Enerjisi, ruhu ve kişiliği ile içinde bulunduğu her ortamı yukarı taşıyan, herkese kendini iyi hissettiren o nadir insanlardan... Başarılı oyunculuğu, yeteneği bir köşede dursun "güzel" bir insan olmanın hakkını derinden veren Ege Kökenli ile Antalya'ya doğru çıktığımız iki günlük maceralı yol; harika bir mekanda, harika bir yaz günü, harika bir ekip ile tam bir yaz kutlaması oldu. Antalya'nın ışıl ışıl güneşinde, doğa ile iç içe, ayrıcalıklı detaylar eşliğinde, sofistike ve izole bir ortamda, Ege'nin de deyimiyle "Bu yazdan unutulmayacak bir anı yarattık."
Yaz her zaman için favori mevsimim. Deniz kokusuna karışan güneş kremi kokusu benim için mutluluğun tarifi gibi bir şey. Durum böyleyken yazın yaydığı frekans da benim için haliyle enerji, neşe, mutluluk oluyor. Kış aylarında yaza yüklediğim tek misyon ise kışın yorgunluklarını alıp, beni yenilemesi ve tekrar önümüzdeki kışa hazırlaması.
Kendimi bir kadın olarak tekrar keşfettiğim yaşlardayım sanırım. Enerjimin yükseldiği, dişil tarafımın belirginleştiği, iç dengemi ve gücümü hissettiğim bir dönem benim için. Bu etrafıma da yansıyan bir enerjiye dönüşüyor galiba. Ben de bunu kendime saklamayıp stilimden, tavrıma kadar bu enerjiyi yansıtmaktan keyif alıyorum.
Aslında hepsi birden. Anaokuluna çok erken yaşta başladım, "Kuzenim okula gidiyor, ben evde duramam" diye tutturarak. Böylelikle 4-5 yaşlarında, yıl sonu piyesi sayesinde tanışmış bulundum oyunculukla. O ilk sahne heyecanını ve alkışı tattıktan sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi diyebilirim. Annem tabii en büyük şansımdı her zaman. Desteği, güveni ve bu tutkuma ayırdığı zamanlar sayesinde senelerdir severek yaptığım bir meslek oldu oyunculuk.
Biraz karışık duygular aslında. Çok küçüktüm gerçekten, evcilik oynamak gibiydi temelde. Ama kocaman insanlarda sizinle çocuk gibi bu oyunu oynuyordu. "3-2-1 kayıt" resmen büyülü bir söz gibi gelmişti bana. Şimdi hala aynı çocuksu heyecanı yaşıyorum tabii ama çocukluktan yetişkinliğe eriştiğim bu oyunculuk serüvenimde o ilk günkü saflığı özlemiyorum da diyemem tabii.
Yürüdükçe bitmeyen bir yol gibi.
Bence de mutluluk bir tercih ve bunu tercih ediyorsanız her güzel şeyde olduğu gibi zahmetli bir yola hazır olmanız gerekiyor. Pozitif olmak mesela bir tercih. Küçük sorunları büyütmemek, güler yüzlü ve anlayışlı olmak birer tercih. Her zaman mutluluk getirmese de iç huzur ve sakinlik getirdiğine inanıyorum. Bu da kendi içinde küçük bir mutluluk sebebi değil mi zaten? Kısaca, olabildiğince pozitif kalmaya çalışıyorum ama hayalimde belirgin çizgileri olan bir mutluluk tablosu da yok.
Sosyal medya ile çok ortalama bir ilişkim var diyebilirim. Vazgeçilmezim ya da bir uzvum, elim kolum asla değil ama hayatımızda hiç olmadığını da düşünemiyorum. Zararlı tarafları herkes kadar beni de rahatsız etse de, sevdiğin insanlarla bu şekilde bağlanabilmek, yanındaymış gibi hissetmek hala hoşuma gidiyor.
Sürdürülebilirlik ve vintage kavramları, özellikle son yıllarda tekstil ve moda dünyası için oldukça önemli. Bu durum ileri dönüşüm markaların radarında olduğu kadar, benim de dikkatimi çeken bir konu. Gereğinden fazla ya da sırf trend diye tercihlerimi şekillendirmiyorum. Ayrıca vintage ürünleri -özellikle çantalarda- oldukça cool buluyorum. Modayı algılama biçimim kendini ve tavrını ifade etmek üzerine. İlk karşılaşmalarda hayatınla ilgili sunduğun bir tür fragman gibi...
Her ne kadar kontrolü elden bırakmamaya çalışsam da müdahale edemediğimiz ve hayatın bize sunduğu yollardan yürüdüğümüz zamanlar olduğunu düşünüyorum. Tamamen kaderci değilim. İnsanların kaderlerini biraz da kendilerinin yazabileceğine inanmak istiyorum ama şans diye de bir şey var.
Lior ve ben ne aynıyız, ne farklıyız. Daha çok bir çarkın dişlileri gibiyiz. Birbirimizde eksik olan taraflarımızı tamamladığımızı düşünüyorum. Bence hayattaki en büyük zenginlik, hayata seninle aynı pencereden bakan bir partnerle bu yolu yürümek. Ben bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum.
Teknolojiyi işime yarayacak kadar kullanıyorum her şeyden önce. Getirdiği kolaylıklara da müteşekkirim. Bunun dışında sosyal hayatımı, ailemle zamanımı, sevdiğim insanlara ayırdığım vakitleri bu dijitallik halinde yaşamıyorum. Mesleki olarak orada bulunma hali dışında sosyal hayatımda FOMO yaşamıyorum ve bu da beni kendi dünyamda özgür kılıyor.
Son dönemde kendimle ilgili yaptığım en güzel yatırım ikinci kez üniversite okuma kararımdı. Reklamcılık bölümü öğrencisiyim şu an. Gerçekten inanılmaz keyif alıyorum, birinci seneyi geride bıraktım ve öğrencilik hayatımın en yüksek notlarını gördüm diyebilirim. Keyfim yerinde anlayacağınız...
Bence herkes kadar iç sesimle konuşan biriyim ben de. Kendime karşı acımasız davrandığım zamanlar da olmuyor değil ama bu, gelişim ve dönüşümün bir parçası oluyor sanırım. Spiritüel bir tarafım ve merakım var. Ancak gruplar içinde, inzivada kendine yolculuk edecek bir tip de değilim. Daha çok kendi yöntemlerimle ve kendimle bu yolculuğu deneyimliyorum diyebilirim.
Yılbaşı zamanında gittiğim için son zamanlarda en çok etkilendiğim yer sanırım Como, İtalya-Villa d'Este oldu. Mimari yapısı ve içinde bulunan her salonun farklı süslemeleriyle aklımı başımdan aldı. Masallardan fırlamış hissi ve harika lezzetleriyle muhteşemdi.
Sorunlardan kaçmayı değil yüzleşmeyi seven biriyim. Sıkıntıyı içimde tuttuğum her an büyüyormuş gibi geliyor bana.
Ama kafa dinlemem, huzuru aramam gerekirse deniz kenarı ve yaz havasından başkasını seçmem.
Harika insanlarla muhteşem bir çekim ve iki gün geçirdim. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum öncelikle. Olağanüstü güzel bir ortamda, onca yolu gitmeden Bali havasını yaşadık hep beraber. Çok zarif bir şekilde ağırlandık ve Antalya'nın ışıl ışıl güneşinde bu yazdan unutulmayacak bir anı yarattık.