Begüm Gazioğlu
Metin Kalkızoğlu'nun resimlerini nasıl keşfedip, galeri bünyesine dahil ettiniz?
Metin Kalkızoğlu, bir süredir beğenerek üretimini takip ettiğimiz bir sanatçıydı. Portfolyosu başka bir genç sanatçı tarafından galeriye iletildi. Yeni yaptığı eserleri inceledik ve çok beğendik. Birlikte çalışabileceğimizi düşündük ve hemen kendisiyle irtibata geçtik. Böylece kişisel sergisi için görüşmelerimiz başlamış oldu.
Serginin yola çıkış hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Bu sergiden önce Metin daha çok hiperrealist portre çalışmaları yapıyordu. Biz daha çok peyzaj işlerine odaklandık ve bizim için yeni bir seri üretmesini istedik. "Uçsuz Bucaksız" sergisi bu şekilde ortaya çıktı. Üretim süreci de uzun sürdü çünkü tahmin edersiniz ki bu çalışmalar çok meşakkatli ve zaman alıyor. Hatta Metin çalışmalarını ancak yetiştirebildiği için sergiyi öngördüğümüz tarihten daha sonrasına ertelememiz gerekti.
Bir sanat eserine bakmakla görmek arasındaki farkı nasıl yorumlarsınız?
Bakmakla görmek arasındaki fark bence son dönemlerin popüler kavramı olan "farkındalık". Bazen bakıyoruz ama aslında göremiyoruz. Görmek biraz derinlik, bilinçli bir çaba gerektiriyor. Bir sanat eserini izlerken de bu kural geçerli. Bir sergiyi üstünkörü gezmek var bir de özümseyerek deneyimlemek. Bazen izleyici bir sergiyi gezmeye geliyor ve eserlerin fotoğraflarını çekip gidiyor. Eminim birçoğuna geri dönüp bakmıyordur bile. Halbuki bir sergi bu şekilde gezilmemeli. Sanat eseriyle baş başa kaldığın anın tadını çıkarmak ve odaklanmak gerekiyor. Gerçekten görmek, o anda izleyicide bir deneyim oluşturuyor. Görebilmek için gözünüzü eğitmeniz lazım. Analiz edebilme, algılayabilme, içselleştirebilme, deneyimleyebilme biraz çaba, egzersiz ve mesai gerektiriyor.
Metin Kalkızoğlu
Sanatla tanışmanızdan, resimle olan ilişkinizin ilk dönemlerinden bahsedebilir misiniz?
Sanırım çoğu kişiyle aynıdır. Küçükken hayran olduğum resimleri karikatürleri kopyalayarak, karakalem portreler çizerek başladım. Resim hocalarımın dikkatini çektim. Güzel sanatlar liselerine sokmak istediler beni ancak ailem hep mühendis ya da öğretmen olmamı istedi. Bu çatışmadan dolayı ikinci üniversiteme kadar güzel sanatlar eğitimi alamadım. Sonrasında 2010 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandım. O ana kadar hiç yağlı boya ya da akrilik çalışmamıştım. Sanat piyasası hakkında ise en ufak bir fikrim bile yoktu. Daha çok animasyon-çizgi film ile ilgilenmek istiyordum. Ama daha ilk senemde resme devam etmek istediğimi anladım ve öyle de oldu.
Doğanın sadeliğindeki etkileyiciliğini yansıtan bu serginiz, kavramsal olarak neyin altını çiziyor?
Genel olarak, bu sergimi de kapsayan bütün işlerimde yansıtmak istediğim şey güncelin dışında kalarak neredeyse zamansız mekanlar oluşturmak. İşlerdeki zamansızlık hissini önemsiyorum diyebilirim. Kompozisyonda bugüne ait yani zamanın ruhunu yansıtabilecek, tanımlı bir unsur olsun istemiyorum. 500 yıl önce de yine aynı biçimde orada olabilecek bir ağaç ya da bir hayvan... Bir anlamda insan varlığının ya da yarattığı değişimin daha az hissedildiği görüntüler. Bu yüzden kurgularımda dolaysız ve gösterişsiz bir dil kullanmaya gayret ediyorum.
Sanat yolculuğunuzda gelecekte neler yapmayı hayal ediyorsunuz?
Uzun süredir resimlere paralel olarak yine benzer konseptlerde ufak videolar da çekiyorum. Vakit bulduğumda bu video işlerini de resimlerin hikayelerine katkı sağlayacak şekilde sergilenebilecek duruma getirmeyi planlıyorum. Böylece belki sonraki yıllarda açacağım kişisel sergimde bir video yerleştirme işi de olmuş olacak. Onun dışında bu yıl çok fazla gerçekleştiremediğim seyahatleri ilerleyen zamanda yapmayı; mümkün olursa yeni fotoğraflarla, yeni işler hayata geçirmeyi umuyorum.