Elif Aslı Yıldız Kimdir? Hakkında Merak Edilen Her Şey

Patiswiss markası ile gıda sektöründe kısa sürede yerli ve yabancı pazarlarda büyük bir yol alan Elif Aslı Yıldız, “Bu ani büyüme çok heyecan dolu ve biliyoruz ki macera daha yeni başlıyor” diyor.

ABONE OL
12 Aralık 2023 Salı 11:59 | Son Güncellenme:
38 dakika okunma süresi
Elif Aslı Yıldız Kimdir? Hakkında Merak Edilen Her Şey

Bir marka yaratmak sadece ticaret yapmak anlamına gelmiyor elbette. Çok farklı dinamikleri var. Elif Aslı Yıldız ise Patiswiss ile çıktığı yolculukta en çok kadın-erkek eşitliğini önemsiyor. Çalışanlarının yüzde 70'i kadın olan bir şirket parmakla gösterilecek kadar az ama Yıldız, bu konuya hayattaki misyonu olarak yaklaşıyor. Fırsat eşitliğine önem veriyor, çeşitli sosyal sorumluluk projeleri yürütüyor. "Dört yıldır ülkemde yapmaya çalıştığım ve tüm dünyada kullandığım kakao tanesinin üreticisine kadar eşitliği savunan ve hayatımın sonuna kadar vazgeçmeyecek olan biriyim" diyen Yıldız, Equality projesiyle öne çıkıyor.

Enerjisi yüksek, yaratıcı, yenilikçi, pozitif, genç ve başarılı bir iş kadını... Elif Aslı Yıldız'ın kariyer yolculuğu nasıl başladı?

En sevdiğim en şaşırtıcı konulardan birisi benim için kariyer yolculuğumu anlatmak... Annemin mutfağında büyüdüm diyebilirim. Lisenin başlarından itibaren her zaman el yapımı iyi kahvelerin olduğu küçük bir çikolata dükkânı açmak istedim. Annemin kutlama sofralarındaki pastaları da mutlaka menüme koyacak, menüm mutlaka Elif imzalı; çikolata dükkanım ise o zamanların en güzel yeri olacaktı. Bunu hayal ettiğim yıllar 2001 ve 2002 diyebiliriz. O zaman benim için çok önemli olan Çankaya'nın güzel caddelerinde yürüyerek daha seyrek açılan kafelerde vakit geçirirken, bunlar içimden yaptığım planlar ve hayallerimdi diyebilirim. Tabii ki söylediğim gibi bunlar hayallerdi, gerçekler ise ÖSS. Sınavlar, üniversite ve mutlaka "Bir mesleğin olsun, altın bileziğin olsun, sonra hobilerinle istersen boş vakitlerinde uğraşırsın" şeklinde düşünen bir aile ve yakın çevre... Bunları böyle anlatıyorum ama gerçekten akademik olarak da her zaman başarılı bir öğrenciydim. Şimdi kendi oğluma bakıyorum da benim kadar başarılı olması için bayağı çalışması lazım. Ben gerçekten çalışmışım belli ki. Ve tabii ki hayalim hep en yüksekte olmalıydı. Bu yüksek hayalleri akademik kariyer olarak düşününce Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde tıp okumaya karar verdim. Dershanemin en başarılarından oluşan sınıfımda, yakın arkadaşlarımdan birinin elektrik elektronik mühendisliği bölümünü istediğinde verdiğim tepkiyi hatırlıyorum. "Nasıl olur, o hiç kız mesleği mi?" dediğim an dün gibi aklımda. Üniversitenin sonunda arkadaşımın diş hekimi benim ise elektrik elektronik mühendisi olduğum bir üniversite geçmişim var. Hayatın bana karşı ironik bir mizah anlayışı var diyebiliriz. Sonrası mı? Bayıldım mesleğime. Türkiye'nin en büyük üretim fabrikalarından birinde elektronik üretim mühendisi olarak işe başladım. Çok uzun yıllar çalıştım. Üretmeye gerçekten tutulmuştum. Füze başlığı, uçak kartı, kontrol kartı gibi elektronik cihazlar üretsek de, üretilenden bağımsız olarak her gün binlerce insanın girdiği, aynı düzende saniye aksamadan 24 saat çalışan o üretimin, bulunduğum topluma ekonomik ve sosyolojik faydasına kapılmıştım. Tabii ki inisiyatiflerle dolu bir çalışma hayatım oldu. En son insan kaynakları direktörünün bana "Köyün delisi sen misin?" dediğini, bağlı bulunduğum üretim direktörünün bana "Çok inisiyatif alıyorsun Elif!" dediğini hatırlıyorum. Ben ise şimdiden çalışanlarıma diyorum ki "Ancak inisiyatif almayı bilenler hayatlarını değiştirebilirler", tıpkı benim gibi. Sonrası iyice trajik. Hayatımın en başlarında kendimi çok şanslı hissediyordum, daha kariyerimin en başlarında yapmak istediğim işi bulmuştum; hem gıda hem üretim olmalıydı. Ailemi bir şekilde ikna ettim ve Ankara'nın en güzel yerlerinden birinde çok güzel bir pastane açtım. Hayallerim her geçen gün o kadar çok büyüyor o kadar farklı yerlere gidiyordu ki bu kadar lokal bir aile şirketi pek de hayallerime göre değildi. Tam o sıralar okuduğum bir kitaptan o kadar çok etkilenmiş olmalıyım ki bir gecede aldığım kararla pastanelerimi devretmeye karar verdim. Oysaki dört şubeye ulaşmış, pastacılık sektörüne yeni bir soluk ve inovasyon getirmiş, çok kar eden bir hale, durmadan çalışarak gelmiştim. İçten içe hiç emin değildim tam istediğimin bu olduğundan. Sadece karar verdim ve inisiyatif aldım. Çok inisiyatif almışımdır ama bu zamana kadar aldığım en iyi inisiyatiflerden olacağını hiç tahmin etmemiştim. O çok istediğim üretiminin bana çok büyülü geldiği çikolata ile 200 metrekarelik bir imalathanede uğraşmaya başladım. Hayalim, bir dünya markası olmaktı.

