Barcelona’ya tepeden bakan Esplugues De Llobregat bölgesinde, bir villaya gidiyoruz. Taksi şoförü bile burasının Arda Turan’ın evi olduğunu biliyor. Yine Barcelona takımında top koşturan Gerard Piqué’nin de oturduğu bir bölgedeyiz. Zaten Arda Turan’ın dayısı da bizi bu konuda bilgilendiriyor: “Shakira da sabahları burada koşar, bize de el sallar” diye. Kapıdan girer girmez ayakkabılarımızı çıkarıyoruz ve terliklerimizi giyiyoruz. Evde hep Türkler var, yabancılık çekmek imkansız. Arda Turan röportajın ortasında asistanına seslenip “Misafirlerimize ne içerler diye sordun mu” diyecek kadar misafirperver. Evde yemek yapan, eşi Arjantinli olduğu için İspanyolca’yı çok iyi konuşan yardımcısının yaptığı sulu köfte ve şehriyeli pilavı yerken, bir yandan da röportaj yapıyoruz. Bizden özür diliyor ama yemek yemesi lazım çünkü antrenman sonrası yemek yeme saati, tıpkı öğlen uykusu ve bisiklet saati gibi net. Programlı olmaktan hoşlanıyor, “Siz gittikten sonra uyuyacağım” diyor. İçinde hala bir Galatasaray aşkı yatıyor. Bunu sormamıza bile şaşırıp Galatasaray marşları söylüyor. Evden ayrılmadan önce de 7 numaralı Barcelona formasını hepimize hediye ediyor ve imzalıyor. Akşam gidecek restoran arayışı içindeysek yardımcı olabileceğini de söyleyerek bizi uğurluyor.
Bir dünya yıldızı olmak nasıl bir duyguymuş, bize tarif edebilir misiniz?
Bu, olaylara nasıl baktığınızla alakalı aslında. Hiçbir zaman kendimi dünya starı olarak görmedim. Ama çocuklara örnek olan, ülkesindeki gençlere ilham kaynağı olan biri mi derseniz, evet. Bunun gururunu ve onurunu her zaman yaşıyorum. Dünyanın en önemli takımlarıyla, en önemli platformlarda yedi kupa kazandım. Türk bayrağını taşımanın gururu anlatılmaz. Ben kendi sokağımın da yıldızıyım. Hayatım boyunca değişen bir duygu hissetmedim. Ama örnek olmak, ilham kaynağı olmak hakkında bir kitabının olması, çocukların senin kitaplarını okuması... Bu muhteşem bir şey. Çok farklı bir duygu. Ama dünya yıldızlığı benim için normal bir hissiyat. Çocukluğumdan beri hissettiğim bir duygu gibi yani. Mahalledeyken de yıldızdım, okuldayken de, sonra PAF takımdayken de yıldızdım, Galatasaray’da da yıldız oldum, milli takımdayken de.
Transferinizi ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?
İlk önce teklif geldi. Menajerim Ahmet Bulut bana “Seni dünyanın en büyük kulüplerinden birine götüreceğim” dedi. Açıkçası Barcelona aklıma gelmedi. Hayal gibi bir şey. Teklifi getirdiğinde Ramazan ayıydı. Elindeki kağıdı gördüm. Kağıt yanlışlıkla dosyadan düştü ve kağıtta Barcelona arması vardı. Yok artık dedim! Çok heyecanlandım çünkü oradaki hayal de bununla alakalıydı. Yani insanlara ilham olacağım diye heyecanlandım. Evet, Barcelona’da oynayabileceğime inanıyordum zaten. 2011’de röportajım var “Bazen hayallere dalıyorum, Barcelona’da oynuyorum” diye. Ben buna inanmış bir adamdım. İnanmadığım bir şeyin peşinden gitmedim. Ülke insanı görecek, Türk bayrağı çıkacak düşüncesi vardı kafamda. Bugün baktığınızda Twitter’da Türkçe hesabı var takımın. Türkçe internet sitesi de açılacak. Barcelona gibi bir kulübe bunları parayla yaptıramazsın.
