Jean Paul Gaultier markasının başına, ilk kez, bizzat Gaultier olmayan bir yaratıcı yönetmen geçiyor: Duran Lantink. Ve bu bir görev değişiminin yanı sıra moda tarihinde kendine özgü bir alan açmış bir markanın, yepyeni bir çağda yeniden tanımlanışı diyebiliriz.
Gaultier, 2020'de podyuma veda ettiğinde, ardında yaramazlığı, teatral dili ve cesaretiyle şekillenmiş, zamansız bir miras bırakmıştı. Şimdi bu miras, Amsterdam-Paris ekseninde yaşayan, alışılmışın dışında düşünen ve sürdürülebilirliği lüksle buluşturan bir isimle devam ediyor. Lantink'in 'giyilmiş kıyafetlere' olan sevgisi, dev moda evlerinin steril yapıları içinde gerçek bir oksijen boşluğu gibi. Üstelik onun yeniden kullanım yaklaşımı yalnızca etik değil; estetik olarak da heyecan verici. Moda dünyasının klasik kalıplarını bozmakla kalmıyor, onların içinden yepyeni formlar üretiyor. Bu anlamda sadece bir tasarımcı değil, bir moda kurgucusu.
Gaultier'nin "modadaki oyun ruhunu onda görüyorum" dediği Lantink, Janelle Monáe'nin giydiği ikonik pantolondan Victoria & Albert Müzesi'ne uzanan yolda, modanın sınırlarını eğip bükmekten hiç çekinmedi. Bu atama hem markanın hem de sektörün kreatif risk alabilme cesaretinin de yeniden sahaya dönüşü niteliğinde.
Lantink'in Eylül 2025'te Paris Moda Haftası'nda tanıtacağı ilk koleksiyon ve ardından 2026'daki haute couture çıkışı, Gaultier markasının uzun süredir beklenen hazır giyime dönüşünü temsil ediyor. Bu dönüş sadece ticari bir hamle değil; tasarımın politik, çevresel ve kültürel anlamda yeniden tanımlanabileceğinin de göstergesi.
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye