Füsun Onur ve Bige Örer ile 2022 Venedik Bienali'ni Konuştuk

Dünyanın en prestijli sanat etkinliklerinden biri olan Venedik Bienali 2022 yılında “The Milk of Dreams” başlığı ile sanatseverlerle buluşuyor. Türkiye'nin, ülkemizde güncel ve kavramsal sanatın öncü isimlerinden Füsun Onur'un, “Evvel zaman içinde…” başlıklı projesiyle yer aldığı bienali, sanatçıyla ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige Örer'le konuştuk.

YAZAR: Kübra Bıçak
25 Mayıs 2022 Çarşamba 13:06 | Son Güncellenme:
33 dakika okunma süresi

İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali Türkiye Pavyonu, Füsun Onur'un sergi için ürettiği "Evvel zaman içinde..." başlıklı projeyi sanatseverlerle buluşturuyor. Füsun Onur'un Türkiye Pavyonu için ürettiği yerleştirmesinde, insanların yol açtığı ve gezegenin geleceğini tehdit eden insan odaklı yönetim anlayışına karşı birleşerek mücadele eden bir grup fareyle kedinin öyküsünü anlatıyor. İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü, aynı zamanda Türkiye Pavyonu'nun da küratörlüğünü üstlenen Bige Örer sergiyi, "Füsun Onur; alternatif dünyalar yaratma, yeni diller üretme, insan olmayanların yaşamlarından öğrenme ve her şeye rağmen yaşamı olduğu gibi kabul etme, sevme ve beraber bir arada durma üzerine düşünmeye davet ediyor" şeklinde ifade ediyor. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu'na konuk oluyor, Füsun Onur'dan ve Bige Örer'den bugüne bakan masal öyküsünü dinliyoruz.

"Evvel zaman içinde..." başlıklı projeyle Venedik Bienali'nde yer alıyorsunuz. Bu projenin oluşum sürecini sizden dinleyebilir miyiz?

Füsun Onur: Pandemi sürecinde başlayan bu proje "Zorba" adını verdiğim kediyle karşılaşmamla başladı. Onu görünce fareler aklıma geldi. Tüm bunların birleşiminde doğanın kirlenmesi işin içine girdi. Fareler ve kediler böylesi bir durumda savaşma yerine barış ilan ettiler. Bizim "Zorba", "Farelerle savaş yok barış var" dedi. Kimsenin başkan olmadığı, karşılıklı danışma halinde kurulan bir ekip kurup, doğanın kirlenmesine karşı birlikte çare aramaya başladılar. Bizim fare "Cingöz" ün bir emeli vardı, Venedik'e çağrılıyordu. Bizim yer alacağımız yerde yerleşmiş, oturuyormuş arkadaşı. Cingöz denize bakarken şilep görüyor. Aklına bunlar geliyor, gözleri bağlanıyor, hemen bir şeye atlıyor gidiyor, orada arkadaşlar ediniyor ve bir kızı beğeniyor, aşık oluyor. "Zorba" da gidiyor onların düğününe. Sonra hepsi sandala benzeyen araçta bekliyorlar ve o araç hiç kalkmıyor. Bilmiyorum ne oluyor? Gelecek sefer belki çıkacaklar ortaya. Bir varmış, bir yokmuş...

Bu sergi izleyiciyi nasıl bir hikayeye davet ediyor?

F.O.: Bu sergi insanlığa çağırıyor. "Cingöz" insanlara mahluk diye sesleniyor zaten. İnsanların doğaya tahribatı çok büyük. "Cingöz" insanları çevreye ve doğaya duyarlı olmaya davet ediyor.

"Evvel zaman içinde..." başlıklı anlatıda sanatseverlerin özellikle deneyimlemesini istediğiniz bir şey var mı?

F.O.: Bu serginin anlatısında en başında hem hayvanların, hem de tabiatın korunması yer alıyor.

Bu serginizin baş karakterleri fareler ve kediler. Bu iki özneyi seçmenizin özel bir nedeni var mı?