Fahri İspanya konsolosu oldunuz adeta. Türkiye İspanya Ticaret Odası’ndan da ödül aldınız. Bu büyük bir onur, kutlarız.
Büyük bir ödül. Bir tarafta Doğuş gurubu, öteki tarafta İspanya’nın en köklü markalarından biri ödül alırken, öteki tarafta da bir Türk olarak bireysel ödül de bana geldi. Sağolsunlar. Ferit Şahenk gibi adamlar yatırımlarını çok kazanmaya değil de, samimiyete de yaparlar. Ethem Sancak da öyle. Sizin patronunuz bizim abimiz sayılır. Gerçekten samimi bir adamdır. Bir şey anlattığın zaman, ondan kâr etmeyecekse bile, insanlar iyi olsun diye yapabilir. O yüzden bu ödül çok anlamlı ve değerli. Konu yine ülkeye hizmet etmeye, ülkeyi birleştirmeye ve ülkeyi temsil etmeye çıkıyor. Büyükelçimiz Ömer Önhon’a da çok teşekkür ediyorum. Elçilikten çok, bize abilik, dostluk yapmıştır. O yüzden bende hatırı hiç bitmez. Ona da buradan teşekkür ederim.
Her zaman çok mütevazi bir duruşunuz var, Barcelona’da ülkenizi temsil etmek nasıl bir his?
Mütevazi duruş diye bir şey yok hayatta. Ben samimi bir adamım. İnsan olmanın mütevazilikle alakası yok. Evime geldiniz, başımın üstünde yeriniz var. Bir şey olur, yardımcı oluruz. Bunların mütevazilikle alakası yok. Günümüzde mütevazi olmak, iyi insan olmak, alçakgönüllü olmak önemli bir özellik gibi oldu. Hayır. Olmamız gereken bu. Ülkemi temsil etmek, benim için en büyük onur. Benim hikayem bu. Hayatım boyunca hiçbir zaman para üzerine adımlar atmadım. Hep kariyer üzerine ilerledim. Galatasaray’da oynarken de daha iyi teklifler, maddi teklifler geldi, hiçbir zaman düşünmedim. Hep sadece kariyerime göre hareket ettim ve bu sonunda her şeyi peşimden getirdi. Çocuklara ilham verebilmek, o çocukların gözünde ışığı görebilmek benim için hep önemliydi. Ülkemizin sevgiye, barışa, örnek olunmaya ihtiyacı var. Ben bunu bir nebze yapabildiğimi düşünüyorum. En azından bugün Barcelona’da bu röportajı gerçekleştirebiliyorsak, hele ALEM için yapabiliyorsak, demek ki birilerine örnek olabilmişim diye düşünüyorum.
Artık bir dünya vatandaşısınız ve Türkiye’nin en önemli kültür elçilerinden birisiniz. Türkiye’yi yabancılara nasıl anlatıyorsunuz?
Biliyorsunuz ki yabancılar ülkemizi kötü biliyorlar. Onlara bir şey anlatmıyorum, davranıyorum diyelim. Bizim kültürümüz öyle bir hale geldi ki, hep bir şeyleri anlatıyoruz. Anlatmamalıyız, kendimiz gibi davranarak çok şey gösterebiliriz aslında. Soframıza birilerini davet etmeliyiz, bir yerden gelirken ufak da olsa hediye getirmeliyiz, kapıdan geçerken önceliği arkadaşımıza vermeliyiz, bir bardak su koyarken yanımızdaki arkadaşımıza da su ikram etmeliyiz. Bunları yaptıkça bunların senin örfün adetin, kültürün olduğunu gösteriyorsun. Eğer sen kendi özelliklerini davranış olarak gösterirsen, Türkiye zaten çok güzel bir ülke, herkes gelir. Bizim en büyük sorunumuz bu. Biz, biz olmaktan çıktık. Bayram oluyor, mesaj atıyoruz. Mesaj neymiş? Hiçbir bayram mesajına cevap vermiyorum. Bayramda ihtimal varsa büyüğüne gidersin, yoksa telefonu kaldırırsın “Gurbetteyim, bayramınız kutlu olsun” dersin. Evin içinde demokrasi varmış. Çocuklar annelerine cevap veriyor ve buna evdeki demokrasi deniyor. Hadi ordan! Onun adı demokrasi değil, saygısızlık. Anneye babaya cevap mı olurmuş? Evlada sıra gelirse uygun bir dille sırası gelince söyler. Bizim ülke ve insanlık olarak bunları kaybetmememiz lazım.
Türkiye’yle ilgili sizi şaşırtan sorular geliyor mu hiç?
Geliyor tabii. İran gibi mi olmaya başladık diye soruyorlar mesela. Öyle olmadığını, Türkiye’nin en az New York ve Londra kadar modern ve yaşanılır olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Terör saldırıları tabii ki ister istemez sıkıntıya sokuyor. Ama ne olursa olsun benim ülkem dünyanın en güzel ve en çeşitli topraklarına sahip bir ülke. İstediğimiz her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahibiz. Bu, bizim için çok büyük bir avantaj. Bunu ne kadar kullanıyoruz ve kendimizi ne kadar tanıtıyoruz, bunu tespit etmek zor. Ama inanıyorum ki ülkemizin geleceği çok iyi olacak. Yine de ham maddesi insanlıktan geçer. O hammaddeyi doğru kullanmak ve doğru yansıtmak zorundayız.
Bizi iki maç arasında kabul ettiniz. Biz olmasak ne yapıyor olurdunuz? Maçınız olmadığında bir gününüz nasıl geçiyor?
Siz olsanız da olmasanız da öğlen yemeğimi yiyor olacaktım. Fotoğraf çekimi saatinde öğlen uykusu uyumak zorundaydım. Normalde antrenmandan gelir, öğle yemeğimi yer ve uyurum. Ondan sonra gece 12’ye 1’er kadar ne istiyorsam onu yaparım. İstersem akşam yemeğine giderim, istersem evde dinlenirim, ayaklarımı uzatırım, keyif yaparım. Yani 16:00’dan sonraki saat tamamen bana ait.
Bu sabah da antrenmanınız vardı, değil mi?
Evet. Her gün antrenman var hemen hemen.
Kendinize İspanya’da nasıl bir hayat kurdunuz? Ev arkadaşınız, asistanınız ve yanınızdan ayrılmayan bir aileniz var burada sanki? Sadece Türk yemekleri mi yiyorsunuz mesela?
Sadece Türk yemekleri yemiyorum aslında. Hepsinin ayrı ayrı görevlerinin olduğu iki,üç tane asistanım var. Yakın bir ev arkadaşım var. Bir de dayım zaman zaman benimle kalıyor. Evim, birçok insanın yaşaması için uygun bir alan. Ama bugün gördüğünüz insanları her zaman göremezsiniz. Bir iş bölümü var. Günlük hayatta ben, dayım, Göktan ağabeyim ve bazen aşçımı görüyorum. Onun dışında kimseyi görmüyorum. Hayatta bir düzenin olması gerektiğine inanıyorum. Ben kuralları olan bir adamım. Örneğin siz bana çok şey yaptırabilirsiniz ama ben kurallarımı koyduğum zaman o kuralların içinde yaşar ve davranırım. Evimde ve hayatımda bir düzenim ve başarılı olduğum bir sistem var ve bunu bozmuyorum. Kalabalık, sofrası geniş, misafirperver bir ortamda mutluyum ben.
İspanya’da da Türkiye’de olduğu gibi bir maçta gol atamadığınızda ve sizden çok şey beklendiğinde yerden yere vurulma durumu var mı?
Her yerde eleştiri olur. Ben hayatım boyunca sportif eleştiriye bir şey demedim. Sportif eleştiri tartışılarak, konuşarak düzelebilir, azalabilir. Spor yapıyoruz burada. Eleştiri olmazsa olmaz zaten. Ben karakteristik özelliklerin eleştirilmesine karşıyım. Beni tanımayan, ailemden olmayan, arkadaşım olmayan, hayatı boyunca benimle geçmişi olmayan birinin hakkımda konuşması konumum gereği normal ama haddini ve sınırını aşması iyi bir şey değil. Bu, doğru değil. Başarılı olmak ve başarısız olmak, karakterli olmak ya da karaktersizlik olmak anlamına gelmez. Bizim ülkemizde bunlar paralel gidiyor. Başarılıysan çok karakterlisin, başarısızsan karaktersizsin. Bu, doğru bir şey değil.