Patiswiss ile çikolata sektöründe kısa sürede yerli ve yabancı pazarlarda büyük bir yol aldınız. Her şey nasıl, ne şekilde gelişti?

Patiswiss ve benim için birkaç dönüm noktası var diyebilirim. İlki şu; çikolata ile uğraşmaya başladıktan sonra, pazara niş ürün yaptığımda, karşıma çıkan örneklerde genel olarak şunu gördüm, herkes bir şekilde çikolata benzeri şeyler üretiyor ve çok çikolata tüketmeyen bir toplumda iyi-kötü satıyor. Sonra çok uzun süre bocaladım. Genelde böyle bocaladığımd uyguladığım bir yöntem de var hayatımda. Yanıma aldığım kitaplarla seyahat etmek, düşünce tatilleri yapmak. Dinlenmek falan değil, düşünmek hatta yanıma aldığım kitapların yazarlarıyla sohbet etmek. Bu yolda bana eşlik eden çok sevdiğim yol arkadaşıma "Ben ne yapmalıyım, nasıl şekillendirmeliyim yolumu?" dediğimde bana mutlaka büyülü bir şey yap dediğini hatırlıyorum. Bunun üzerine herhalde günlerce, haftalarca şöyle rafların karşısına geçip bir bakmışımdır o büyülü şey ne, ne yok burada, ne yapacağım ben diyerek. Sudan çıkmış balık gibiydim. Ama ne oldu biliyor musunuz? Buldum o büyülü şeyi. İşte ilk dönüm noktam bu oldu. İkincisi ise yatırımcıma yaptığım 15 dakikalık hayatımın en önemli sunumu. Bir araştırmaya göre yatırımcıların karar vermesini sağlayan etkenlerin ilk sıralarında girişimcinin yaşı, eğitimi ve diğer özelliklerinden ziyade işe veya projeye olan tutkusu yer alıyor. Tabii ki iş fikri ve pazar çok önemli. Ama şunu da söylemeliyim, yıllarca bir yatırımcı bulmak için çalışan girişimciler çok uzun zamanlarını verip genelde pozitif öngördükleri bir iş planı hazırlarlar. Ancak bir girişimci ile göz kamaştırıcı başarı arasında duran tek şey beş renkli tablolar, titizlikle hazırlanmış çizelgeler, on yıllık ya da aylık finansal projeksiyonlar... Oysa bunun gerçekle yakından uzaktan ilgisi yok. İş planları, yeni girişimin başarısını öngörme konusunda birden ona uzanan bir değerlendirmede en fazla iki puan alabiliyor; hatta genelde ne kadar kapsamlı olursa girişimin suya düşme ihtimali o kadar artıyor. Daha insaflı bir tabir bulamadım. Genellikle fazla insaflı davranan bu tablolara karşı yatırımcılar abartma etkisinin farkındalar ve bu yüzdendir ki iş planlarındaki rakamları değil tutkuyu ve iş fikrini baz alırlar. Günümüzde birçok girişim ve hayal, yatırımcı bulamadığı için maalesef hayata geçemiyor. Benimki, tutku yönünden yeterince sağlam iş fikri olarak bambaşka şeyleri yapmış, inovasyonla bütünleşmiş ve yatırımcı bulacak kadar şanslı olan bir girişimdi. Hani bu yeni tabir var ya "popcorn effect", pazarlamada çok kullanılıyor. Gerçekten tam da bu misal. Ne olduysa ürünleri bir anda rafa çıkarmamızla oldu. Farklı ve inovatif ürünleri, görülmemiş ambalajlar ile buluşturduk. Reklamsız nasıl marka yaratılır diye sorulduğunda, biz bu başarının en büyük örneklerindeniz. Şunu gördüm ki ambalaj tasarımında ülke olarak dünya ile rekabette çok mütevazı kalıyorduk. Birbirini yeterince tekrar eden ambalajlar, kocaman kocaman tasarımlar ve yazı fontları, bana içi boş billboardları andırıyordu. Müşterinin bir ürünü satın alırken ambalaj tasarımına ve malzemenin kalitesine bakarak seçmesi yüzde 70'lere ulaştı. İçinden çıkacak ürün de hedef kitleyi şaşırtıp, çok yeni, keyifli, kullanışlı bir ambalaj olunca -ki bunlar inovasyonun olmazsa olmazları- bir de bunun yanına paranın satın alabileceği en iyi çikolatayı ekleyince, çok kısa sürelerde dünya ile rekabet edebilen, yurt içi birçok satış noktasına ulaşan, yoğun talebe yetişmekte zorlanan, ekonomik ve benim için en önemlisi sosyolojik fayda üreten Ar-Ge ile inovasyon devi bir firmaya dönüştük.

Dünya devleri ile yarışıyor ve yurt dışında da ülkemizi başarılı bir şekilde temsil ediyor olmak, size neler hissettiriyor?

Bu başarıyı başta şirketimdeki kadınlar ve üreten tüm kadınlar adına yaşıyorum. Bu beni daha güçlü hissettiriyor. O dünya devi büyük büyük firmaların ürünlerinin yanında, her taraftan neredeyse her gün bir ürününüzün satılıyor olması sanıyorum mutluluktan çok kaygı verici. Bunu devam ettirebilmek, her bir ürünün bu kadar kadını temsil ediyor olması kaygı verici ancak bu negatif bir kaygı değil; tam tersine daha güçlü kalabilmenin motivasyonu. Girişimci dediğiniz zaman sürekli kaygılanan bir insan diyebiliriz bence. Hadi kaygıyı bir tarafa bırakalım, müthiş bir duygu, hiçbir şeye değişmem. Hiçbir para biriminin satın alamayacağı bir duygu. Bu ani büyüme çok heyecan dolu ve biliyoruz ki macera daha yeni başlıyor.

Patiswiss için hayalinizde yazdığınız hikâyenin hangi bölümünde olduğunuzu söyleyebilirsiniz?