F.O.: Bir tanesi bizim evdeki kedi. Konuşurken arkadan mırıldamasını duyuyorsunuz. Kendi kedimle onların en büyük düşmanı fareleri seçtim. Onların bu dostlukları herkese örnek olsun istedim.

İstanbul'a özel bir sevginiz olduğunuzu biliyoruz. Bu serginizde İstanbul'un hangi yönlerini yansıtıyorsunuz?

F.O.: Bu sergimde İstanbul'un denizini yansıtıyorum. "Evvel zaman içinde..." seçkisinde İstanbul'dan Venedik'e gidiş var.

Bu sergide Nurettin Selçuk'un "Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik Kalamış'tan" şarkısından izler yer alıyor. Bu parçanın, eserlerin üretime yansıması nasıl oldu?

F.O.: Bu şarkı ilk olarak beni çok heyecanlandırdı. Üretimlerimi yaparken radyoyu açtım Nurettin Selçuk'un bu şarkısı çalıyordu. O sırada sergime hazırlanıyordum ve eserlerimde bu şarkıdan izler de yansıdı.

"Evvel zaman içinde..." sergisini yaratırken hangi malzemelerden yararlandınız? Malzeme seçimini hangi kriterlere göre yaptınız?

F.O.: Malzeme seçimimdeki en büyük kriter farelerin ve kedilerin hareket alanlarıydı. Doldurulmuş bir kukla, kedinin ve farenin yüzünün ifadesini vermeyecekti. Yüzlerinde bu yüzden tenis topu kullandım. Elleri, ayakları, duruşları, yüzlerinin ifadesi bu malzemeyle daha anlaşılır oldu.

Küçük ölçekli nesnelerin mekanda yarattığı boşluk oldukça dikkat çekici. Bunu özellikle mi tercih ettiniz?

F.O.: Bu durumu özellikle tercih ediyorum. Büyük yerlerde küçük işler, mekan boş, onlar içinde görünüyorlar. Bu görüntü bana başka bir tat veriyor.

Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir sergi yaratmışsınız. Bu yaratıma hazırlanırken ilham kaynaklarınız neler oldu? Sizi neler etkiledi?

F.O.: Beni en çok etkileyen masalların yaratım gücü oldu. Her şey " Bir varmış, bir yokmuş" cümlesiyle başladı.

Türkiye'de güncel ve kavramsal sanatın öncü isimlerinden birisiniz. Venedik Bienali'ndeki bu serginin sanat yaşamındaki önemi nedir?

F.O.: Tüm işlerim benim için çok önemli oluyor. Ama iş bittikten sonra pek önemi kalmıyor, galiba o heyecan bitiyor. Yaparken severek ve çok heyecanlanarak yapıyorum ama bittikten sonra pek bir şey ifade etmiyor bana.

Venedik Bienali 59. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu'nun küratörlüğünü üstleniyorsunuz. İlk önce sanatçı seçiminden başlamak isterim. Füsun Onur ismine İKSV ekibi olarak nasıl karar verdiniz?