İspanya’da böyle olmadığını mı söylüyorsunuz?
Burada böyle değil tabii ki. Burada eleştirinin de bir sınırı var.
Peki, burada “Ülkemi temsil ediyorum, üzerimde bir sorumluluk var” gibi bir yük hissediyor musunuz?
Ben hayatım boyunca olduğum durumun, bulunduğum konumun keyfini çıkartmaya çalıştım. Benim kimseye verecek bir hesabım yok. Ben yeterince ve gerekli olduğu şekilde bazı şeyleri ülkeme ve insanlarıma yaptığımı düşünüyorum. Artık 30 yaşına geliyorum. Mesleğim açısından olgunluk çağı sayılır. O yüzden bunun keyfini çıkartıyorum. Anı yaşıyorum, mutluyum.
Sosyal medya ile ilişkiniz nasıl? Sosyal medyanın hayatımızı değiştirdiğini düşünüyor musunuz?
Çok değiştirdiğini düşünüyorum. İyi bir şey olmadığına inanıyorum. Ben de zaman zaman mecburiyetten kullanıyorum. Instagram’ı daha çok kullanıyorum. Twitter ve Facebook için profesyonel danışmanlarım var. Instagram daha çok benim elimde ama bir şey yaparken danışıyorum. İnsanların egolarını, cesaretlerini tatmin etmeyen sosyal medya değil. İnsanlar, somut olaylarla, işlerindeki başarıyla cesaretlerini tatmin etsinler. Instagram’dan biri bana küfür etse ne olur? Ben hayatım boyunca birinin yüzüne söyleyemeyeceğim bir şeyi kimseye söylemedim. Bence sosyal medya, insanlara karaktersizlik veriyor. Cesaret ölçme yeri somut olmayan bir yer olmamalı. Sosyal medyada iki kelime yazıyorsun, hakkın olmayan bir şeyi söylüyorsun.
Hakkınızda yazılan yorumları okuyor musunuz?
“Ben hiç okumuyorum” diyenler var. Ben hiç öyle değilim. Her şeyi okuyorum. Cevap verilecek bir konu varsa veririm. Hayatın gerçekliğini, içinde olmayı, yaşamayı seviyorum. “O gazeteyi okumam, sosyal medyaya bakmam” diyenlerden değilim. Yalan bunlar. Herkes ilgilenir, ben de ilgileniyorum. Tepki verilecek bir şey varsa, bir kişi üzerinden onu yanıtlarım. Mesela bir kişi üzerinden cevap veriyorum, “Koskoca Arda’sın, bir kişiye cevap mı veriyorsun” diyorlar. Hayır, ben bir kişiye cevap veriyorum ama oradan bütün toplumu etkiliyorum. Aslında oradan bütün algıyı yönetmeye çalışıyorum. Ben de aptal değilim; sürekli tek kişiyle muhattap olayım. Bazıları, mesleklerinden dolayı biraz cool olayım çabasında. Ben öyle düşünmüyorum. Herkes kendisiyle ilgili yazılanla ilgilenebilir. Önemli olan, gerçeklerle yüzleşmek bence. İyi ya da kötü. Birisinin kıskançlıktan, fesatlıktan dolayı bir şeyler söylediğini hissedebiliyorum. Bu da bulunduğum konum ve durum gereği çok normal.
Günün birinde baba olmak istiyor musunuz?
Çok! Allah nasip ederse inşallah.
Aile kurmayı düşünüyorsunuz o zaman.
Düşünüyorum tabii ki, düşünmez miyim? Bunlar çok kritik ve değerli kararlar. Doğru zaman ve doğru insanlarla verilmesi gereken kararlar. Her verdiğim kararın da doğru olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Ama hayat ne getirir, ne gösterir bilemeyiz. O yüzden bu işler bence şöyle olmalı: Beyoğlu’nda karşılaşıyorsun, çarpışıyorsun ve kitaplar yere düşüyor ya, öyle bir aşk, öyle bir hayat olmalı bence. Ben böyle bir şeye inanıyorum. Böyle bir hissiyat olmalı.
