Sadeliğin ve özgürlüğün en estetik halini keşfederek Paris Moda Haftası'nda podyuma çıkan markalar, 2025-2026 Sonbahar/Kış koleksiyonlarıyla cesur çizgisini zamansız, kişisel ve duygulu bir tavırda ifade ediyor. Renkler, kesimler ve kumaşlar, yalnızca estetik değil, aynı zamanda içsel bir yolculuğun, bir özlemin, bir anlamın dışavurumu olarak karşımıza çıkıyor. Koleksiyonlar, farklı ve eklektik bir dünyaya kapı açarken, tüm bu stiller arasında yansıma ya da etkileşim diyebileceğimiz bir enerji söz konusu. Paris Moda Haftası da bu sezonda toplumsal normlar, duygusal çatışmalar ve kimlik arayışlarının birer temsili haline geliyor. Keskin silüetler, yumuşak bir akışkanlıkla dengelenirken, renkler alışılmışın dışında bir cesaretle sahneye çıkıyor.
Miuccia Prada, 2025-2026 Sonbahar/Kış sezonunda feminenlik kavramını sorguluyor. Miu Miu'nun DNA'sına işlenmiş olan minimal ve nostaljik kodlar, bu sezon kendini bir dizi tekrarlayan silüetle gösteriyor. Bunların başındaysa diz çorapları, lurex kazaklar, slip etekler, 40'lar ve 50'ler esintili iç çamaşırı elbiseler ve konik sütyenler var. Koleksiyon, 90'lar Miu Miu estetiğinden de beslenirken, bugünün gencine nostalji üzerinden yeni bir bakış sunuyor. Prada, "Bu zor zamanda bizi ayağa kaldıracak bir feminenliğe ihtiyacımız var mı?" diye sorarken, feminenlik sembollerini irdeleyen, ironik ve zamansız bir koleksiyon yaratıyor.
Matthieu Blazy Chanel'in direksiyonuna geçmeden önceki dönemde, marka Coco'nun ruhunu yeniden canlandırma çabasında. 2025 Sonbahar defilesinde, Grand Palais'nin büyük siyah kurdele seti, zarif ve romantik bir sahne yaratıyor. Klasik tweed takımlar, şifon fırfırlar ve trompe l'oeil tül katmanlarla modernize edilerek feminen ve güncel bir görünüm kazanıyor. Coco Chanel'in beyaz fırfırlı detayları, siyah ceketlerle kontrast oluşturarak geri dönüyor. Chanel'in yaratıcı ekibi, markanın DNA'sına sadık kalarak, günümüz kadını için yeni ama tanıdık bir vizyon ortaya koyuyor. Tüm bunlar, Blazy'nin yaratıcı dokunuşuyla Chanel'in geleceğine dair merak uyandırıyor.
Nicolas Ghesquière, 2025-2026 Sonbahar/Kış koleksiyonunu bir tren istasyonunun nostaljik atmosferinde sunarak, seyahatin duygusal yönünü modaya taşıyor. Mekan, L'Étoile du Nord'un tarih kokan atmosferiyle bütünleşerek, koleksiyonun ruhunu destekliyor. Farklı yolcu karakterleri, seyahatler arasında kaybolmuş bir zamansızlığı temsil ediyor. Battaniye paltolar, bohem spor ceketler, Orient Express zarafetini hatırlatan kadife detaylardan anlaşıldığı üzere dış giyimde fark edilir bir titizlikler çalışılmış. Beklenmedik karşıtlıklar ve gündelikle haute couture'ün dengesiyse Ghesquière'in imzası haline gelmiş durumda.
Maria Grazia Chiuri, Dior'un tarihsel kodlarıyla oynayarak giyilebilir bir koleksiyon sunuyor. Tudor döneminden esinlenen ceketler, fırınlanmış etekler ve ortaçağ referanslı tasarımlar, sokak modasına uyarlanabilecek kadar modernize edilmiş. Korseler, parkalara entegre edilerek, Chiuri'nin maskülin ve feminenin sınırlarını belirsizleştiren tasarım anlayışını pekistiriyor. Galliano dönemine göndermeler taşıyan aksesuarlar, Dior'un çok yönlülüğünü vurguluyor. Bu koleksiyon, tarihsel detayları günümüzde yeniden anlamlandırıyor.
Anthony Vaccarello, 2025-2026 Sonbahar/Kış sezonu için Saint Laurent'i duygu yüklü bir zarafetle buluşturuyor. Koleksiyon, fazla süsten arındırılmış saf bir silüetin gücünü vurguluyor. Fuşya, mercan, ametist ve zümrüt gibi yoğun renkler, hafif kumaşlarla birleştirilerek hareket özgürlüğü sunuyor. Vaccarello, Saint Laurent'in 90'lardaki haute couture döneminden ilham alarak, cesur omuzlu ve daralan silüetlerle zamansız bir estetik yaratıyor. Gipür dantel elbiseler, fiyonklu bluzlar ve deri smokin ceketlerle koleksiyon, klasik Saint Laurent kodlarını yeniden yorumluyor. "Moda, gösteri için değil; hissettirmek içindir" anlayışıyla tasarlanan koleksiyon, modern ve melankolik bir naiflikle izleyiciyi etkisi altına alıyor.
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye