Podyumdan Küresel Farkındalığa: Tülin Şahin Avrupa Parlamentosu'nda

Hayata bakış açısı, disiplini başrole koyan tavrı ve özgün aurasıyla her zaman bir başka. Bu kez farkını Avrupa Parlamentosu'na adım atan ilk süper model olarak ortaya koyuyor Tülin Şahin.

ABONE OL
17 Şubat 2025 Pazartesi 17:42 | Son Güncellenme:
38 dakika okunma süresi
Podyumdan Küresel Farkındalığa: Tülin Şahin Avrupa Parlamentosu'nda

Hayat, sadece kendi penceremizden dünyaya bakmak için fazla komplike. Biraz açıyı geniş tutmak, at gözlüklerinden kurtulmak gerekiyor. "Hayat her gün bir öğreti. Hayat hepimiz için bir 'roller coaster' gibi" diyor Tülin Şahin. Belki de bu sebepten, 25 yılı doldurduğu kariyerinde sosyal sorumluluk projelerine destek vermekten hiç vazgeçmiyor. Hayata global bir açıdan bakarken global işlerle de adından söz ettirmeye devam ediyor. UNICEF'in Türkiye'deki ilk "İyi Niyet Elçileri"nden olan ve UN Women ile yaptığı projelerle öne çıkan Tülin, bu kez çıtayı epey yükseltti! Avrupa Birliği Parlamentosu'nda üç gün süren bir etkinlikte "Sağlıklı Yaşam Farkındalığı" ve "Böbrek Sağlığı" başlıklarında farkındalığı artırmak ve konunun önemine vurgu yapmak için kürsüye çıktı. İki konuşma yaparak kendi yaşam tarzı üzerinden sağlıklı bir bedene ve ruha sahip olma deneyimini anlattı ve her etkinlik sonrası soru-cevap kısmında kendisine yöneltilen sorulara farklı dillerde cevap vermesiyle de takdir topladı. "Hem yurt içi hem yurt dışı çekimler, defileler, televizyon programım, yer aldığım sosyal sorumluluk projeleri... Üstüne annelik. Ben 24 saatin içine resmen 72 saati sığdırıyorum" diyen modelin dünyasına yaptığımız yolculuk hayat, kariyer, sağlık, moda, annelik, "güçlü" ve "güzel" kadın olmak üzerine derin anlamlar barındırırken, Avrupa Parlamentosu'nda ilk kez gerçekleştirilen bir moda çekimiyle perçinleniyor.

Kariyerindeki başarıların bir yana, her zaman sosyal sorumluluk projeleriyle de öne çıkıyorsun. Son olarak ise senin de belirttiğin gibi bu alanda zirve sayılacak Avrupa Parlamentosu ile gerçekleştirdiğin farkındalık çalışması var. Nasıl gelişti süreç, nasıl bir araya geldiniz, bahseder misin biraz?

Ünlülerin, isimlerini/markalarını mutlaka sosyal sorumluluk projelerinde kullanmaları gerekiyor ki dikkat gerektiren konularda kar topu efekti yaratalım. Evet o yüzden çok fazla sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorum, hem de bu işe başladığım ilk günlerden itibaren. Beni oraya davet etmelerinin nedeni, sağlıklı yaşam ve böbrek hastalıklarında erken teşhiste farkındalık yaratmak. Sağlıklı yaşam malum, mesleğimle paralel giden bir konu ve şu ana kadar yazdığım 16 tane kitabın 12 tanesi tam da bu konular ile ilgili. Tüm dünyada hızla sağlıksız beslenme artıyor. Ama aynı zamanda takıntılı bir şekilde aşırı sağlıklı yaşam ve yine takıntılı bir şekilde spor yapma durumu da var. Bunun ortası ve normali nedir, nasıl olmalıdır; bunları bir model, üstelik 25 yıldır bu işi yapan ve kitaplarını yazmış biri olarak bana sordular. Kariyerimde 25'inci yılımı kutlamamın onların da dikkatini çekeceği, beni takdir edecekleri de açıkçası hiç aklıma gelmezdi. Avrupa Birliği Parlamentosu'nda yaptığım konuşmaların, sunumların üç farklı başlığı vardı. Sağlıklı yaşam, böbrek hastalıklarında erken teşhis ve "branding", "marketing" ve "awareness" konuları. Böbrek konusunda ise ayrıca bilinçliyim çünkü annem yıllardır hasta. İki böbreği neredeyse iflas vaziyette yaşıyor ve hiçbir zaman diyalize ihtiyaç duymamıştı; ta ki iki yıl önce bir böbreğinde tümör bulununcaya kadar. Apar topar böbreği alındı ve hemen diyalize başlaması gerekti. Üstüne geçen sene Mart ayında diyaliz esnasında beyin kanaması geçirdi ve ölümden döndü. Buna tanık olmak çok ağır bir travma gerçekten. Annemin bu durumlarından önce de -yaklaşık 20 yıldır- böbrek vakıfları ile çok fazla çalışmalarım oldu. Bu çalışmalarım İsviçre'de kurulan Compcure Vakfı'nın dikkatini çekmiş ve benim de sözcüleri, gönüllüleri arasında olmamı istediler. Onlarla yaptığım çalışmalar da AP'nin dikkatini çekmiş ve Compcure böbrek hastalıklarında erken teşhis toplantısını AP'de düzenlemek istediğinde, iki tarafta da benim de katılmamı istemiş.

Bazı ülkelerin sağlık bakanlarının, parlamenterlerin, profesörlerin, doktorların katıldığı etkinlik için Avrupa Parlamentosu'nda bir konuşma yaptın. "Sağlıklı Yaşam Farkındalığı" ve "Böbrek Sağlığı" başlıklarına dikkat çektin. Senin için bu iş birliğinin anlamı nedir?

Çok büyük tabii ki. Aklıma bile gelmezdi böyle bir şey. Oraya adım attığım ilk günden beri bambaşka kapılar açtı bana. Çekimleri, sunumları, konuşmaları yaptığım andan itibaren birçok şey başladı... Kariyerimde çok önemli anlar yazılmaya elbette devam ediyor ama bu kesinlikle zirve diyebileceğim anlarımdan biri. Bir gün bana uyan bir konu olursa AP'yi ziyaret etmeyi kısa da olsa düşünmüştüm ama çok üstünde durmadığımı hatırlıyorum. Sadece anlık bir fikir olarak gelip gittiğini hatırladım şimdi soruyla birlikte. Ama demek ki o fikir o kadar da anlık değilmiş. Yıllar önce öylesine gelip geçmişti aklımdan ama işte hayat...

Hitabeti, sahnesi, influence etme gücü gerçekten yüksek birisin. Çocukluğundan beri hep böyle miydin? Bu bir aura meselesi mi sence?

Çok şaşıracaksınız ama ben çocukluğumda ve ergenliğimde, daha doğrusu bu işe başlayana kadar hiç böyle konuşkan değildim. Ne okulda ne evde. Sadece soru sorulunca kısa cevaplar veren biriydim. Zorla konuştururlardı beni, yapım öyleydi, çok utangaçtım. Modelliğe ilk başladığım yıllarda da doğal olarak çekingendim ve hiç konuşmuyordum. Bir gün yurt dışında bağlı bulunduğum ajanslarım benimle toplantı yaptılar ve dediler ki; "Tülin bu böyle olmaz, iletişimini daha güçlendirmemiz lazım, daha doğrusu senin de bunun için çalışman lazım. Zaten zamanla öğreneceksin. Çünkü bu iş görsel olduğu kadar aynı zamanda her kesimle çok iyi iletişim isteyen bir meslek." Aura evet o zaten varsa var ama iletişim gördüğünüz gibi, benim durumumda sonradan öğrenilebiliyor. Hatta bununla birlikte başka bir şeye daha çok şaşırabilirsiniz, yine küçüklüğümden itibaren fotoğraf çektirmeyi hiç sevmezdim, neredeyse hiçbir aile fotoğrafında yokum. Son dakika hep arkamı dönerdim ve duvara sadece gölgem yansırdı, aynı şekilde okul fotoğrafları çekileceği zaman da fotoğrafçı çıldırırdı. Tüm ailem çok gülüyor şimdi işimin bu olmasına... Her gün kamera karşısında olmam büyük ironi değil mi? Herhalde milyon karem çekilmiştir şu ana kadar.

