Yaratıcı vizyonuna yaklaşık bir yıl önce "Açık Yapıt" eseri ile AKM'nin önündeki sergisinde şahit olduğumuzda, bu global ödüllü eserin yansımalarından, sanatçının farklı bir dünyası olduğunu zaten çözmüştük. Melek Zeynep Bulut, bir mimar. Yarattığı özgün eserleri ile düşünce ve sezgilerinin akışından birer kesit sunarken, soyut ve somut arasındaki köprü halleri ile araçlarını oluşturuyor. Eserlerini kamusal alana bir temas nesnesi olarak yerleştirip özel sahneler yaratıyor. Performatif, deneysel mekan kurguları ile sanata yeni bir boyut katıyor. Bulut, son olarak ise geçtiğimiz Ocak ayında "Duo" adlı eseri ile Paris'te düzenlenen "Créateurs Design Awards" ödül töreninde "Excellence in Art and Design Curation" kategorisinde ödüllendirildi. Sanatçının dünyasının yaratımına dokunan detayları Doğan Apartmanı terasında Galata Kulesi'ne karşı keşfe çıktık.
Son dönemde adınızı sanat dünyasının global sahnesinde sık duyar olduk. Oldukça yoğun bir tempo içinde olduğunuzu da biliyoruz, içinde bulunduğunuz dönemi nasıl anlatırsınız?
Aslında benim kendi iç yaşam disiplinimde, rutinimde hiçbir değişiklik yok; yıllardır aynı tempo, teknikler, iç dinginlik ve beraberinde heyecanla çalışıyorum. İşler daha küresel çapta görülmeye başlayınca sadece kendimizi teknik olarak genişletmek ihtiyacı hissettik o kadar. Onun dışında çok heyecanlı olduğumuz, fikirlerimizi paylaşmaktan ve sergilemekten büyük keyif aldığımız, kitlelerle buluşmayı ve iletişimi çok değerli bulduğumuz aktif bir dönemden geçiyoruz stüdyo olarak. Heyecanlı ve çok da mutluyuz.
Çalışmalarınızda öne çıkan soyut ve somut arasındaki köprünün temelini ne oluşturuyor, bakış açınızın temelinde nasıl bir yaklaşım yatıyor?
Temeldeki yaklaşımımı bilmiyorum, bu her insanın da doğasında var olan büyük çekirdek bilgi ve zaten bunu çözümlemek yaşamımızın konusu sanki. Üretimlerimin temelinde elbette düşünce ve sezgilerimin akışı var, birer kesit sunuyorum. Araçlarım ise genel olarak soyut ve somut arasındaki köprü hâlleri oluyor. Ve bunun benim için bir başlangıcı ya da sonu da yok, hiç olmadı. Kendimi bildim bileli doğal olarak yaptığım bir şeyi yaklaşıma dönüştürdüm. Tekniğe dökmek ise son hamle oluyor zaten; çocukluğumdan beri çizen, formlar üreten, sesler ve mekânlar daha doğrusu "çeper" dediğimiz kavram üzerine çalışan, düşünen, anlamın kendine yoğunlaşan biriydim; belli ki bu benim çekirdek bilgimle ilişkili diyerek sadece buna ayak uyduruyorum.
Londra Tasarım Festivali süreci nasıl gelişti, biraz bahseder misiniz? Bu festivale katılmanın sizin için anlamı nedir?
Festivalde ilk kez geçtiğimiz yıl Londra Bienali'nde sergilenen eserimiz "Açık Yapıt"ın, bienalin hemen ardından bir de festivalde sergilenmesi ile ilgili temas etmiş ve birlikte bir sergi yapmıştık. Bu sergi çok başarılı olmuştu. Thames Nehri'nin üstünde Londra silüetinde açık bir sergiydi. Yüz binlerce ziyaretçi, yayın... Ardından ertesi yıl Landmark Projeleri'ni yapmak için bir araya geldik ve "Duo" için anlaştık. Festival çok kaliteli bir organizasyon. Çok güçlü bir estetik algısı, kavramsal söz söyleme gücü olan bir noktaya gelmiş on yıllar içerisinde. Elbette böyle değerli bir organizasyonla iş birliği içerisinde böyle anlamlı sergiler yapmış olmaktan ötürü çok mutluyum.
"Duo" eserini sizin için özel kılan ne?
Değil eser, her attığım çizgi, ürettiğim parça benim için çok anlamlı ve özel. Diğer işlerimden daha fazla ya da daha az anlamlı değil, bir skalaya koyamam. Zira her bir çalışma, adı, tecrübesi, içinde bulunduğu zamana yaklaşımı ve kurduğu bağ ile apayrı ve kendine özel yerlerde duruyor. "Duo" da öyle.
Peki sanat sahnesinde bu eseri öne çıkaran neler oldu?
Gerçekliği. "Gerçekten" temas etmek, sezgi ve maddenin birlikteliğinin görünürlüğü ve hem ziyaretçisi hem kolektif bilinç ile kurmuş olduğu bağ.
"Duo" ile çok yeni bir ödül aldınız. Paris'te düzenlenen "Créateurs Design Awards" töreninde "Excellence in Art and Design Curation" yani "Sanat ve Tasarım Kürasyonunda Mükemmeliyet" ödülü ile uluslararası dördüncü ödülünüzü de kazanmış oldunuz. Bu tarz ödüllerin size daha iyisini yapmak adına bir sorumluluk yüklediğini düşünüyor musunuz?
Ödüller elbette insanı mutlu eden şeyler ama beni yönetmiyor. Ne övgü ne de yergi içimde bu işi yapmak arzusunun belirleyicisi değil. Dolayısıyla ek bir sorumluluk ya da benzeri bir durum hissetmiyorum üzerimde. Zaten yaptığım işi büyük bir özveri, sevgi ve tutkuyla yapıyorum. Elimden geleni her zaman kendi en iyimle ortaya koymaya gayret ediyorum. Bu ödüllendirilse de yapmaya gayret ederim, kimse anlamasa da yapmaya gayret ederim. Bu güçlü bağlantı hâli beni ben yapan şey çünkü.
Gelmiş geçmiş sizi en çok etkileyen sanatçı ve eserinin hangisi olduğunu söylersiniz?
Elbette sanat tarihi müthiş eserlerle dolu. Bu bazen bir metin, bazen bir resim, kimi zaman bir film olabiliyor. Şu an ilk aklıma gelen Lucio Fontana ve Concetto Spaziale'si.
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye, Mustafa Solak