Bige Örer: Venedik Bienali Türkiye Pavyonu Danışma Kurulu; Türkiye'den ve uluslararası sanat dünyasından sanatçı, küratör, sanat yazarı ve profesyonellerden oluşuyor. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu'nun İKSV tarafından organize edilmeye başladığı 2007 yılından bu yana Danışma Kurulu'muz belirli aralıklarla değişti. Bu sene, Venedik Bienali 59. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu Danışma Kurulu'nda Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Serhan Ada, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol, 2019'da Venedik Bienali Türkiye Pavyonu'nda yer alan sanatçı İnci Eviner, küratör, Fiorucci Art Trust Direktörü Milovan Farronato ve Sanat Dünyamız dergisi editörü, sanat yazarı Fisun Yalçınkaya yer aldı. Danışma Kurulu üyeleri, yaptığımız toplantılarda Türkiye Pavyonu'nda yer almasını önerdikleri sanatçı adaylarını sunuyorlar ve her adayla ilgili birçok konu hep birlikte tartışıldıktan sonra sergiye davet edilecek sanatçı belirleniyor. Bu bienal sergisi için de benzer bir süreç işledi ve sergiye Füsun Onur'un davet edilmesine oy birliğiyle karar verildi. Füsun Onur, öncü sanatıyla yarım yüzyıldır düzenli aralıklarla solo sergiler açarken, aynı zamanda uluslararası sergilerde de eserleri en çok sergilenen sanatçılar arasında yer adı. Yerleştirme (enstalasyon), özellikle de heykel yerleştirmesi gibi formatları Türkiye'de ilk benimseyen ve tanıtan sanatçılardan biridir. Bu seçime bu anlamda, Füsun Onur'un zaman ötesi bir dile ve pratiğe sahip olması, sanatsal üretiminin her daim güncelliğini koruması, hayat ve sanat arasında kurduğu şiirsel bağ ve çalışmalarındaki sınırsız yaratıcılık gücü yön verdi.

Bu seneki bienalin başlığı "Milk of Dreams". Leonora Carrington'ın çocuk kitabından adını alan tema ilk açıklandığında size neler çağrıştırdı?

B.Ö.: Serginin küratörü Cecilia Alemani tarafından bu bienal "pandemi bienali" olarak tanımlanıyor. Küratör, iklim krizi, sağlık krizi ve siyasi problemlerle beraber içinde yaşadığımız dünyanın tüm zorluğuna, sanat aracılığıyla bir alan yaratabilmenin umuduyla sergiyi kurguluyor. Sürrealist ressam Leonora Carrington'ın 1950'lerde Meksika'da iki oğluna anlattığı hikayelere eşlik etmek için yaptığı çizimlerin olduğu bir kitaba referans vermesi de bu yüzden. 2020 yılında biz Türkiye Pavyonu için sanatçımız Füsun Onur'la çalışmaya başladığımızda, Cecilia Alemani henüz ana serginin kavramsal çerçevesini çizmemişti. Tarih boyunca çok önemli eserler üretmiş olan kadın sanatçıları odağına alan; gerçek ve gerçeküstü dünyayı bir araya getiren bienalin, Füsun Onur'un şiirsel diliyle kesiştiğini görmek anlamlı oldu. Hem ana serginin merkezinde hem de Türkiye Pavyonu'ndaki sergide pandeminin getirisi bir kırılganlık, her şeyin uçucu olabileceğinin farkındalığı, öte yandan yaşama karşı bir umut ve inanç var.

Füsun Onur'la bu sergiye nasıl hazırlandınız? Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?

B.Ö.: Füsun Onur'la bu sergi için 2020 yılının bahar aylarında çalışmaya başladık. Bu dönem pandemi sürecinin en yoğun zamanlarına denk geldi. İçinden geçtiğimiz bu tuhaf zamanlar, hayatımızdaki öncelikler, sanat yapmanın bugün bizim için önemi üzerine uzun sohbetler gerçekleştirdik. Venedik'e fiziksel bir yolculuk yapmak yerine, mekanı hayal ederek yola koyulduk. Sergi alanı üzerine fotoğraflar, videolar, mekanın maketleri üzerinden konuşmaya başladık. Füsun Onur bir masalı zihninde şekillendirirken, eser üretimi için malzeme seçimi gibi önemli kararlar alındı. Onur, metal telleri bükerek ve şekillendirerek farklı karakterler ve bu karakterlerin hayatlarından çeşitli kesitler sunan sahneler yarattı. Geçtiğimiz sene Venedik'i ziyaret ettiğimde Füsun Onur'un o zamana dek ürettiği eserlerin bir kısmıyla denemeler yaparak mekandan canlı bağlantılar gerçekleştirdik. Füsun Onur'un İstanbul'da başlayan Venedik'te tamamlanan masalı bizim iki yıllık hazırlık sürecimizi de şekillendirdi. Süreç boyunca masala farklı karakterler eklendi. İzleyicinin, bir kitabın sayfalarını çevirir gibi deneyimlediği, her sahnede hikayenin farklı bir bölümüyle karşı karşıya geldiği bir mekan kurgusu yaratabilmek için malzeme konusunda da, sergi tasarımcımız Yelta Köm ile çok çalıştık. Hangi malzemenin masalın akışı ve karakterlerin dünyasını daha iyi aktarabileceğini görebilmek için çeşitli denemeler ve sergi provaları yaptık. Geldiğimiz noktada, izleyiciye çok fazla alan, imkan veren, izleyiciyi hikayenin içine çeken ve hatta yeni bir hikaye yazmaya davet eden bir çalışma oluştu.