Aslında Patiswiss için yazdığım hikâyenin tahmin ettiğim zamana göre çok ilerisindeyiz diyebilirim. O ürünlerin ilk piyasaya çıktığı ve sonrasında ertesi hafta gelen büyük miktarlardaki siparişlerle anlamıştım büyümenin tahminimden daha hızlı olacağını. Ancak günler geçiyor ve benim hayallerim tabii ki bitmek bilmiyor. Patiswiss için koyduğum hedefler her gün ileriye taşınıyor. Kısacası vizyonum uçuyor. Her zaman dediğim gibi "Vizyonunuzu uçurun; vizyon, sizin gördüğünüzü başkaları görmediğinde vizyondur." Soruyu başlardaki hedefim ve şimdiki hedefim olarak cevaplamak isterim. Bu ani büyüme hızı bana şunu öğretti ki, küreselleşmeye çok önem vermeliyiz. Küreselleşme her geçen gün her markanın ayak uydurması gereken bir gerçek. Hayallerim hep Patiswiss'in global bir marka olması, neredeyse bizi bilmeyenin kalmadığı; akıllara sürekli yeniliği ve inovasyonuyla, Ar-Ge'sinin gücüyle ve elbette kalitesiyle gelen, vazgeçilmez bir ikon olması. Dolayısıyla Patiswiss de ben de, bu hayaller oldukça daha çok pozitif ivmelenmeye tanık olacağız.

İnovasyon sizin sözlüğünüzde önemli bir kelime olarak etkisini ortaya koyuyor. Bu yaklaşımınızı markanıza nasıl yansıtıyorsunuz?

İnovasyon dediğiniz zaman gerçekten kalp atışlarım hızlanıyor. İnovasyon, bir lideri takipçiden ayıran en önemli şeydir. Eğer inovasyon olmazsa biz yöneticiler, hayatında sadece ama sadece çalışma arkadaşlarımızı takip eden, hatırlatma yapan ve kontrol eden birine dönüşürüz. İnovasyon olduğunda ise her şey değişir. İnovasyonu bir de ben tanımlamak istiyorum, nedir bu inovasyon? Herhangi bir şeyin inovatif olması için üç şeye ihtiyaç vardır: 1. Yeni, 2. Şaşırtıcı, 3. Kökünden kullanışlı. Bu ilk sıraya koyduğum yenilik, beyinde dopamin salgılatır. Dopamin beynin kaydet tuşudur. Yani bir ürün yeni ise beyin onu kaydeder. Bunları bilince; inovasyon olmadan bir marka, bir ürün ve pazarlama düşünülemez. Günümüz pazarlama dünyasında en önemli araçlarımızdan biri inovasyon. Ben, Patiswiss'i de bir inovasyon merkezi olarak görüyorum. Bu inovasyonu yönetebilmek için en iyiyi en yeniyi üretmeye tutkun, en üretken beyinleri işe alıyorum ve bu ekibi direkt ben yönetiyorum. Neden mi? Üretken akıllar artık o hiyerarşik organizasyon yapılarını kabul etmiyor. Bu eşsiz ekibimle, sürekli yeninin peşinde, sürekli en inovatifin peşinde Türkiye'nin ve dünyanın en büyük Ar-Ge ve inovasyon merkezi olmak için her birimimizde alt yapı organizasyonlarını tamamlıyoruz. Bu arada böyle söyleyince ürkütücü gelmiş olmasın, inovasyonun Ar-Ge'ye ne kadar bütçe ayırdığınızla hiç ilgisi yok. Ben bu işe başladığımda benimle aynı işi yapan firmalar eminim Ar-Ge'ye benden 10 kat fazla bütçe ayırıyorlardı. İnovasyon işten ne kadar anladığınızda, çalıştığınız insanlarla ve onları nasıl yönlendirdiğinizle ilgili hepsi bu. O yüzden inovasyondan hiç vazgeçmeden sürekli yeni ürün çıkararak kısa sürede bu gücümüzü dünya sıralamasında ilklere taşımak istiyoruz.

Markayı öne çıkaranın ve güçlü temelini oluşturan unsurların, en önde gelenlerini nasıl sıralarsınız?

Hemen ilk sırayı yazalım; dünyadaki en kaliteli hammaddeler, en üst seviye kalite anlayışı, sıfır hata prensibinde gıda güvenliği, sürekli yenilikçi ve inovatif bir ekip, sürekli eğitim ve öğrenme destekçisi belki de günümüzde en önemlisi en adil olmak diye sıralayabilirim. Bu hususta adil ticaret belgeli Türkiye'nin ilk firmasıyız.

Çalışanlarının yüzde 70'i kadın olan bir şirket parmakla gösterilecek kadar azdır. Fırsat eşitliğine önem veriyor, çeşitli sosyal sorumluluk projeleri yürütüyorsunuz. Bu konuda neler yapıyor, nasıl adımlar atıyorsunuz?