Avrupa Parlementosu'ndaki fotoğraf çekimi deneyimini nereye koydun, nasıl bir tecrübeydi senin için?

Bu çekimin kariyerimde bambaşka bir yeri, önemi olacak. "Bu bir ilk", burada daha önce hiç kimse bir moda çekimi yapmamış. Hem moda çekimi hem de sunum yapmak anlamında ilk defa buraya bir süper model adım atıyor... Kendim ve ülkem adına güzel ve gurur verici diye düşünüyorum.

Sektörde 25 yılı doldurdun. Teknolojinin bu kadar gelişmediği, sosyal medyanın bile var olmadığı dönemlerde ünlü ceketini sırtına giymiş biri olarak, "Herkes beş dakikalığına da olsa ünlü olacak" döneminde yaşadığımız bu zamana nasıl yaklaşıyorsun?

Evet son dönemde durum böyle olabilir ama ün var, ün var öyle değil mi! Şu an yaşanan ünler kalıcı değil bence. Aç telefonu istediğini yayınla. Fakat app'ler çökünce, internet çökünce bu kişilerin title'ları da yok oluyor gördüğümüz gibi. Artı, içeriklerin hepsi birbirine benziyor. "Content is the king", içerik kraldır, denir global şov dünyasında, sadece platformlar değişir, evrilir. Ama burada genele baktığımızda, her işte olduğu gibi, az insan iyi içerik ile öne çıkıyor, onun dışında hep aynı şeylere bakıyormuşuz gibi geliyor. Herkes make up artist, herkes model... Yapılan işlerin altları dolu değil maalesef, dikkat edin herkes ve her şey "copy paste". Herkes birbirine benziyor, içerikleri aynı, konuşmaları aynı, look'lar aynı... Kimseyi birbirinden ayırt edemiyorsunuz. En önemlisi de "know-how"ları yok, ki bu en önemlisi. Kıyafetin kumaşı, dikimi gibi detaylar hakkında bilgileri yok. Aynı şekilde ürünlerin içeriği hakkında da. Oysa biz modeller bu işi, bu kıyafetleri ve ürünleri yaratan kişiler tarafından mutfağında öğreniyoruz. Bir ürünü önerirken yüzeysel önermek var, bir de derinlemesine, kişinin daha çok işine yaracak şekilde önermek var... Ben 2000'li yılların başından beri bu işi yapan biri olarak çalıştığım tüm ekiplerle her çekimde hala zamansız fotoğraflar çekmeye, başkalarının çekimlerine benzememesine özen gösteriyorum. Ama dijital dünya maalesef öyle değil. Dergilere yaptığımız kapak çekimleri insanların kendi seçimleri ile satın aldıkları bir olaydı. Şimdi karşılarına "keşfet"te çıkıyor ve bir bakayım deniyor. Hani ele ayağa düştü denir ya, bu durum aynen öyle bence. Her şey elimizin, avucumuzun içindeyken birçok şeyin değeri kayboldu gibi geliyor bana ve eminim birçok kişiye.

Seninle yaptığımız tüm çekimlerde, röportajlarda ve bir araya geldiğimiz zamanlarda hep disiplinin ve işine olan bağlılığın dikkatimi çekiyor. Çalışmak senin için hala aynı doz tutkuyla mı devam ediyor? Zamanla akışına bırakmak daha kolay oldu mu?

Aynen devam ediyor, hatta bazen ben de diyorum "25 yıl oldu tamam, bırak biraz akışına" ama yok; çünkü bizim işimiz hep disiplin, titizlik, işine bağlılık, tutku, azim, dakiklik, üst düzeyde profesyonellik gerektiriyor. Bunlar olmazsa zaten, bunca yıl boyunca başaramazsınız. Benim hep söylediğim bir söz var bu konuda, her işime her gün ilk ve tek işimmiş gibi giderim. Bir amatörün heyecanı fakat bir profesyonel bilgeliği ile. Bu hiç değişmedi, umarım hep de böyle devam edecek. Bu aslında beni hiç yormuyor, aksine hayatımın planlı, programlı, düzenli olmasını sağlıyor. Düzen ve disiplin Türkiye'de maalesef çok katı bir şey gibi algılanıyor. Oysa kural ve disiplin olan yerde düzen olur.

Mesleğin, özel hayatın, annelik... Hayat sana bunca yılda en çok neyi öğretti?