Bu sergiye hazırlanırken Füsun Onur'la oldukça uzun vakit geçirme fırsatınız olmuştur. Bu birliktelikte Onur'un hangi yönleri sizi çok etkiledi?

B.Ö.: Füsun Onur'la çalışmak, güncel üretiminin içinde olmak benim için heyecan vericiydi. Hayatımın en özel deneyimlerinden biri oldu. Bu süre içinde düzenli gerçekleştirdiğimiz sohbetlerimizde hem eserle ilgili konuştuk; hem de kendi hayatlarımızın akışı, acısıyla tatlısıyla bu konuşmaların bir parçası oldu. Füsun Onur, pratiğinde son derece cesur, kendi sanatsal diline müthiş güveni var, içgüdüsü ve sezgisi çok kuvvetli. Her yapıtında kendi dünyasını da yeniden kuruyor ve dönüştürüyor. Füsun Onur hayatla sanatı birleştiren, sanatı yaşama biçimi olarak düşünen bir sanatçı. Bu süreçte, Füsun Onur'dan hayata dair çok şey öğrendiğimi düşünüyorum.

Sanatçıyla etkileşiminiz, eserleriyle karşılaşmanızdan sonra bir sergi oluşturmaya nasıl evriliyor, açıklayabilir misiniz?

B.Ö.: Bir serginin oluşması aşamasında sanatçıyla etkileşim ve diyalog çok önemli bir rol oynuyor. Füsun Onur pandemi döneminde, iki yıl boyunca evinden hiç çıkmadan hazırladığı eserinin ana karakterlerini yaratırken, zihninde bu masal şekilleniyordu. Kitap okurken aklımızda karakterlerin canlanması gibi, izleyiciyi karakterlerin yolculuğuna doğru sürükleyen bir sergi yarattı. Eğip, büktüğü figürlerin yanı sıra bu yerleştirmeye gündelik hayattan da objeler ekledi. Füsun Onur'un işlerinin uçuculuğu ve kırılganlığını göz önünde tutarak; mekan içinde eserleri, bulutlara benzettiğimiz yüzeyler üzerinde sergilemeye karar verdik. Masalın birçok bölümü yere yakınken, bir kısmı da havada farklı yüksekliklerde adeta uçuyor. Masalın içine giren hayal ve rüya sahneleri daha yükseğe konumlandırıldı. Bu yerleştirme üzerine çalışırken Yelta Köm'le beraber, Füsun Onur'un pratiğini en iyi şekilde sunabileceğimiz ve onu memnun edecek bir anıtsallıktan uzak bir öneri geliştirdik. Füsun Onur'un masalının farklı bölümleri mekanın içinde bir ritim oluşturdu. Bu anlamda mekanın içindeki boşluklarla izleyiciye düşünme alanları da açtık.

Türkiye Pavyonu'nun sergisinin başlığı, masalların başlangıç cümlesi olan"Evvel zaman içinde..." Peki bu isme nasıl karar verdiniz?