Bu benim misyonum. Dört yıldır ülkemde yapmaya çalıştığım ve tüm dünyada kullandığım kakao tanesinin üreticisine kadar eşitliği savunan ve hayatımın sonuna kadar vazgeçmeyecek olan biriyim. Bir tek ülkemizde değil maalesef, dünyada bile yüzde 70'i kadın olan, bu kuralla bu oranı hiç değiştirmeden işe alımlarının büyümesini sürdüren maalesef çok az şirket var. Dünyada artık birçok sosyal sorumluluk konusu ele alınmaya başlanmışken, ülkemizde bence kesin başlanması gereken yer kadın-erkek eşitliğiydi. Bu konuda değişmeyen kuralım yüzde 70 olsa da şu an yüzde 77'lere ulaştık. Gururla söylüyorum, üst yönetimde yüzde 50 oranında kadın çalışana sahibiz. İlk olarak "Equality" adlı projemizle başladık. Bu projenin gelirlerini tamamen Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı'na bağışladık. Şirketimizde sağladığımız ilave kadın istihdamında tüm kadınlar sadece bu proje için üretim yaptı ve geliri bağışlandı. Deprem döneminde 100 depremzedemize ek kontenjan oluşturarak tamamının işe istihdamını sağladık. Hala birçoğu bizimle ve her gün yenileri aramıza katılıyor. En önemli aktif projelerimizden biri de deprem bölgesinde. Hatay'da depremzede kadınlarımızın çalışabileceği bir fabrika kurduk. Eskiden depremzede kadınlarımız çalışmasalar dahi çok büyük metrekarelerdeki evlerinde birçok ev işi yapıyorlardı. Oysa şimdilerde çok daha küçük alanlarda çok az vakitte işlerini tamamlayabiliyorlar. Bunu düşündüğüm an bu kararı verdim. Hatay'daki fabrikamız da narenciye üzerine olacak. Kadınlara hem istihdam sağlayacak hem de onlara eğitimler vereceğiz. Bunun yanında yeni kurduğumuz vakfımıza gelirlerinin bağışlanacak olduğu birçok projemiz var. Bu vakıfta amacımız kadınların üretmeleri. Maddi yardım sağlamak her zaman önemli ancak biz yetkinlik, eğitim ve iş olanağı ile sürekli gelirin peşindeyiz. Aslında her konuda hayalimiz sürdürülebilir süreklilik. Bu, gelecek nesilleri göz ardı etmeden bugünümüzü kurtaracağız anlamına geliyor. Mutlu kadın, mutlu çocuk, mutlu gelecek. Ayrıca bunu oluşturduğumuz projelerle ülkemize taşırken kullandığımız çikolatalarımız ile de adil ticareti destekliyoruz. Patiswiss Türkiye'de ilk "fair trade" yani adil ticaret belgeli çikolata markasıdır. Kendi ülkemiz dışında tüm dünyada eşitliği önemsiyor ve sömürüye, modern köleliğe, çocuk işçiye, kadınların farklı şartlarda çalışmasına karşı çıkıyoruz! O yüzden bilinçli, en kaliteli hammaddeleri kullandığımız, tadına tüm dünyanın bayıldığı çikolatalarımızın aslında bambaşka hikayeleri var. En az yüzde 70 oranında kadın emeğiyle üretildi. Bu bizim en büyük heyecanımız. Sorunuz için çok teşekkürler.

Çekimimizin konsepti de eşitlik temasına dayanıyor. Bu konunun sizin için çok önemli olduğunu biliyoruz. Konuya daha çok nasıl ve nereden yaklaşıyorsunuz?

