Aslen iç mimarım. Londra'da okurken aileme ait İran'daki bir otel projesinde Türk bir mimar ile çalışılmıştı. Kendisi okuduğum bölümü duyunca staj sürecimde İstanbul'a yanına gelebileceğimi söyledi. Öyle yaptım. Güzel bir deneyimdi. Benden memnun kaldılar ve ben stajımın ardından, mezun olunca hemen İstanbul'a geldim ve işe başladım. Üç yıl İstanbul'da mimarlık şirketinde çalıştım. Sonra biraz daha özgürleşip kendi yaratıcılığımı gösterebileceğim konsept projeler yapmak istedim ve yoluma tek başıma devam ettim. Sonra pandemi dönemini fırsat bilip bir süredir hayalimde olan moda markasını, DALL'ı kurdum. Marka henüz çok yeni, 2021 yaz sonu kuruldu. Yaz sezonu ürünlerimiz Bodrum Maçakızı Escape 74, beymen.com ve dallstores.com'da satılıyor.
Markanın DNA'sında ve oluşum hikayesinde aslında tamamen benim duygusal bağlarım ve değerlerim altyapıyı oluşturdu. Pandemide kendimle vakit geçirirken, bir taraftan Türkiye'deyken, ailemin İran'da ve dünyanın birçok ülkesinde olması, birbirimize uzak kalmamız; İran'a olan derin özlemimi hatırlattı. Ben küçük yaşta önce İsviçre'ye sonra İngiltere'ye okumaya gittim, ardından İstanbul'a geldim. İranlı kadınlara el emeği ve sanatı ile kültürel değerlerimizi yansıtan aksesuarlar yaptırmak da markama dair ilk tohumlarım oldu. Böylece sadece İran el sanatı ve kültürümüz değil, kadınlara istihdam da sağlamış oldum. "Dall", Farsçada "d harfi" demek. Hem Farsçayı hem de beni ifade eden kolay telaffuz edilebilir bir isim oldu. Ardından koleksiyonlarıma başladım.
DALL'ı kurarken gündüzden geceye taşınabilir parçalar tasarlamaya özen gösterdim. Bir taraftan rahat, konforlu diğer taraftansa asil, dikkat çekici olmaları esas önceliklerim oldu. Tek tek bakıldığında, geleneksel el işçiliği aksesuarları tüm parçaların bir gardıropta olması gereken en basic ürünler olmasına dikkat ettim. Aslında kendime de 3C formülü yarattım da diyebilirim: "Casual, Comfortable, Cool". Sade tasarımlar gösterişli oldu. Basit kumaşlar güçlü ve asil dursun istedim. Vintage kıyafet ve tasarımlarına olan ilgimi markaya da yansıttım, modern çizgilerde eski değerleri buluşturdum. Özel hayatımda vintage kıyafetler, antika objeler önemli bir yerdedir, o yüzden vintage parçaların nasıl modernleşmesi gerektiği deneyimine de sahiptim. Pratikleştirdiğim ve modernleştirdiğim eskiler artık DALL ile yeni formlarına kavuştu. Tasarım yaparken tamamlayıcı parçaları hep düşünürüm. Bazen mimari bilgimi kullanıp, keskin hatları yumuşak dokunuşlarla çıkarmayı kalıplarımda deniyorum. Markada kullandığım tüm desenleri kendim çiziyorum. Hoş, stil sahibi ve fazla tüketimden ziyade daha özgün giyinmeyi seven eklektik kadınlara hitap eden bir marka yarattığımı düşünüyorum. Şimdi yaz sezonunda kaftan, kimono ve plaj giyimi çok ön planda.
2023 ilkbahar/yaz koleksiyonu bu sezonki gibi kaftan, kimono, pareo, mayo, bikini, sandallar ve ağırlıklı plajdan geceye doğru giden parçalarla oluştu. Önümüzdeki sonbahar-kış tarafında ise yüksek bel pantolonlar, crop top'lar, şal hissi veren kabanlar, blazer'ler, gömlekler, etekler, elbiseler var. Amacım gece şık bir davete de giyilebilir parçaları, düz beyaz bir tişört ile gündüz de çok rahat kullanılabilen modeller olarak üretmekti. Pandemi sonrası bence yüzlerce kıyafet alma dönemi sona erdi. Ben yavaş modanın geri döndüğünü düşünüyorum. Hikayesi olan, özgünlüğü olan, görüldüğünde "Ne güzelmiş bu, nereden" dedirten belki de biraz bulunması zor, el emeği olan parçalarla güzel bir koleksiyon oluşturduk. Kadınlar için küçücük dokunuşlarla gündüz kıyafetini akşam ortamına hazır edebilmek özellikle işteyken ya da seyahatteyken çok konforlu oluyor. Kadının modada bu özgürlüğe gerçekten ihtiyacı var. Erkeklerin hızlıca hazırlandığı ortamlara artık çabasız güzel olarak gitmek isteyen güçlü kadınlar var. İşte ben de DALL'da bu güçlü ve çalışkan, yoğun ama bakımlı, havalı ve güzelliğinden ödün vermeyen kadınları ilham alarak koleksiyonlarımı hazırlıyorum. Parıldatmayı, nokta atış yaparak dikkatleri üzerine çekmeyi seviyorum. Burada da göz yormayan detaylarda gizli kalabilmek ve tasarımı rahat kılabilmek değerli. Parçalarım her tarza ve yaşa hitap ediyor. Zaten zamansız ve yaşsız parçalar olunca her stilde bambaşka kombinlere bürünebiliyorlar.