Hayat her gün bir öğreti. Hayat hepimiz için bir "roller coaster" gibi.

Anneliğin hayatında nasıl bir sayfa açtığını söylersin? Kızınla neler yapıyor, nasıl vakit geçirmeyi seviyor, onun için geleceğe dair nasıl hayaller kuruyorsun? Ondan neler öğrendin?

Elbette her annenin diyeceği gibi öncelikleriniz değişiyor. Hayatınızın merkezi o oluyor. O nasıl ki benden öğreniyor, bizler de çocuklardan öğreniyoruz her gün. Hayatı sil baştan onun gözünden keşfediyor gibisiniz. Mesela bir çiçeği görüp "Vaay nasıl güzel rengi var" diyerek coşku ile yaklaşması muhteşem bir şey. Günlük gözümüzden kaçan detaylar onun için büyük keşifler tabii. Ama onları, onun coşkusu ile yaşamak muhteşem bir duygu. Siena ile her şeyi birlikte yapıyoruz. Birlikte çok vakit geçiriyoruz. Ben zaten kendim bakıyorum, her şeyi ile ben ilgileniyorum. Yardımcı, temizlikçi, bakıcı, bunların hiçbiri bende yok. Ama ben zaten çocuktan önce de ev işleri ile kendim ilgilenen biriydim. Her zaman olduğu gibi sistemimi yine iyi kurdum. İş, çocuk, ev, annem hepsinin dengesini terazide iyi dengelediğimi düşünüyorum. Annem, ben ve Siena üçümüz birlikte yaşıyoruz zaten. Annem hastalıklar geçirdi ve şu an bir diyaliz hastası, haftada iki defa diyalize giriyor ama ona rağmen çok güzel ve güçlü bir şekilde destek oluyor bize.

Seni hiçbir zaman modadan ayrı düşünemiyoruz elbette. Modaya bakışın yıllar içinde nasıl evrildi?

Yıllardır modanın içinde olan herkes şu konuda hemfikir, insanın mutlaka kendi stili olmalı. Kimse stil ikonu olarak doğmuyor. Deneme-yanılma süreçleri olabiliyor. Değişiyoruz, kendimizi tanıyoruz, buluyoruz ve bir gusto oluşuyor zamanla. Ama son yıllarda yapılan absürt tasarımları gerçekten saçma buluyorum. Tasarımcıları da zorluyor artık bu saçma tüketim. Moda bu değil çünkü. Moda, insana yakışandır, net! Ama yine konu sosyal medya maalesef. Çünkü normal hiçbir şey artık yetmiyor. Çok acı ve üzücü. O yüzden tasarımcılar bu talep meselesine bu absürt tasarımlar ile cevap veriyorlar. Defileler evet şovun en üst düzeyde yaşandığı platformdur ama o kıyafetlerin yeri günlük hayat ve sokaklar değil.

Moda sürekli kendini tekrar eden bir döngüde ilerlerken, son dönemde seni heyecanlandıran yenilikler, trendler var mı peki?

Yukarıda saydığım sebeplerden dolayı yok çünkü saçma, abartı, görgüsüz bir moda seyrine tanıklık ediyoruz Tabii arada beğendiğim yenilikçi, giyilebilir parçalar var ama az. Örneğin sessiz lüks bir "trend" olamaz! Zaten o tarz insanlar öyle yaşarlar. Gerçek lüks sessizdir zaten. Lüks belli bir gusto ve görgü ister. Kalitesinde, dikişinde, kumaşında, dikiminde, logonun görünmemesindedir o zarafet, o lüks.

Galalarda geçmiş yıllara ait koleksiyonlardan bir parça giymek şu dönemde moda. Senin bir şansın olsa hangi markanın hangi koleksiyonundan hangi parçayla özel bir geceye katılmak isterdin?

Versace'nin 1995 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu güzel bulurum. Chanel'in 1991 koleksiyonunu da. Bu koleksiyonlardan bir parça olabilir.

Lüks günümüzde daha çok deneyimle eş değer. Lüksün senin için anlamı nedir? Senin küçük lükslerin neler?