Yıldırım aşkı gibi mi yani?
Yıldırım aşkı değil. Ben hayatımda ne yaptıysam, nereye ulaştıysam hep tutkuyla ve heyecanla ulaştım. Hayatımın her alanında buna ihtiyacım var. Ben uyumadan önce bile inanılmaz hazırlanırım. Pijamaları giyerim, dişlerimi fırçalarım, yastıkları hazırlarım, her şeyi tutkuyla yaparım. Kağıt oynarken, tavla oynarken, bisiklet kullanırken de öyle. Hayatı iyi ve mutlu yaşamak istiyorsan tutkuya ihtiyacın var.
Peki, çocuğunuz olduğu zaman ona vereceğiniz ilk tavsiye ya da hayat dersi ne olur?
Hayat dersi, cömert ve vefalı bir insan olması yönünde olur. Az yalancı bir insana bile tolere edebilirim. Ama cimri ve vefasız insana ise hiç tahammülüm yok. Günümüz şartları gereği az yalanı pembe yalan diyerek idare edebiliyoruz. Ben insan olarak az yalan söylemeyi tercih ediyorum.
Stilinizle her zaman beğeni topluyorsunuz.
Bu, röportajın torpili gibi olmuş bence!
Biz sizi beğeniyoruz! Giyim, özel ilgi alanınızda mı yoksa profesyonel bir stil danışmanıyla mı çalışıyorsunuz?
Egom tabii ki var ama kompleksi olan bir adam değilim. Benim fiziğimde yani bacakları kısa, gövdesi uzun bir adam ne giyiyor diye bakıyorum, ya da trendlere bakıyorum, ona uydurmaya çalışıyorum. Zaten tip olarak halka bir beklenti verme derdinde değilim. Benim konum tip ya da yakışıklılık değil, jön de değilim ama eli ayağı düzgün, üzerinde abuk sabuk markalar yazan parçalar değil, net renkler tercih ediyorum. Güne ayak uydurmaya çalışıyorum. Bu konuda bir iddiam yok. İddialı olduğum konular başka. Ama insanlar giyim tarzımı beğeniyorsa, çok teşekkür ederim.
Türk futbolu adına kariyeriniz ve başarılarınız büyük bir armağan. Bunun yanında sistemin altyapıdan gelişmesi için sizin de bireysel olarak planlarınız var mı?
Olmaz mı? Burada öğrendiklerimi, buradaki tecrübelerimi, edindiğim bilgileri zamanı geldiğinde inşallah ülkemin gençlerine aktarmak istiyorum. Ama en önemli konu tabii ki, ne olursa olsun her dalda olduğu gibi, futbolda da eğitim. Her alanda eğitim önemli. Futbol da öğrenilmesi gereken bir bilim. İnsanları bu kadar etkilediğine ve en az siyaset ve politika kadar insanlar da bu işin içinde olduğuna göre, futbol önemli bir olgu. Bir futbolcunun fikri, en az bir siyasetçi kadar çok önemli. Hatta bazen bir siyasetçiden bile daha önemli. Bana “Neden her şey hakkında konuşuyorsun” diyorlar bazen. Konuşacağım tabii ki. Ben konuşacağım! Hakkım bu benim. Doğru ya da yanlış, bir fikri olan bir bireyim ben. Futbolcular da, sporcular da, sanatçılar da birey olma haklarını kullanmalılar. Gerekirse taraf olmalılar, haklıyla haksızın yanında olmalılar. Bizim ülkemizde “Aa siyasi görüşünü belirtti” diyorlar. Siyasi görüşünü belirtme, takımını belirtme, onu söyleme, bunu söyleme. Ne zaman taşın altına elimizi koyacağız?