Benim şahsen favori kombinim yıllardır hep aynı. Tişört ve etek ya da tişört ile jean, altına da düz ayakkabı ya da terlik. O yüzden dolabımda her kalıp tişört ve etek özellikle bulundururum. Şalları da etek gibi kullanmayı çok severim. Özgün ve rahat bir stilim var. Arkadaşlarım stilimi eklektik buluyor. Herkeste gördüğüm bir parça ya da her markada görmeye alıştığım kombinlerle kendimi maske takmış gibi hissediyorum. Ruhumun giyimime yansımasını, ama kişiliğimin de önüne geçmemesini seviyorum.
Aslında geçen seneye kadar her ikisini de eş zamanlı yürütebildim, ancak markam DALL büyümeye başlayınca, özellikle üretim safhasına ayrılan zamanımdan ötürü, bu yıl DALL'a daha çok zaman ayırmam gerekti. Her şey düzene girdiğinde ve kafamdaki tüm moda alanındaki parçaları üretebilir olduğumda, DALL. House'u da kurmayı düşünüyorum. Böylece moda ve mimariyi beraber yapabiliyor olacağım. Zaten bunu başardığımda marka hayallerim istediğim yere ulaşmış olacak. Üretmeyi ve tasarlamayı seviyorum. Her gün kendimi hızlandırıyor, yeniliyor ve geliştiriyorum. Yenilenmek benim en büyük motivasyonum.
Her şeyden önce ben bir dünya vatandaşıyım. Dünyada tüm din, dil, ırklara eşit bakıyorum. Azınlık olarak ülkelerde yaşamanın ne olduğunu bildiğim için köklerime olan sonsuz bağım da benim hayattaki en büyük gücüm. Tabii çok erken yaşta ailemden uzaklaştım. Şöyle bir çocukluğuma geri dönüp bakınca, ben hep "survivor" oldum. Her ne yaparsam başarılı olmak en önemli kriterimdi. Çok çalıştım. İsviçre bana çok şey kattı. Spor dallarıyla tanıştım, tiyatro derslerine girdim, yemek pişirmeyi öğrendim. Sanırım 15 yaşımdan beri tek başına yaşıyorum, sorumluluk duygum çok kuvvetlidir. Farsça kadar yabancı lisanlar da yurt dışında olunca gelişiyor, bu da değerli bir güç. Uzakken yakın kalabilmek işi güçlü kılıyor.
Türkiye ilk bakışta bana çok yakın geldi. Hem çok sık ülkeme olan uçuşlar, hem Azeri İranlısı olduğum için, kısa zamanda Türkçeyi öğrenebilmem çok hoşuma gitti. Ama İstanbul çok büyük. Burası başlı başına bir ülke. Her tarz insan var. Başta ben İstanbul'un şatafatından kim kimdir çözemedim. Sonra doğru kişiler, benzer aile kültürleriyle karşılaşıp kendime göre çevremi oluşturmaya başladım. İran'a göre burası bambaşka, burası bir dünya metropolü, olmayan marka yok.
2013'ten den beri İstanbul'dayım. İlk geldiğimde dış görünümüne aşık oldum, sonra büyüklüğünde ve kozmopolitliğinde kaybolup bocaladım. Şimdi ise seçimlerimi yaptım, şehri tanıdım. Arnavutköy'de keyifli bir evim var. Arkadaşlarımla daha çok Bebek taraflarında görüşüyorum. Yalnız hissetme, korunma ihtiyacı dönemim tamamen geçtiği gibi sanki İstanbul'da doğmuş, büyümüş, hep burada yaşamışım gibi kendimi evimde hissediyorum.
İstanbul'un en çok doğal kalmış ve rezidans olmayan alçak apartmanlı semtlerini seviyorum. Balık burcuyum ondan mıdır bilmem Boğaz hattı bana çok iyi geliyor. Her fırsatta sahilde yürüyüş yapıyorum. Bebek semtindeki mekanları çok seviyorum. Samimi kafe konseptini seviyorum. Turistik yerleri pek tercih etmiyorum. Yerli hissettikçe kendimi buraya ait hissediyorum.
Çok fazla detaya girmeden tabii ki, iyi bir eğitim almak için ailemden ayrılmam dönüm noktasıydı. Tüm kuzenlerim, arkadaşlarım beraber büyüyüp bir anda farklı ülkelere gönderildik kolay bir süreç değildi. Bu ve daha birçok beni üzen ve zorlayan deneyimlerim oldu. Ama ben yapı olarak çok pozitifimdir, hemen kendimi toparlarım. Ayrıca moralim bozuksa çok çalışır, üzüntümü başarıya dönüştürürüm ve bu bana her daim çok iyi hissettirir.