Ben bu yola global bir marka yapma heyecanı ile çıktım. Dünya ile rekabet edebilmek için en önemli problemimiz, bu kadar zengin bir coğrafyada, böyle topraklarda, Cumhuriyetimizde tek eksiğimiz; kadınların iş gücüne katılımının azlığı. Ülke olarak bizlerin çok acil buna önlem almamız gerekiyor. Çünkü bu kadar kıymetli bir ülke, dünya ile rekabette bu kadar mütevazı kalamaz, olamaz, olmamalı da. Cinsiyet eşitliği konusunda 144 ülke arasında 131'inci sıradayız. Nasıl geliyor kulağa? Ah neyse ki son 10'da değiliz diyenler var gibi hissediyorum bazen. Benim hayalim ilk 3'te olmamız. Türkiye Cumhuriyeti kadınına bu yakışıyor, başkası değil. Son 3'ü sayıyorum; Lübnan, Fas, Ürdün. Artık kendi ülkemin dışında buradaki kadınlara dahi ürün ürettiriyorum biliyor muydunuz? Tek hayalim var; ülkemi en yukarılara taşıyacak tüm girişimleri hayatımın sonuna kadar savunmak. Ve biliyorum, sonunda başaracağız.

Çikolata ile şu sıralar aranız nasıl? Her yeni ürünü geliştirme aşamasında tadıyorsunuz ama onun dışında nasıl bir çikolata tüketim alışkanlığınız var? Favori ürününüz hangisi?

Çikolata ile aram hep çok iyi tabii ki. Fotoğraflarımdan gördüğüm ve annemin anlattığı kadarıyla üç yaşımdan itibaren sanıyorum çikolata yemediğim bir gün; belki üst üste iki gün olmamış. Şimdilerde mesleğim olması sebebiyle her gün hem Ar-Ge ürünlerimizi hem de tüm fabrikalarımızda hatlardaki tüm ürünleri yiyorum. Yani her gün yaklaşık 90-100 gram. Şaşırtıcı ki her gün çikolatanın farklı bir faydasını keşfediyorum. Böylelikle yaptığım işin, ürünün önemini daha iyi anlıyor; vücudumuza, çocuklarımıza olan katkılarını arttırmak için en kaliteli hammaddeye ulaşıp en iyisini kullanmaya çalışıyorum. Favori ürünüm hiç değişmedi ve sanıyorum hiç değişmeyecek. Bitter çikolatalı portakal!

Kültürümüzde de aslında çikolatanın çok ayrı bir yeri var. Bayramlarda, kutlamalarda, özel günlerde ya da en basitinden kahve yanına dostlarımıza ikramda... Çikolatanın bu özel konumundan hareketle siz Patiswiss'e nasıl anlamlar yüklüyorsunuz?

Aslında bu soruya şöyle bir istatistik paylaşarak başlamak istiyorum. Türkiye'de kişi başı çikolata tüketimi 2,5 kilo iken, dünyada bu miktar 10,5 kilogramlara çıkıyor. Bu bize şunu gösteriyor ki, Türkiye'de çikolata hala çok az tüketiliyor. 2025'e kadar büyüme oranının Avrupa'dan daha fazla olmasını bekliyoruz. Yine de aramız bayağı açık. Biz çikolata üreticileri olarak çikolatanın faydaları da bilinsin istiyoruz ki tüketim çok hızlı şekilde artsın. Çikolata hediyelik eşya görülmek yerine çok acil tüketilmesi gereken bir ürün haline gelsin istiyoruz. Çikolatanın Türkiye'de sizin de belirttiğiniz gibi bayramlarda ve kutlamalarda hediyelik algısını kırmak, çikolatanın yanı başımızda bazen sağlıklı bir atıştırmalık, bazen bir tatlı kaçamak, çoğu zamanda antioksidan kaynağı olduğunu tüketiciye aktarmak gerekiyor. Her gün tüketilen bir miktar gerçek ve doğru çikolatanın çocukların odaklanmasından kalp ve beyin sağlığına, mutluluk seviyemizden odaklanma süremize kadar faydalı olduğunun hızlı bir şekilde anlaşılması için anlatmaya, bilinçlendirmeye, farkındalık sağlamaya ve ulaşılabilir olmaya çalışıyoruz.

"Başarılı insan sabah kalkıp akşam yatağına döndüğü süre boyunca sevdiği işi yapan kişidir" diyor Bob Dylan. Peki size göre başarı nedir?

Neredeyse herkes başarıyı hayallerini gerçekleştirmek olarak tanımlıyor fakat bana göre başarı özgürlüktür. Başarı, bazen yaşadığınız topluma bazen yaşadığınız çevreye, çevrenin sosyokültürel yapısına ve bazen de ailenize rağmen her konuda özgür olabilmektir. Çoğu girişim zorunluluktan doğmuştur; özgür olma zorunluluğundan. Ve sonuç büyük olasılıkla başarıdır.

