Psikiyatrik bozukluklarla ilişkili kaşıntılarda tanısal sınırların çizilmesi zordur. Bazen kaşıntıda organik hastalık ve psikiyatrik bozukluk bir arada ortaya çıkar, bu durumlarda tablo daha da karışık bir hal alır. Psikiyatrik ve psikolojik faktörlerin kaşıntıyı oluşturabileceği veya ortadan kaldırabileceği sağlam kanıtlarla ortaya konmuştur. Psikiyatrik faktörler, birçok mekanizmayla kaşıntı algısını etkileyebilir. Yakın dönemde yaşanmış stresli yaşam olayları ile kaşıntı arasında bağlantı vardır. Yapılan çalışmalarda kızgınlık ve öfke gibi duyguları bastırma ve aşırı özverili, fedakar, hayır diyemeyen yapıya sahip kişilerde kronik kaşıntı görülebilmektedir. Kişinin kendi duygularını ifade edememe olarak tanımlanan aleksitimi durumu, kronik kaşıntı ile ilişkilendirilmiştir.
Psikolojik kaşıntı, kaşıntıya neden olabilecek diğer faktörlerin dışlanmasından sonra konulabilecek tanıdır. Çoğu zaman deri sağlıklı görünümdedir. Psikolojik kaşıntı, kadınlarda daha fazla görülmektedir. Kaşıntı, hastaların büyük bir kısmında her gün olmak üzere daha çok akşamları ve geceleri görülür. Kaşıntı uyumayı dahi engelleyebilir. Psikodermatolojinin kurucularından Hollandalı psikiyatr Herman Musaph, 1967'de ilk kez 'psikojenik pruritus' terimini ileri sürmüştür. Psikojenik pruritus, organik nedenlerle açıklanmayan, psikolojik etkenlerle tetiklenen ya da şiddeti artan ve süregenlik kazanan kaşıntı türüdür. Saf psikolojik veya saf psikiyatrik kaşıntılardır.
Psikojenik pruritusla birlikte en sık görülen psikiyatrik bozukluklar, depresyon, anksiyete bozuklukları ve obsesif kompulsif bozukluktur. Psikiyatrik bozuklukların dışında ruhsal stres de önemli bir kaşıntı artırıcı etkendir.
Hastalar, özellikle agresyon, sevgi gereksinimi, gücenme, kızgınlık duygularını direkt ifade edememektedirler. Kaşıntının ortadan kalkabilmesi için bu çatışmaların işlenmesi gerekir. Hasta kendini yolarak değil cümleleri ile duygularını ifade etmeyi öğrenmelidir.
Depresyon hastalarındaki karamsarlık ve değersizlik duyguları, serotonin ve dopamin salınımı ile ilişkili olup, aynı nöromediyatörler kaşıntının oluşumunda da rol oynamaktadır. Psikososyal stresler, atakları tetiklemektedir. Kaşıntılar ataklar şeklinde, duygusal durumla yakından ilişkilidir. Dinlenme esnasında sık, dikkatin başka konulara çevrildiği anlarda az olur. Bu hastalar genel olarak aşırı duyarlı, çekingen, kendini suçlayıcı, katı, takıntılı, mükemmeliyetçi, hata yapmaktan korkan, eleştiriye duyarlı, kendine güveni az, duyguları bastırılmış kişilerdir. Hastaların yarısından fazlasında beraberinde dudak ısırma, diş gıcırdatma, yanak çiğneme, tırnak yeme, parmak emme ve parmak tıklatma öyküsü mevcuttur.
Kaşıntı şikayeti ile gelen hasta ayrıntılı bir şekilde değerlendirilimelidir. İyi bir öykü alınmalıdır. Öyküde; kaşıntının başlama şekli, süresi, yayılımı, şiddeti, artıran veya azaltan faktörler, günlük veya mevsimsel değişiklikleri ile hastanın kaşıntıyı tanımlama şekli öğrenilmelidir. Ayrıca hastanın mesleği, hobileri, banyo yapma şekli, genel sağlık durumu, önceki yapılan değerlendirmeler, kullandığı ilaçlar, geçirdiği ameliyatlar, alerjiler, ev hayvanları ile aile, seyahat, uyuşturucu ve cinsel temas öyküsü sorgulanmalıdır. Hastanın yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen kaşıntı, kronik bir hal aldığında medikal tedavinin yanında kaşıntıyı uyaran faktörlerin de belirlenmesi gerekir. Kaşıntının semptomatik tedavisinde alınması gereken bazı önlemler vardır; sık, uzun süreli, sıcak duşlar yerine seyrek, kısa süreli, ılık duşlar alınmalıdır. Kurutucu sabunlar kullanmaktan kaçınmalı, duştan hemen sonra nemlendiriciler kullanılmalıdır. Derinin kuruması kaşıntıyı artıracağından düzenli olarak nemlendiriciler sürülmelidir. Sentetik ve yünlü giysiler yerine pamuklu veya ipek, esnek giyecekler seçilmelidir. Çamaşırlar yıkandıktan sonra iyice durulanmalıdır. Sıcak ve baharatlı yiyeceklerle alkolden uzak durulmalıdır. Aşırı yorgunluk ve stresten kaçınılmalıdır.