Real Madrid derbisinden sonra İspanyol medyası sizi eleştirdi. Türkiye’de medyanın özel hayatınıza fazlasıyla ilgi duyduğuyla ilgili rahatsızlığınızı dile getirmiştiniz. Son zamanlarda da İspanyol medyasıyla ilgili açıklamalarınız oldu.
İspanyol medyası da hadsizlik yaptığı zaman cevabını alıyor. Aldılar da. İspanyol ya da Türk fark etmez. İspanyollar Türkler’e göre daha az yapıyor; bu da bir gerçek. Dünyanın en büyük maçını bir faul’e bağlamak istediler. Bu, onların uygunsuz bir bahanesiydi. Gerçek değildi. Takımlar beraber kaybeder, beraber kazanır. İspanyollar da bunu çok iyi biliyor. Ben takıma gerekli ve gayet de başarılı şekilde bu sene çok iyi katkı yapıyorum. Başarılı bir durumdayım. Onlar bir bahane bulmak istediler ama bu yanlış bir bahaneydi. Öteki yazı da maçtan sonra parti yaptığım şeklindeydi. Maçtan sonra yatak odamdan salona gelmedim. Doğru gün ve zamanda partiye gitsem de kimseye haber vermem. Ama partiye gitmedim.
Medyadan beklentiniz ne?
Futbol hakkında her türlü eleştiriye saygılıyım. Faul eleştirisine saygılıyım, o tartışılabilir. Faul yapmışım, Twitter’da bir taraftar sinirlenmiş, küfrediyor. Bizim medya alıp onu manşet yapıyor. O zaman Twitter’dan aldığınız her şeyi manşet yapın. Öyle şey mi olur? Koskoca gazetelere yakışıyor mu bu? Bunların gazetecilik değerleri, okumuşlukları, sosyal medyacılıkları, internet habercilikleri bu kadar mı? Kendi değerlerini küçültüyorlar. Bana ne olur ki? Hayatım boyunca hakkımda binlerce tweet atıldı. Ben şahsım üzerinden düzeni değiştirmekten, yanlışı düzeltmekten yanayım. Bana tek başına neyi değiştirebilirsin ki diyebilirsiniz. Ben bu konumda değiştirebildiğim kadarını değiştirmeye çalışıyorum. Ben gittiğimde arkamdan “Arda geldi, futbolda bir şeyleri değiştirmek, başarmak, ülkesine katkı sağlamak istedi, bunun için mücadele etti” desinler. Bu benim için yeterli. Bu benim için en büyük övgü.
Bu sistem değişir mi sizce?
Düzeltiyorum, bir şeyleri değiştiriyorum tabii ki. Saygınlık kazanmak için insanlar, davranışlar, fikirler değişiyor. Ben birazcık değiştirdiğimi düşünüyorum.
İstanbul’daki dostluklarınız sizin için çok değerli. Dostlukları uzaktan da sürdürmek için özel bir çaba gerekiyor mu?
Dostlukları sürdürmek için çaba gerekir mi ya? Dost her halden anlar. Uykum var, ben gidiyorum derim, maçı var der. Emek veren, çalışan bir durumdayım. Dostlarım beni her şartta anlayışla karşılar.
Bayrampaşa’da bir caddeye isminiz verildi.
Semt bizim ama ev kira.
Nasıl yani?
Bizim oralarda meşhur bir sözdür, o yüzden söylüyorum.
Kökenler sizin için hep önemli oldu, değil mi?
Şu hayatta iki şey çok önemli. Biri cömertlik, ikincisi vefa. Bunların ikisi mutlaka olmalı. Olmazsa eksiksin, başarılı olamazsın. Hiçbir yerde başarılı olamazsın. İşinde, ilişkinde, uyurken, yemek yerken, hiçbir zaman! Vefa göstermelisin.
Bayrampaşa’yı unutmamak lazım yani.