B.Ö.: "Evvel zaman içinde..." uzun yıllar sonra bugüne bakan bir masal. Bu masalın içinde ekolojik tahribat da var, çarpık kentleşme de, sistemsel sorunların gezegenin geleceğiyle ilgili açmış olduğu büyük bir kriz de. Bununla beraber bu masal aynı zamanda dayanışmanın, aşkın, bir arada durabilmenin neşesinin de masalı. Füsun Onur, izleyicinin kendi dünyasıyla kurduğu ilişki üzerinden esere yeni anlamlar katmasını da mümkün kılmak istedi ve izleyiciyi bir masalın başlangıç cümlesi ile sergiye davet etmeye karar verdi.

Bu sergide izleyiciyi nasıl bir düşünme tarzına davet ediyorsunuz?

B.Ö.: Sergi, dünyanın geleceğini tehdit eden pandemiye ve bugünün sistemine eleştirel bir bakış açısı getiriyor; doğanın ve gezegenin hakimi gibi davranarak ona sürekli zarar veren insan merkezli yönetim anlayışına karşı, farelerin ve kedilerin bir araya gelerek verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Sanatçı arkadaşlarından duyup merak ederek geldiği Venedik'te, sergi mekanının boş olduğu bir zamanda oraya yerleşerek kenti tanımaya çalışan protagonist fare, yolculuğuna başladığı İstanbul'dan Venedik'e sessiz bir müzik de taşıyor. Kenti keşfederken karşısına çıkan karakterlerle kurduğu ilişkilerde en zor zamanlarda bile aşkın, dostluğun, dayanışmanın değerini paylaşıyor. Bir masal kitabının ya da bir tiyatro oyununun çeşitli sahneleri gibi kurgulanan yerleştirme, dikkatli gözler için yepyeni ve capcanlı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Füsun Onur; alternatif dünyalar yaratma, yeni diller üretme, insan olmayanların yaşamlarından öğrenme ve her şeye rağmen yaşamı olduğu gibi kabul etme, sevme ve beraber bir arada durma üzerine düşünmeye davet ediyor.

59. Venedik Bienali bu sene ilhamını hümanizmden alıyor. Siz serginin yerleştirmesini yaparken, bu ilham kaynağından faydalandınız mı?

B.Ö.: 59. Venedik Bienali bedenlerle dünya arasındaki ilişkiye odaklanan, içinden geçtiğimiz bilinmezliklerle dolu bir zamanda sanatın, üretimin gücüne odaklanan bir sergi. İzleyiciyi, her şeyin hızla dönüşebileceği bir dünyada insan olmanın tanımını bir kez daha sorgulamaya çağırıyor. Sanat dünyasının pratiklerinin, çalışma biçimlerinin sorgulandığı, radikal bir dönüşümün yaşandığı böylesi bir zamanda; sanat nedir ve sanat yapmak böyle kritik zamanlarda nasıl bir öneme sahiptir gibi sorular, her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. Füsun Onur'un sınırsız bir hayal gücü ve yaratıcılıkla kurduğu; felsefeden, edebiyattan, müzikten beslenen masalsı bir evreni var. sanatçı yalnızca yapıtlarıyla değil, yaşam biçimiyle ve tercihleriyle de, hayat ve sanat arasında şiirsel bir ilişki kuruyor. "Evvel zaman içinde..." eseriyle Füsun Onur, bienalin temasının odağıyla kesişen bir yaklaşımla, belirsiz zamanlarda alternatif dünyalar ve yeni diller yaratma, sevme, dayanışma ve bir arada yaşama üzerine bir başyapıt sunuyor. Yaşama, insana inançlı bir perspektifle insanın, insan olmayan ile kurabileceği yeni bağlar üzerine de düşünmeye davet ediyor. Heykeli kaideden uzaklaştırarak ona daha özgür bir alan açan Füsun Onur, yeni yapıtında da mekandaki boşluğun görünür kılınmasına özen gösteriyor, hafiflik ve saydamlık ön plana çıkıyor. Sergiyi kurgularken, izleyicinin kimi zaman mekan içinde yükseleceği, kimi zaman karakterlere yakından bakmak için eğilmeye, yere oturmaya davet edileceği bir akış oluşturmaya özen gösterdik. Her sahne için Füsun Onur'un hazırladığı sade notlar, mekanda deneyimlenen dünyanın önüne geçmez; sadece izleyiciye eşlik eder ve onlara bu masalın içine girebilmeleri için anahtarlar sunar. Bu notları izleyen herkes aslında kendi hikayesini yazabilir; dünyayla, sanatla ve Venedik'le kurduğu ilişkiden yola çıkarak sergiye yeni anlamlar katabilir.

