Ama zamanı geldiğinde onu da kaybedersin. Yaşamayı, oyunu kurallarına göre oynamayı öğrenirsin. 


Zor olandır gerçekten ağlayacak omzu bulmak. Yanında ağlayacaksın demek tüm maskelerini atacaksın demek. Yanında ağlayacaksın demek benim çok sevdiğim çember betimlemesinde ilk daireye alacaksın demek. Anne, baba, kan bağı kolaydır diyebilirsin. Ya el adamı? Gerçekten bunu yapabileceğin bir sevgili, arkadaş... Güven eşiğinin nasıl çalıştığını bilmiyorum. Kolay güvenir hemen çözülür müsün yoksa uzun zaman mı alır bilmiyorum. İnsanoğlu için hayatın başına güvenmek sonraki yılarına göre çok kolay. Çocuğun soru sorma cesaretinin zaman içinde aldığı tepkilerle törpülenmesi gibi, yaşanan minik minik başlayan sonra büyüyen hayal kırıklıkları zor güvenmeyi, daha çok sorgulamayı beraberinde getiriyor. Burada izlenen eğriye göre bazen bir daha güvenemeyecek hale geliyor insan. 


Daha önceki satırlarda söylediğim gibi ben ne kadar çok hayal kırıklığı yaşarsan yaşa yine deneyi savunuyorum. Her an sıfır kilometre olarak... Erteleyerek değil, yapman gerekeni bugün yaparak, yaşaman gerekeni bugün yaşayarak. 

 

ARET VARTANYAN 

EN ÇOK OKUNANLAR

Buckingham Sarayı'nda Beckham Rüzgarı
Buckingham Sarayı'nda Beckham Rüzgarı

Buckingham Sarayı'nda Beckham Rüzgarı

2 dakika okunma süresi
ALEM Talks Podcast: İdil Yazar
ALEM Talks Podcast: İdil Yazar

ALEM Talks Podcast: İdil Yazar

1 dakika okunma süresi
Akneli Ciltler İçin Cilt Bakım Rutini
Akneli Ciltler İçin Cilt Bakım Rutini

Akneli Ciltler İçin Cilt Bakım Rutini

3 dakika okunma süresi
2025 Pantone Rengi Açıklandı: Mocha Mousse
2025 Pantone Rengi Açıklandı: Mocha Mousse

2025 Pantone Rengi Açıklandı: Mocha Mousse

1 dakika okunma süresi
Michelin Rehberi 2025 Türkiye Seçkisi Açıklandı
Michelin Rehberi 2025 Türkiye Seçkisi Açıklandı

Michelin Rehberi 2025 Türkiye Seçkisi Açıklandı

4 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

AZ UYUMAK KİLO ALDIRIYOR!
AZ UYUMAK KİLO ALDIRIYOR!

AZ UYUMAK KİLO ALDIRIYOR!

B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİZ Mİ VAR?
B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİZ Mİ VAR?

B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİZ Mİ VAR?

BUSE TERİM İLE SAĞLIKLI YAŞAM SOHBETİ
BUSE TERİM İLE SAĞLIKLI YAŞAM SOHBETİ

BUSE TERİM İLE SAĞLIKLI YAŞAM SOHBETİ

EVDE CİLT BAKIMI
EVDE CİLT BAKIMI

EVDE CİLT BAKIMI

EN ETKİLİ EL KREMLERİ
EN ETKİLİ EL KREMLERİ

EN ETKİLİ EL KREMLERİ

NEDEN KİLO VEREMİYORSUNUZ?
NEDEN KİLO VEREMİYORSUNUZ?

NEDEN KİLO VEREMİYORSUNUZ?

KIRMIZI ET MASUM MU DEĞİL Mİ ?
KIRMIZI ET MASUM MU DEĞİL Mİ ?

KIRMIZI ET MASUM MU DEĞİL Mİ ?

HAILEY BIEBER’IN SAĞLIK İKSİRİ
HAILEY BIEBER’IN SAĞLIK İKSİRİ

HAILEY BIEBER’IN SAĞLIK İKSİRİ

HAZMETTİRİCİ ÇAY TARİFİ
HAZMETTİRİCİ ÇAY TARİFİ

HAZMETTİRİCİ ÇAY TARİFİ

İYİ YAŞAM ETKİSİ
İYİ YAŞAM ETKİSİ

İYİ YAŞAM ETKİSİ

0-1 YAŞ ARASI BEBEKLER NASIL BESLENMELİ?
0-1 YAŞ ARASI BEBEKLER NASIL BESLENMELİ?

0-1 YAŞ ARASI BEBEKLER NASIL BESLENMELİ?

ŞİFA KAYNAĞI BAHARATLAR VE ÇAYLAR
ŞİFA KAYNAĞI  BAHARATLAR  VE ÇAYLAR

ŞİFA KAYNAĞI BAHARATLAR VE ÇAYLAR