Bayrampaşa unutulur mu ya? Hayat Bayrampaşa. Ben ne zaman sıkılsam Bayrampaşa’ya giderim. Annem hâlâ orada yaşıyor. Ailem şöyle bir gurur yaşıyor: Annemle babam oğullarının isminin verildiği caddede oturuyorlar. Çok şükür, bu yeterli. Para, pul bunu geçemez. Bayrampaşa’da saygınlığım çoktur, çok da sevilirim. Siyasetçilerin kaleleri olur ya, benim için Bayrampaşa öyle. Oraya girdiğim an, kendimi güvende hissederek derin nefes alırım. Bayrampaşa’da beni görüp de sarılmayan, durup da sohbet etmeyen, elimi sıkmayan çok az insan vardır. Bana kimse “Dünya yıldızı Arda gelmiş” gibi davranmaz; “Bizim çocuk gelmiş” derler. Bakmayın benim çok güldüğüme; küçüklüğümden beri sert bir duruşum vardır. Yatak odası nasılsa, Bayrampaşa da benim için öyle.
Rıdvan Dilmen TFFB’na adaylığını açıkladı, siz de bir gün başkan olmak istediğinizi ve Galatasaray Başkanlığını da hayal ettiğinizi söylemiştiniz. Gelecekle ilgili planınız nedir?
Hayallerim var. Sporun içinde hangi konum varsa, ben bu konuma aday olabilecek donanımda ve kapasitedeyim. Onlara ulaşabilirim, onları öğrenebilirim. Başkanlık için donanımım yoktur ama donanımını alırsam bunu yapabilirim. O kariyere sahibim, avantajım var. Ve her şeye aday olabilirim. O anki hissiyatım ne derse, duygularım nasıl yön verirse...
İspanya’da reklam teklifleri geliyor mu?
Geliyor. Burada reklam çektim zaten. Dünya kupası için reklam filmi çekmiştim. Reklam teklifleri de almaya devam ediyorum. Dünyanın her yerinden de alıyorum.
Nasıl değerlendiriyorsunuz teklifleri?
Menajerim değerlendiriyor, ben değerlendirmiyorum. Bu işlere hiç karışmam. Danışmanlarım, menajerim var. Ahmet Bulut bu konuda ne derse o olur.
Endüstriyel futboldansa, şimdi daha küçük takımlar destekleniyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İnsanlar amatör ruh istiyor, savaş istiyor. Bizde zor olanın, küçük olanın yanında olmak durumu vardır ya, budur işte tam da. Dünyanın en üst düzey takımlarına karşı Leicister City, Atletico Madrid hep sempati topladı. Çünkü halk uğruna savaştılar, paraya karşı koydular. Bu, insanları heyecanlandıran bir şey. Herkes iyi mücadele görmek istiyor haklı olarak. Bu arada Rıdvan Dilmen’i çok severim. Onu atlamadan söylemeliyim. Bende saygınlığı ve hatırı vardır.
Futboldaki yönetimsel değişimlerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Teknolojinin futbolun içine girmesine ne diyorsunuz?
Eğer bir şey geliştirilmişse, haklıyı ve doğruyu göstermek adına kullanılabilir. Ama oyunun doğallığını da çok bozmadan. Mesela ofsayt kararı değil de, top çizgiyi geçti mi geçmedi mi kısmına bakılabilir. Ofsayt kararına bakılmasın yani.
Katalanca öğrenebildiniz mi?
Birkaç kelime biliyorum.
İspanyol televizyonunu izliyor musunuz? Türkiye’ye kıyasla nasıl buluyorsunuz?
Bizim televizyonlarımız daha ileride.
Takip ettiğiniz diziler var mı?
Kardeşimin dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı ve Vatanım Sensin’i izliyorum. Vatanım Sensin’in yapımcısı Onur Güvenatam, kardeşimiz, sevdiğimiz bir arkadaşım.
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’da kardeşiniz Okan Turan rol alıyor. Oyunculuğunu nasıl buluyorsunuz?
Bu sene kendini çok geliştirdi, artık oldu yani. Bence ilk sene çok iyi değildi. Bu sene öğreniyor. Bence yapabilir. Tipi düzgün, çok çalışıyor, çok istiyor. Ağabeyi olarak Okan’ın gidişatından çok memnunum. Dizinin senaristleri Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener daha iyi bilir tabii. Yönetmen Onur Tan da, onlar da hepsi iyi arkadaşlarım, dostlarım. Çok da iyi insanlar ve kardeşimi adım adım, kulağını çekerek, yol göstererek çok iyi ilerletiyorlar. Bu, oyunculuk yapmasından daha iyi. O yüzden Raci abi ve Bahadır abiye çok teşekkür ediyorum. Ben kardeşimi yanlarına oyuncu olsun diye göndermedim. Sorumluluk bilsin, hayatı öğrensin diye yolladım. Raci abi de ona çok güzel öğretiyor, sağolsun.