Bu sergide eserler hangi kavramsal çerçevede nasıl yan yana geliyor?

B.Ö.: Füsun Onur, dünyanın geleceğini tehdit eden pandemiye ve bugünün sistemine eleştirel bir bakış açısı getiriyor. Doğanın ve gezegenin hakimi gibi davranarak ona sürekli zarar veren insan merkezli yönetim anlayışına karşı, farelerin ve kedilerin bir araya gelerek verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Gözlerden ırak mikro bir evreni çağrıştıran bu çalışmalar, insanı hemen kendi dünyalarının içine çekiyor ve dünyalarımızın ne kadar da iç içe olduğunu gösteriyorlar. Sanata, yaşama, yaşadığı şehre olduğu kadar, bir farenin başka bir fareye duyduğu aşkın dönüştürücü ve baş döndürücü gücü de her şeye rağmen hikayenin akışını belirliyor. "Evvel zaman içinde..." dünyaya anlam veren bir sanatçının hikayesi. Endişe, korku ve belirsizlik dolu bir zaman kadar, Füsun Onur'un bugüne dair dayanışmayı, aşkı ve yaşama sevincini barındıran hislerinin portresi. Füsun Onur, eseriyle dünyaya başka bir perspektiften bakabilme, duygulara ve sezgilere ulaşabilme gücüne işaret ediyor.

Bienalin açılışında yer aldınız. Genel olarak bienale ve Türkiye Pavyonu'na tepkiler nasıldı?

B.Ö.: Venedik Bienali açılış haftası uluslararası sanat dünyasından birçok sanat profesyoneli, basın mensubu ve sanatseveri bir araya getirdi. Pandeminin yol açtığı içe kapanma, zoom toplantıları ve fiziksel buluşmaların yoksunluğundan yorgun bir kitle, uzun bir bekleyişin ardından büyük bir heyecanla sergileri izledi. Önizleme döneminde sergimizi uluslararası sanat dünyasından ve Türkiye'den küratörler, sanat profesyonelleri, sanatçılar ve basın üyeleri ziyaret etti. Füsun Onur'un yerleştirmesi; diğer pavyonlardan kendi ölçeği ile sıyrıldığından, izleyiciyi hemen hikayenin içine çeken ve pavyonda uzun vakit geçirmeye teşvik eden bir sergiydi. Bienalin yoğun açılış günlerinde, kendi ritmiyle ziyaretçileri düşünmeye, duraksayıp dikkatle incelemeye sevk eden bir sergi olduğunu gözlemledik. Türkiye Pavyonu'na basın üyeleri tarafından gösterilen özel ilgi de sevindiriciydi. Hem ulusal hem de uluslararası medyada çok önemli yayınlarda sergiye geniş yer verildi.

Bienal kapsamında Füsun Onur için hazırladığınız bir kitap da yayımlandı. Bu projenizden biraz bahsedebilir misiniz?