Lüks benim için kesinlikle zaman. Bu hep böyle olmuştur. Oturup beş dakika kahve içmeye vaktiniz bile yoksa, bunun kıymetini daha da çok anlıyorsunuz. Hep dediğim bir şey var; hiçbirimiz zamanı satın alamayız. Lüks demek; özgürlük, huzur, sağlık demektir aynı zamanda. Deneyim? Hayatın ta kendisi aslında deneyim. Hayatın ta kendisi aslında en büyük lüksümüz. Kimse bunun farkında değil. Sağlık, varlıktır! Herkes hep sahip olamadıkları şeyler hakkında şikayet ediyor ve kendilerini inanılmaz mutsuz ediyorlar. Oysaki tam tersini deneseler, "Allah'ım çok şükür sağlığım yerinde ve ihtiyacım olan her şeye sahibim" deseler, daha mutlu olacaklar. Ben hayatım boyunca hep bunu dedim. Sahip olmadıklarıma hiç odaklanmadım. Elbette ki lüks bir çanta, saat, tatil isteriz ama saydıklarım yok ise hepsi anlamsız. Son zamanlarda lüks markaların mağazalarının önünde yarattıkları kuyrukları da doğru bulmuyorum. İndirim varmış da herkes içeriye girmeye çalışıyormuş gibi görünüyor. Bence bunu lüks markalar acilen gözden geçirmeli. Çünkü lüksü alabilecek kişi istediği yere istediği şekilde girer alır ve çıkar kuyrukta beklemez.

Türkiye'de Gen Z model çok da fazla yok. Dünyada modellik ve modeller farklı bir noktadayken, Türkiye'de sizin dönemden sonra zayıf kalmasının nedenleri sence ne? Yabancı modeller arasında beğendiğin kimler var?

Çünkü herkes oyuncu ve herkes oyuncu olmak istiyor. Dolayısıyla da iyi modeller çıkabilecekken hepsi o alana yöneliyor. Yaklaşık 5-6 yılın Miss Turkey'lerini ben seçtim, hepsi oyuncu oldu. Bu doğru veya yanlış diye söylemiyorum. Sektör ve bizler bireysel olarak platformlar yaratıyoruz ama bu yolu "short-cut" oyunculuğa geçiş olarak görüyorlar. O zaman da iki sektörün yolu tıkanıyor; bir, konservatuvarda oyunculuk okuyanların, iki, gerçekten modellik yapmak için o yarışmalara başvuranların... Dünyada modellik böyle ilerlemiyor görüyorsunuz, önümüzde Naomi Campbell gibi bir örnek var çok şükür, hala çalışıyor ki, bizlere de herkese de güzel örnek oluyor. Nasıl ki bir oyuncu hayatının her döneminde oyunculuğa devam ediyor -örneğin Meryl Streep- bir model de bence öyle olmalı. O şekilde ilham olmalı kadınlara diye düşünüyorum, yaşının iyisi olduğunu göstererek... Ben de açıkçası bunu yapmaya, anlatmaya ve o şekilde kadınlara ilham olmaya çalışıyorum. Çünkü zaten kadınların üstünde müthiş baskı var, 25 yaşından sonra yok sayılıyorlar gibi. Ben tam aksine "hayır yaşınızın iyisi olun" demek istiyorum. Mesleğim aracılığıyla hala oyundasınız demeye, anlatmaya çalışıyorum. Umarım başarıyorumdur.

Hala nasıl bu kadar fitsin? Beslenmeye dair her geçen gün yeni bir mit duyuyoruz. Sen "kral gibi kahvaltı et, prens gibi öğlen yemeği ye, fakir gibi akşam yemeği ye" söylemiyle aklımızda yer ettin. Bu beslenme düzenine devam ediyor musun?