Hedefleriniz çocukluğunuzdan beri hep büyük müydü? Nasıl bir çocuktunuz?

Gelelim nasıl bir çocuktum sorusuna... Çok sevdim bu soruyu, sanırım uzun zamandır kimse bana sormamıştı bu soruyu. İlk söyleyebileceğim, 12-13 yaşlarımda ne yapmak istediğimi bilmem. Algılarım hep çok açıktı ve aşırı gözlemciydim. Sürekli yeninin peşindeydim. Yeni bir ürün mü çıkmış, hemen alırdım. Yaşamayı çok seven, enerjisi hiç bitmeyen, sürekli gülen, çok heyecanlı ve hep yardımsever bir çocuktum. Şu anki benliğim ve kişiliğim gerçekten de bu yaşlarda kendini belli etmişti. Herkes çocukluğunun eseridir. Ben bu eserden dolayı çok mutluyum.

Sizi hayatta en çok ne motive ediyor? Motivasyon kaynaklarınız arasında neler var?

İlk sıraya tabii hemen başarı yazabiliriz. Başarı öyle bir duygu ki başardıkça daha fazla başarmak istiyorsunuz. En önemli motivasyonlarımdan biri şüphesiz ki başarı ve başarma isteği. Beni bir diğer motive eden şey, kadın istihdamını artırabilmek; kadın eşitliğinin sağlanması için yaptığım tüm sosyolojik ve ekonomik faydalar benim motivasyon kaynağım. Bu konuda hep daha fazlasını hayal ediyor ve hayata geçiriyorum. Kadınlar üretiyor, kadınlar daha çok üretecek. Kadına en çok üretmek yakışıyor! Üçüncü sıra ise kesinlikle yenilik! Çikolata endorfin, yenilik ise gerçekten bir dopamin kaynağı olunca, ortaya bir de bu kadar hormonal heyecanlar eklenince, bu motivasyon kaynakları ile çok iyi ve çok yeni şeyler üretebiliyorsunuz.

İş için sık sık yurt dışındasınız. En çok sevdiğiniz, kendinizi iyi hissettiğiniz ülke, şehir hangisi?

Gerçekten inanılmaz sıklıkla seyahat ediyorum. Pilotlar artık "Bu hafta neresi, ben şuraya uçuyorum" diye espri yapıyorlar bana! En sevdiğim ülkeye kesin İtalya, şehre ise Milano diyorum. Ancak şunu da söylemeliyim ki bence İstanbul dünyadaki en güzel şehir. Milano ise benim tasarıma, estetik anlayışıma ve sanata olan aşkımı öyle bir besliyor ki anlatamam, nefes alıyorum diyebilirim. Ayrıca o korunmuş mimarisi beni büyülüyor. Bir gün yaşayacağım şehir diyebilirim.

Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor, en çok neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?

Sabah insanı değilim diyerek başlayabilirim. Güne mutlaka yeşil su ismini taktığım ve kendim ürettiğim detoks suyum ile başlıyorum, sonrasında kahvemi içerken sabah ilk iş tüm mesajlarımı cevaplıyorum. Sekiz saat mutlaka uyuyorum. Uyumadığımda daha verimsiz olduğuma eminim. Sonrası mı? Toplantılarım başlıyor. Tüm hatlardaki çikolataları tadıyor ve yorumlarımı bildiriyorum; bunu gerçekten her gün ama her gün tüm hatlardan yapıyorum. Akşamları ise vazgeçemediğim şey, sosyal hayatım ve şarabım... Sporu daha çok kayak olarak yapıyorum, bazen sabahları bazen akşamları koşuyorum. En çok akşamları ailemle ve arkadaşlarımla sohbet etmekten; iyi yemek ve iyi şarap içmekten hoşlanırım. İyi yemek ve iyi şarap uğruna dünyayı geziyorum ve hiç vazgeçmiyorum bundan. Kahve bile çok iyi yapılmalı benim için. Asla kötü yemek yemiyorum. Az yiyorum diyemem ama kötü asla yemiyorum. Ayrıca çok uzun zamandır bir kuralım var; en az günde bir saat kitap okuyorum ve öyle çok seviyorum ki okumayı, o bir saat yetmiyor bakıyorum sabahın ilk saatleri oluyor ve bir kitap bitmiş. Neredeyse bazı günler bir günde bir kitap okuyorum diyebilirim.