B.Ö.: Füsun Onur'un pratiğine kapsamlı bir şekilde yeniden bakabilmek için tüm sanat üretimini kronolojik bir yaklaşımla ele alan bir monografi hazırladık. Yayınımız, sanatçının yalnızca yakın dönemdeki üretimini değil, yarım yüzyılı aşan sanat yaşamını, Füsun Onur'un ulaşılabilen tüm eserlerini belgeliyor, uluslararası sanat dünyasının önemli isimlerinin kaleme aldığı, yirmi altı yeni yazının yanı sıra söyleşilere ve arşiv metinlerinden parçalara yer veriyor. Yayında Ahu Antmen, Alev Ersan, Anna Boghiguian, Anne Barlow, Aslı Seven, Ayşe Erek, Chus Martínez, Defne Ayas, Deniz Gül, Fatih Özgüven, Gregory Volk, Hera Büyüktaşcıyan, HG Masters, Iwona Blazwick, İz Öztat, Kevser Güler, Leylâ Gediz, Misal Adnan Yıldız, Murat Alat, Necmi Sönmez, Paolo Colombo, Sally Tallant, Seza Paker ve Tolga Tüzün'ün yeni yazıları yer aldı. Kitapta ayrıca 14. İstanbul Bienali'nin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev ve Maçka Sanat Galerisi'nin kurucularından Rabia Çapa'yla yapılan söyleşilerin yanı sıra, Angelika Stepken, Emre Baykal, Fulya Erdemci, Margrit Brehm, Suzana Milevska'nın da aralarında bulunduğu küratör ve yazarların Füsun Onur hakkında daha önce yayımlanmış yazılarına da yer verildi. Bu yayını Nilüfer Şaşmazer ile beraber hazırladık; Mousse Publishing'den Marcello Biffi tasarımını yaptı. İngilizce kitap, İKSV ve Mousse Publishing ortaklığında yayımlandı. Türkçe kitabımızı ise Yapı Kredi Yayınları'yla beraber hazırladık.


Portre fotoğraflar: Muammer Yanmaz

Eser Fotoğrafları: Marta Tonelli

EN ÇOK OKUNANLAR

Gossip Girl'ün Çapkın Chuck Bass'ı Ed Westwick Baba Oluyor

Gossip Girl'ün Çapkın Chuck Bass'ı Ed Westwick Baba Oluyor

1 dakika okunma süresi
Monan Mücevher'den 10. Yılına Özel Sergi

Monan Mücevher'den 10. Yılına Özel Sergi

1 dakika okunma süresi
Contemporary Istanbul'un 19. Edisyonu Sanatseverlerle Buluştu

Contemporary Istanbul'un 19. Edisyonu Sanatseverlerle Buluştu

1 dakika okunma süresi
Kışa Özel Nail Art Trendi

Kışa Özel Nail Art Trendi

1 dakika okunma süresi
Zeyrek Çinili Hamam'da Alekos Fassianos Sergisi Açılış Daveti

Zeyrek Çinili Hamam'da Alekos Fassianos Sergisi Açılış Daveti

1 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Aslı Gümüşel Hakkında Bilinmeyenler

Aslı Gümüşel Hakkında Bilinmeyenler

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

“Frida Kahlo'nun Günlükleri” Sergisi Hakkında Merak Edilenler

Niş Lezzet Üssü: La Plage No: 14

Niş Lezzet Üssü: La Plage No: 14

Nicole Kidman'ın Oyunculuk Kariyeri Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Nicole Kidman'ın Oyunculuk Kariyeri Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Lisa Resling-Halpern ve Kathryn Oskay ile Türk Tasarım Sergisi Üzerine

Lisa Resling-Halpern ve Kathryn Oskay ile Türk Tasarım Sergisi Üzerine

Özge Özacar x Dior Beauty İş Birliği

Özge Özacar x Dior Beauty İş Birliği

METT Bodrum'da Şef Kyung Soo Moon'un Mutfak Sırları

METT Bodrum'da Şef Kyung Soo Moon'un Mutfak Sırları

Erol Tabanca ve İdil Tabanca ile Sanat Üzerine

Erol Tabanca ve İdil Tabanca ile Sanat Üzerine

Alara Mildon ile Annelik Üzerine

Alara Mildon ile Annelik Üzerine

Tuba Ünsal Hakkında Merak Edilenler

Tuba Ünsal Hakkında Merak Edilenler

Refik Anadol ve Rafet Fatih Özgür ile “Inner Portrait” Projesi Üzerine

Refik Anadol ve Rafet Fatih Özgür ile “Inner Portrait” Projesi Üzerine

Luigi Stinga ile İtalyan Mutfağı

Luigi Stinga ile İtalyan Mutfağı