Aslında hala öyle değilim ama bunu "o" anlamda söylemiyorum. Yani takıntılı anlamda demek istedim. Zaten artık tüm dünyada öyle belli bir zayıflık ölçüsü kalmadı. Ki benim zaten kendimi hiç öyle bir zorlamam da olmadı. Çünkü yapı olarak ince biriyim, o yüzden bu mesleğe başladığımda hiç öyle çılgın diyetler ile uğraşmadım. Her zaman istediğimi yiyen ama sporunu yapan biri oldum. Tabii ki hamilelik sonrası kilolarımı öyle pat diye veremedim. Herkes beni niyeyse öyle görüyor ve "nasıl gitti kilolar?" diye soruyorlar. Ben de diyorum ki boşa soruyorsunuz çünkü hala veremedim o kiloların bir kısmını aslında. "Kral, Prens ve Fakir" yazdığım ilk diyet kitabımdı çünkü Türkiye'ye geldiğimde 30 kg kadar almıştım, 48 kg'dan 80'lere çıkmıştım; o zaman da formülü, cevabı buydu. Çocuk öncesinde cevaplarım farklıydı tabii, haftanın 4-5 günü spor yapıyordum, şimdi en büyük sporum 7/24 bir çocuğun peşinden koşmak. Bunun üstüne iş, ev, günlük koşturmalar, annemi de eklersek zaten adeta her gün maraton koşuyorum. Yeni formülüm bu. Şu an 55-56 kg arası gidip geliyorum.

Hayatın hiçbir alanında ne olursa olsun asla kendinden taviz verdirtmeyen ne gibi kesin kuralların var?

Beni ben yapan hiçbir şeyden taviz vermem. Farkındayım tam net bir cevap olmadı ama o anda kişiliğime ters bir durum söz konusuysa, elimin tersiyle geri çeviririm. Mesela ben hayatımda hiç sigara içmeyi denemedim. Sanırım 2011-2012 yılı gibiydi, yurt dışında bağlı bulunduğum ajansa global bir sigara markasının global yüzü olmam için astronomik rakamla bir teklif gelmişti. Dünyanın her yerinde, yer-gök bu reklamlarla donatılacaktı. O maili yakın çevrem görmüştü ve takdir eden de oldu, şok geçiren de... Bir; hayatımda hiç denememişim ve sigaraya çok karşıyım. İki; marka benden şu sloganı söylememi istemişti, "smoking is fashionable", yani sigara içmek modadır. Mümkün değil ne sigarayı tutabilirdim ne de bunu bana asla söyletemezlerdi. Bu tam da kendimden müthiş taviz vermek olurdu, eğer yapmış olsaydım.

Felsefe, kişisel gelişim, travmalar ya da psikoloji ilgi alanına giriyor mu? Hayatı çözmek için uğraşanlardan mısın?

Bence bu işleri bir dengede, dozunda tutmak gerekiyor. Hepimiz hayatı çözmeye, anlamaya çalışıyoruz, felsefesini yapıyoruz, bilgi edinmek ve birbirimizi anlamak, çözmek için okuyoruz, araştırıyoruz... Ama işte burada akışına bırakıyorum, bırakmak gerektiğini de düşünenlerdenim. Her şeye "yok şu travmam var" diye kılıf bulanlar var ya, onlardan değilim yani. Günümüzde çok çoğaldı bu söylem; benim şu travmam var, bu travmam var, yok çalışamıyorum, yok onu yapamıyorum, yok bunu yapamıyorum... Tabii ki hepimizin var, kimin yok ki. Ama bunu sürekli her şeyde kullanmak artık bahane gibi geliyor bana. Trafik polisi anonsu gibi, bekleme yapmayalım, "oldu, tamam, hadi devam" diyebilmeli insan. İyileşmek için kendine yaslanmayanları anlayamıyorum. Çünkü kişi kendinin en büyük sütunu, duvarı aslında. İnsan kendi gücünün hep farkında olmalı. Öz saygısı da güçlü olmalı.

Bu kadar göz önünde bir iş yapmak, herkesin senin hakkında iyi-kötü, doğru-yanlış bir fikre sahip olması anlamına geliyor. Ama ben yorumlardan öte daha çok senin kendini anlatmanı tercih ederim. Dünyanın seni hiç bilmeyen bir ülkesinde, seni hiç tanımayan birine, kendini nasıl anlatırdın?

Kendimi ve işimi hiç bilmeyen, tanımayan birine şöyle anlatırdım; moda dünyasının tam ortasındayım. Moda avucumun içinde. Dünyanın dört bir yanında çalışarak, fırından çıkmış bu yepyeni kıyafetleri ilk ben giyiyorum, en güzel ve en iyi şekilde tüm dünyaya tanıtıyorum ve bundan da kadınlar çok mutlu oluyor. Tabii moda dünyası ile paralel yürüyen kozmetik dünyası da yine benden sorulur, diye de eklerdim. Bunu daha önce aynen bu şekilde, dünyanın farklı, ıssız yerlerinde çekim yaparken, yani modayı hiç bilmeyen, modanın hiç ulaşmadığı yerlerde insanlara anlattım, anlatıyorum, çok eğlenceli buluyorlar. Kuzey kutbunda çekim yaparken, Afrika'da ıssız bir yerde, Güney kutbunda...