Yoğun iş temposu arasında rahatlama ihtiyacı duyduğunuzda genellikle nereye gitmeyi, ne yapmayı tercih ediyorsunuz, navigasyon nereyi gösteriyor?

Moda ve kayağı seviyorum. Alışverişe ve kayağa mutlaka zaman ayırıyorum. Döneme bağlı diyebilirim. Kışları ise her hafta sonu kayakta oluyorum. Eğer yaz ise Bodrum benim için vazgeçilmez bir cennet ayrıca moda için mutlaka Milano'ya sık sık gidiyorum. Hatta o kadar çok seviyorum ki, Milano'nun bana verdiği ilhamla tasarladığım ambalajlar, benim modaya olan estetiksel bakış açım, ilgim ve ilhamımın baş kahramanı oluyor.

  1. Röportaj: Filiz ŞEREF KULU
  2. Fotoğraflar: Zeynel Abidin AĞGÜL
  3. Styling: Ece ŞİŞİK
  4. Saç: Erdem GÜL
  5. Makyaj: Hidayet KORKMAZ
  6. Fotoğraf asistanı: Murat AĞGÜL, Berşah Eren AĞGÜL
  7. Styling asistanı: Zozan ÇİRİK, Sinem ASLIKARA
  8. Saç asistanı: Hakan ÖZCAN

EN ÇOK OKUNANLAR

Melis Goral Yeni Elements Koleksiyonu'nu Tanıttı
Melis Goral Yeni Elements Koleksiyonu'nu Tanıttı

Melis Goral Yeni Elements Koleksiyonu'nu Tanıttı

1 dakika okunma süresi
Moda Tutkusu X Love My Body: Moda Dünyasında 10. Yıl
Moda Tutkusu X Love My Body: Moda Dünyasında 10. Yıl

Moda Tutkusu X Love My Body: Moda Dünyasında 10. Yıl

1 dakika okunma süresi
Dries Van Noten'ın Yeni Kreatif Direktörü: Julian Klausner
Dries Van Noten'ın Yeni Kreatif Direktörü: Julian Klausner

Dries Van Noten'ın Yeni Kreatif Direktörü: Julian Klausner

4 dakika okunma süresi
India Mahdavi'den Yılbaşına Özel Şık Bir Dokunuş
India Mahdavi'den Yılbaşına Özel Şık Bir Dokunuş

India Mahdavi'den Yılbaşına Özel Şık Bir Dokunuş

1 dakika okunma süresi
2025 Altın Küre Adayları Açıklandı
2025 Altın Küre Adayları Açıklandı

2025 Altın Küre Adayları Açıklandı

16 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri
Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri

Buse Terim'in Yeni Yıl Dilekleri

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri
Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Begüm Kıroğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine
Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine

Pamela Harper ile Halcyon Days Üzerine

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı
Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Nostaljik Yolculuk: Rüya Büyüktetik ve Ece Tuncel'in Düğün Detayları
Nostaljik Yolculuk: Rüya Büyüktetik ve Ece Tuncel'in Düğün Detayları

Nostaljik Yolculuk: Rüya Büyüktetik ve Ece Tuncel'in Düğün Detayları

Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine
Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine

Rabia Güreli ile Contemporary Istanbul Üzerine

Genç Oyuncuların Yeni Yıl Mesajları
Genç Oyuncuların Yeni Yıl Mesajları

Genç Oyuncuların Yeni Yıl Mesajları

Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine
Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine

Çağatay Odabaş ve Esra Çevik İle "Işık. Gölge. Sahneler." Üzerine

Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç
Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç

Pozitif Enerjisiyle Parlayan Sinem Kobal ile 2025'e İlham Dolu Bir Başlangıç

Benan Terzioğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri
Benan Terzioğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

Benan Terzioğlu'nun Yeni Yıl Dilekleri

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler
“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı
Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı

Hamid Merati-Kashani'den Unutulmaz Parfümlerin Sırrı