Sporun birleştirici bir gücü olduğuna inanıyor musunuz?
En birleştirici şey spordur. Tanımadığın birini bir anda sevebilirsin. Spor böyle bir şey. Biz ilk defa tanışıyor olsak ve sen masa tenisi oynuyor olsan, birlikte masa tenisi oynasak yine birleşiriz.
2017 yılından beklentileriniz neler?
Kariyerim yükselerek devam etsin, kupalarım kazanayım ama en çok sağlık bekliyorum. Ailemin mutluluğu, en çok ülkemin mutluluğu, huzuru olsun. Terör olaylarının bittiği, ülkemin barış içinde yaşandığı bir ülke haline geldiği, muhteşem topraklara sahip ülkemizde keyif içinde yaşadığımız, insanların birbirine daha az fesatlıkla baktığı, paylaştığı, aşk dolu bir yıl olsun isterim.
Buradaki en iyi arkadaşınız kim? Birlikte en çok ne yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Takımdan Rafinha. Birlikte her şeyi yapıyoruz.
PlayStation oynuyor musunuz mesela?
Beş,altı sene önce PlayStation oynamayı bıraktım. Efsane olarak bıraktım. İnanılmaz bir seviyede bıraktım yani. Çok kavga çıkıyordu, o yüzden. Tavla oynuyorum ben. Tavlacıyım. Kahvede büyüdüğüm için kahve kültürüm çok iyidir. Amcam ve eniştem kahve işletirlerdi. Altıntepsi’nin kulüp lokali vardı. Kumar değil ama kahve kültürüm vardır. Her oyunu bilirim yani. Söylemesi ayıp, iyi oynarım.
Sevilen bir karakter misiniz yoksa sevilmiyor musunuz sizce?
Sevilip sevilmeme konusunu düşünmüyorum. Sevilmek yerine sevmeyi tercih ediyorum hayatta.
Dininize bağlı mısınız? Müslüman olmanızla ilgili burada hiç sorun yaşadınız mı?
Kalplerdekini en iyi Allah bilir. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna, iyi bir Müslüman olduğuma inanıyorum. Ama benim ne kadar samimi ve içten olduğumu Allah bilir. İçten değilsem, orada kibire yenik düşerim, nefsime yenilirim. Ne kadar iyi Müslüman olduğumu ben bilemem, Rabbim bilir. Ben kim nasıl Müslüman diye kimseyi yargılamam. Benim evimde ateist de oturur, Hristiyan da oturur. Benim dinim güzellik ve hoşgörü dini. Paylaşma dini. Dinimiz yanlış anlatıldığı için Müslüman toplumlar bu halde. Zenginler çok daha zengin olmayı düşünüyor. Herkes malının 40’da birini zekat olarak verse, hal bu mu olur? Benim halifemin üstünde namaza giyecek hırkası yokmuş. Şimdi zenginler Dubai’de, altın arabalarla Londra’da geziyorlar. Peygamberin yaşadığı gibi düşünsek, onun gibi davransak böyle mi olurdu hayat? Benim için de geçerli bu. Müslümanlık iyi anlatılsa böyle mi olur? Hz Ömer, Hz Şifa’ya, bir kadına vermiş Medine pazarının zabıtalığını. Kadınlara o değer verilse böyle mi olur?
Örnek aldığınız isimler var mı?
Muhammed Ali.
Saatlere meraklı olduğunuzu biliyoruz. Bilmediğimiz başka bir tutkunuz var mı?
Saatleri kendime ödül olarak alıyorum. Deli gibi para harcamıyorum yani. Tavla oynamayı çok severim. Bisiklete binmeyi çok severim. Bu akşam da yağmur azalınca çıkacağım.