Güzellik algısı artık eskiye nazaran oldukça farklı. Türkiye'nin en güzel kadınlarından biri olarak bu konuya nasıl yaklaşıyorsun? Güzel kadın sence kimdir?

Öncellikle teşekkür ederim iltifat için. Evet artık algı çok değişti. Öncellikle herkes aynı ve yapılan işlemlerden dolayı doğal güzel neredeyse yok gibi. Geçen gün Milano'da bağlı bulunduğum ajansım ile bunu konuşuyorduk, doğal güzelliğin nasıl maalesef yok olduğunu... Dedim ki onlara, o yıllarda bizi ajansa kayıt etmek için, herhangi bir işlem var mı diye milim milim yüzümüzü inceliyordunuz... Yaptıran varsa da hiç sıcak bakmıyordunuz. Aynı şekilde bizden önceki jenerasyonlara da baktığımızda hepsi doğal güzeller. Şimdi tüm kadınlar birbirine benziyor. Sanki kimsenin kendisi gibi olmaya, görünmeye cesareti yok gibi. Bence güzel kadın öncellikle doğal olandır, olduğu gibi olandır, ortamlara göre takındığı maskesi olmayandır. Güçlü, kendi ayakları üzerinde duran, çalışan, okuyan, konuşan, öğrenen, öğreten, akıllı, kendisiyle barışık, kendi değerini bilen, kıskanç olmayan, hemcinsini "gerçekten" destekleyen kadın muhteşem güzeldir.

Röportaj: Filiz Şeref Kulu

Fotoğraflar: Ceren May

EN ÇOK OKUNANLAR

İstanbul'un Yeni Gurme Durağı: Limoré
İstanbul'un Yeni Gurme Durağı: Limoré

İstanbul'un Yeni Gurme Durağı: Limoré

1 dakika okunma süresi
Aralıklı Oruç Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Aralıklı Oruç Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Aralıklı Oruç Hakkında Bilmeniz Gerekenler

11 dakika okunma süresi
Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu
Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu

Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu

10 dakika okunma süresi
ALEM Talks Podcast: Pelin Karahan
ALEM Talks Podcast: Pelin Karahan

ALEM Talks Podcast: Pelin Karahan

1 dakika okunma süresi
Sabancı Vakfı 9. Kısa Film Yarışması Sonuçlandı
Sabancı Vakfı 9. Kısa Film Yarışması Sonuçlandı

Sabancı Vakfı 9. Kısa Film Yarışması Sonuçlandı

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları
Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları

Sinem Ekşioğlu'ndan 2025'e İlham Veren Masa Set Up'ları

Güven, Sevgi ve Saygı Çerçevesinde Yılları Deviren Hande Soral ve İsmail Demirci
Güven, Sevgi ve Saygı Çerçevesinde Yılları Deviren Hande Soral ve İsmail Demirci

Güven, Sevgi ve Saygı Çerçevesinde Yılları Deviren Hande Soral ve İsmail Demirci

Tutkulu Bir Koleksiyoner: Mustafa Taviloğlu
Tutkulu Bir Koleksiyoner: Mustafa Taviloğlu

Tutkulu Bir Koleksiyoner: Mustafa Taviloğlu

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri
Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri

Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı
Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı

Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı

Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç
Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç

Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı
Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay
Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay

Dans ve Terapinin Birleşme Noktasında Bir Sanatçı: Ekin Bernay

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri
Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Serpil Şenyüz Kut ile Sıcak ve Samimi Bir Yılbaşı Sofrası
Serpil Şenyüz Kut ile Sıcak ve Samimi Bir Yılbaşı Sofrası

Serpil Şenyüz Kut ile Sıcak ve Samimi Bir Yılbaşı Sofrası

Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri
Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri

Ege Özyeğin'in Yeni Yıl Dilekleri

Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu
Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu

Lara Kurdoğlu: Hayatı Anlama Yolculuğu