Geçmişi hiç unutmam, oradan aldığım dersler benim için çok değerli. Bugüne beni getiren ve tüm öğretilerin kaynağı geçmişte olduğu için arkama çok sık bakarım. Hiçbir şeyden de pişman olmam, çünkü bu deneyimler yaşanmadan kendi iyine varamıyorsun. Hayalperest ve yaratıcı tarafım geçmiş kadar bir o kadar da beni geleceğe götürür. Hedef koyarım, hayal kurarım. Ama anda kalmanın huzurunu deneyimledim. Ve kendimi hep burada kalmaya zorluyorum. Her şeyin bir sebebi olduğuna ve ne olursa olsun hayrıma olduğuna dair kuşkum olmayan bir yaşam inanışım var. Anda olup izlemek de hayatı çok konforlu o yüzden geçmiş-gelecekten kopmadan ama şimdimden de ödün vermeden, belki de zaman ve şimdinin olmadığı hep aynı zamanda kaldığımız inancıyla yaşıyorum.
Çok yazı yazarım. Hissettiklerimi, beni üzenleri, başımdan geçenleri hep yazarım. Bu yazıları bazen düzeldiğimde tekrar hatırlayıp beni üzer diye silip atar, zaman zaman iyi bir motivasyon olur diye tutarım. Arada kalmayı, belirsiz, ortada durmayı hiç sevmem. Tarafım çok nettir. Ya evettir, ya hayır. Bu sebeple hayatımda da çok samimi, net ve dürüst insanları yanımda tutarım. Yalan, ikiyüzlülük, çıkarcılık, fırsatçılık benim yakınımdan geçemez. Geçse de barınamaz. Başarı ve hedeflerim uğruna karar verdiysem anlık modum düşerse hemen kendime vaatlerimi hatırlar toparlarım. Sonunda başarısız olacağım bir işe bile kalkıştıysam sonuna kadar giderim. Hiçbir şeyi yarıda bırakmam. Her şey yazılı olduğu için, aylar sonra okuduğum şeylerde birçok kez kendimi iyi hissederim.
Siyah benim şimdim. Herkes bu rengi karamsar, güvensiz ve mutsuz algılayabilir belki ama bence asaletin rengidir, güçtür, bütünleyicidir, karakterlidir, stil sahibidir. Beyaz aydınlıktır, şeffaftır, bana tazeliği ve temizliği anlatır. Özellikle evde beyazı çok tercih ederim. Özgür ve rahat hissettirir. Bir de bugünkü Dena siyah iken aynı zamanda pembeyi de severim. O da benim çocukluğumdur. Zaten renkler tamamen bir psikoloji oyunu. İç mimarlıkta ve modada çok dikkat edilen bir konu. Hani bazen hayatımızda hiç giyemediğimiz renkler vardır. O renklerin anlamlarına baksanız, zaten sizinle hiç uyuşmayan bir renk olduğunu görür, neden tercih etmediğinizi anlarsınız. Ya da tam tersi, neden hep o renklere ağırlık verdiğinizi.
Çok çalıştığım için uzun bir tatil planım yok. Bayramda ailemi görmeye İran'a gittim. Öncesinde Çeşme'ye gittim. Çeşme'nin salaş rahatlığını seviyorum bana iyi geliyor. Hedefimde bu yıl bol bol Türkiye'yi gezmek var.
Hayatı akışta yaşamayı seven rahatıma düşkün bir insanım. Her yere mutlaka jean götürürüm. Kendi markamın basic parçalarını alırım. Ben jean üzerine de kaftan giyiyorum, mayomu body diye de kullanıyorum. Topuklu ayakkabı, düz sandalet, sneaker mutlaka olur. Birçok ülkede de yaşamış biri olarak, son dakika çıkabilecek özel programlar için abiye olarak rahatça kullanabileceğim bir elbise de yanımda hep olur. Bunun dışında kitabım, kozmetik malzemelerim ve çantamdan hiç ayırmadığım ajandam hep benimledir. 7/24 işle ilgili bir not, bir fikir yazmak, çizebilmek için ya da notlarıma bakmak için ajandam gerçekten olmazsa olmazım. Ayrıca köpeğim Choco'nun da eşyaları da her daim benimle çünkü her yere benimle seyahat ediyor.
Sabah uyanmakla kahve makinemin çalışması eş zamanlı diyebilirim. Yatakta kahvemi içerken yarım saat içerisinde, o günümün planlaması üzerinden iyice geçerim. Ardından da yürüyüş ve pilatesimi yapar, işe geçerim. Akşamları TV izlerken çizim yapmayı seviyorum. Sadece moda ya da koleksiyonumu çizmem, mobilya– obje aklıma gelen ya da gözümde fotoğrafı kalmış her şeyi çizmeyi severim. Hafta sonu dışarı çıkmayı İstanbul'da sevmiyorum, mümkünse şehir dışına gider, kendimi tazeleyip geri dönerim. O yüzden arkadaşlarımı evde ağırlamayı çok seviyorum.