Berin SOMAY – berin.somay@alem.com.tr
Mardin Bienali ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?
Ben bu bölgeye daha çocukken, yaklaşık 40 yıl önce babam Fikret Otyam’la yapacağı bir röportaj için gelmiştim. Daha sonrasında bir süre GAP İdaresi’nde çalıştım. O dönemlerde çok sık bölgeye gitme ve çalışma şansı yakaladım. GAP İdaresi Başkanlığı bana Mardin’de bir Fikret Otyam sergisi yapmamı önerdiğinde bir kez daha bölge için çalışma fırsatım doğdu ve Fikret Otyam sergisi bienale evrildi. 2009 yılında Ferhat Özgür’le birlikte proje üzerinde çalışmaya başladık. Mardin’in klasik tanımlamalarından biri olan bu ‘kadim kent’, beni gerçek dostlarla tanıştırdı, içine çekiverdi. Mardin Sinema Derneği ile içi içe çalışarak bu günleri gördüm. Onlar olmasaydı Mardin hikayem bu günlere gelemezdi. Yerel olmadan, onların kabulü olmadan bu işler olmaz. Hep beraber ‘Davetinizi Aldım, Teşekkürler’ sergisini gerçekleştirdik. Bizim için bienalin prelüdü niteliğindeydi bu sergi. Hemen akabinde ise küratörlüğünü üstlendiğim 1. Mardin Bienali’ni yaptık 2010’da. Ve istisnasız aynı ekiple 4. bienale kadar geldik.
Mardin Bienali’ni farklı kılan nedir? Mardin Bienali, alternatif bir bienal. Kariyerist bir bienal değil.
Bu yılki bienal mekanlarını neye göre belirlediniz? Bienal kapsamında bu mekanların birbiriyle ilişkisi nedir?
Mardin, çok mekanlı ama bir o kadar mekansız bir bienal için. Doğal enstalasyonlarla dolu, olağanüstü binaların, büyülü konakların, mekanların bulunduğu bir kent. Mardin’i her ne kadar sergi dekoru olarak kullanmaktan kaçınsak bile tüm heybetiyle bizi içine alıyor. Öncelikle daha önceden de kullandığımız iki ana mekanımız var: Mor Efrem Manastırı ve Alman Karargahı. Bunların yanı sıra sanatçı işlerine göre yeni mekanlar da bulduk. Yıldız Hamamı, Meryem Ana Kilisesi, Revaklı Çarşı gibi. Mekanlar yapısal olarak da birbirleriyle ilişkili ve elimizden geldiği kadar eserlerle de ilişki kuruldu. Taner Ceylan’ın işinin bir kilisede sergilenmesi gibi. Kenti iyi tanıyorsanız, mekanlar eserlerle o ilişkiyi kuruyor zaten.
Bienal döneminde Mardin’e yoğun bir ilgi oluyor. Peki Mardin halkının bienale olan ilgisi nasıl?
10 yıl öncesine bakarsak gittikçe çoğalan bir ilgi var her iki anlamda da. Bu yıl Mardin’e bienale gelen çok sayıda konuk oldu, turlar çoğaldı. Mardin halkının da yükselen bir ilgisi var. Nasıl ki İstanbul Bienali de tüm İstanbulluları kapsamadığı gibi, elbette Mardinlilerin hepsini kavramıyor bienal. Ancak çok daha bekler oldular. Civar illerden gelen muazzam bir ilgi var. Öğrenci grupları akın akın geldi. Yaptığımız paralel etkinliklerle de çocuklar, kadınlar çok daha katılımcı oldular.
Küratörler Derya Yücel, Fırat Arapoğlu ve Nazlı Gürlek ile ‘Sözden Öte’ üst başlığı altında ‘Sınırlar ve Eşikler’, ‘Sonsuz Bakış’ ve ‘Beden Dili’ başlıkları üzerine çalıştınız. Tüm bu üst ve alt temaları nasıl belirlediniz?
Küratörlerimiz bu başlığı bize sunduğunda bizler de heyecanlandık. Fırat Arapoğlu neredeyse tüm bienal geçmişimize hakimdi. 3. bienalde ise küratörsüz yaptığımız geniş ekibimiz de bilfiil yanımızdaydı. Yaptığımız ön toplantılarda geçmişimizi ve tecrübelerimizi aktarmıştık. Buradan hareketle Mardin’e yolculuklarda mekanları ve dinamikleri de aktardık. Üç küratör de farklı görsel ideolojilere ve bakışlara sahipti doğal olarak. Bienalin küratör ekibi ilk toplantılarda farklı coğrafyaların ve içinde yaşadığımız toplumsal, siyasal, gündelik iklimin içinde ‘sözün’ neresindeyiz diye sorarak başladı. Sanatın dili ve sanatçıların üretimlerinin ‘sözün’ ötesinde bir hakikati işaret etme niteliği noktasında aynı düşüncelere sahiplerdi. Aynı zamanda farklı görüşlerin ortaya konulduğu ve bu farklıkların da bir zenginleşme yarattığını söyleyebiliriz. Tüm ekibin mutabık kaldığı nokta, ‘sözün’ ötesinde bir dilin oluşturulması ve bunun sunulma pratikleri üzerineydi. Bunun ardından, birbirleriyle etkileşimli bir biçimde bireysel küratöryel bakışlarını ifade eden alt başlıklar oluşturdular ve bu eksende çalışan sanatçıların seçimiyle devam ettiler. Çoğu sanatçı da mekanları incelemeye gitti. Bienal ekibiyle hep beraber araştırma, sergileme ve yapım aşaması süreci de bu şekilde ilerledi.
Farklı coğrafya ve disiplinlerden 50 sanatçıyı bir araya getirdiniz. Sanatçıları belirlerken nasıl bir süreçten geçtiniz?
Küratörler seçtikleri başlık ekseninde çalışan sanatçıların seçimiyle çok uzun bir süreç geçirdiler. Heyecanlı bir dönemdi. İçinde birçok dinamiği içeren, zor bir süreç bu.