Lara MUTLU - [email protected]
Fotoğraflar Selin SARAL
Aida Bergsen, aura’sı oldukça yüksek bir isim. Kendisiyle yaptığımız röportaj da bunun en büyük kanıtlarından biri. Bergsen, tasarımlarıyla olduğu kadar dünyayı algılama biçimiyle de bizi büyüledi.
Mücevher tasarımı yapmaya ne zaman, nasıl başladınız?
20’li yaşlarımda heykele başladım. Heykel sanatının insan bedeniyle ilişkisi üzerine düşünmek beni mücevher tasarımına kadar götürdü. Tasarımın temel ilkelerini heykeltıraşlardan öğrendim diyebilirim. Işık, gölge, hacim, form, doku, renk bunlara dair araştırmalarım heykel sanatıyla başladı. Ardından mücevherin malzemesi, değerli taşın, bronzun, altının bilgisi geldi. Kavramsal çerçeveyi bir sanatçı gibi geliştirmeyi, bir zanaatçı gibi çalışmayı hiç bırakmadım. Bu yüzden ilk tasarımlarımı da beden heykelleri olarak adlandırdım. Dolayısıyla her bir mücevheri, heykel olarak gören bir tasarım anlayışı geliştirdim.
Tasarımlarınız için ilhamınızı nereden alıyorsunuz?
Öncelikle en büyük başyapıt olan doğadan ilham alıyorum. Her şeyin kusursuz bir düzen içinde olduğu doğaya kişisel bir yaklaşımla dokunuyorum. Aslında doğayı yorumlarken, aynı anda onu keşfediyorum. Ve elbette kendimi keşfediyorum. Tarih ve mitoloji de tükenmez ilham kaynaklarım. İnsanın kendini var etme sürecinde hayal gücünün ve arzunun nasıl çalıştığını izlemeyi seviyorum. Yüzbinlerce yıllık imgelerde kendimizle yüzleşebilmemizi büyüleyici buluyorum. Atölyem Sultanahmet’te. Tarihi yarımada ve İstanbul’un beni nasıl etkilediğini tahmin edebilirsiniz. Bu kent her gün yeniden keşfedilmesi gereken bir hazine.
Tasarım motto’nuz nedir?
Tasarım motto’m “Hayal et ve yarat” diyebilirim. Düş ve gerçekliği keskin çizgilerle ayırmadan anlamlandırıyorum dünyayı. Böylece gerçekliği hayal kurarak dönüştürmenin tecrübesini yaşıyorum. Tasarımlarımı kullananları da böyle bir tecrübeye davet ediyorum. Bana göre hayat, düşlerin yapıldığı malzemeden yapılmıştır.
Tasarımlarınızı kimlerin üzerinde görmek isterdiniz?
Geçicilik, hızlı tüketim ve yüzeyselliğin egemen olduğu bir çağda, hayatı anlamlandırma derdi olan insanların tasarımlarımı taşıdığını görmek isterim. Hassas ve meraklı insanların kendilerini ifade etme süreçlerinin parçası olmak büyük keyif. Derin, kimlikli, cesur, komplike karakterlerin yaşam öykülerine dahil olmak isterim.
Bugüne kadar duyduğunuz en iyi stil tavsiyesi neydi? Sizin verebileceğiniz en iyi tavsiye nedir?
Bana göre stil bir tavırdır. Modanın değil stilin peşinde olmayı tavsiye ederim. Stil belleği olan, yaşam deneyiminden kaynaklanan, entelektüel ve ruhsal dünyadan yansıyan seçimler evrenidir. Stil sahibi olmak, kendini tanımak ve ifade etmeyi bilmekle ilgili. Stil performatif bir öznelik hali. Her harekette, her bakışta, sözde ve seste kendini belli eden bir çeşit aura. Modayı taklit edebilirsiniz ya da ödünç alabilirsiniz ama stili asla. Stili ancak yaratabilirsiniz. Ve bu emek isteyen uzun bir süreçtir.
Gardırobunuzda en çok neler bulunur?
Gardırobumda öncelikle siyah, pratik, rahat ve kolay kombinlenebilen günlük sade parçalar var. Gün içinde pek çok farklı yere gidiyorum. Çok hareketli ve yoğun bir gündelik hayatım var. Giysilerimi her koşulda beni ifade ederken, yaratıcılığımı ve sosyal yaşamımı kısıtlamayacak biçimde seçiyorum. Ruh halime göre kimi zaman daha teatral alternatifler geliştiriyorum. Her durumda özellikle yüzükten vazgeçmiyorum. Mücevheri ön plana çıkaran sade bir stille kendimi özgür hissediyorum.
Almaktan asla bıkmayacağınız parçalar neler?
Art Nouveau mobilyalara, aksesuarlara, objelere tutku boyutunda bir ilgim var. Kendim için yarattığım iç dünyaların, mekanların atmosferini onlar oluşturuyor. İlhamım bu tür mekanlarla soluk aldığı için bıkmam mümkün değil. İkinci olarak Antik Osmanlı mücevherlerine büyük ilgim olduğunu söyleyebilirim.