Yüzyıllardır aralık ayında evlerin başköşesi yılbaşı ağaçlarına ayrılır. Soğuk ve karanlık kış günlerinde ebedi, sonsuz hayatın sembolüdür evin içindeki canlı çam ağacı... Nam-ı diğer Noel ağacı. Hayatın ta kendisidir. Evin başköşesi, baş tacı olur.
Ortaçağ Almanya’sı Noel ağacı geleneğinin haklı yaratıcıları olarak kabul edilir. Ağaçlar aralık ayının 24’ünde evlere girer. Kırmızı elmalarla ve mumlarla süslenir. Böylece her evde, ağaçlar sayesinde minyatür ‘Adem’in Bahçeleri’ yaratılmış olur. ‘Cennetin Ağaçları’ evlere girer, inançlı ailelere umut olur. Elmalar, Adem ve Havva’nın henüz dokunup da günah işlemediği zamana referanstır. Elma, meyve her zaman doğurganlığı anlatır. Ağaçlara yerleştirilen 12 mum ise 12 habercinin ışığıdır.
Bu gelenek tüm dünyaya yayılacak, kabul görecek, baş tacı edilecektir; ancak hemen değil. Dünyada en yaygın gelenek haline gelebilmesi için birkaç yüzyıllık bir zaman geçecektir.
İngiltere kraliyet ailesinin en etkileyici fertlerinden Kraliçe Victoria ve eşi Prens Albert’in 1846 yılında Noel Ağacı’na sarayda yer vermesi tüm dünyayı etkileyecektir.
Kraliçe her zamanki gibi iddialı bir yaklaşım sergilemiş; Noel ağacını oyuncaklar, şekerler, kekler ve patlamış mısırlarla donatmıştır. Dünyanın kalbini çocukların heyecanını kazanarak edinir Kraliçe Victoria. Ve bu sayede Noel Ağacı tüm dünyada popüler olur. Pagan kültürlerinde; ağaçlara tapılırken, ağaçların güneş tanrısının sembolü olduğuna, hayat ve doğurganlığına inanılırdı.
Eski Mısır’ın güneş tanrısı Ra, zaman içinde Noel ağaçlarında vücut bulmuştu. Yılbaşı ağaçlarının en bilinen dekoratif objesi altın yıldız, tam da bu sebeple ağaçların tepesine yerleştirilir. Güneş gibi ışığını ve kuvvetini yayabilsin, yol gösterebilsin diye. 4. yüzyıla ait rölief, Victoria & Albert Müzesi’nde bugünlerden çok da farklı değil.
17. yüzyıl itibariyle Kuzey Amerika’da yayılmaya başlayan Noel Ağacı tarihteki yerini yüzyıllar boyunca, yeni yılın doğumunun habercisi rolünü koruyacak; insanlığa umut olmayı sürdürecek.