Sonbaharı çok seviyorum. Zaten eylül doğumluyum. İsmim İpek olmasaydı herhalde Eylül olurdu. O yüzden de şu an hayatım biraz eylül gibi gidiyor. Böyle güneşli, yağmurlu, bulutlu, rüzgarlı... Hepsinin bir arada olduğu bir dönem yaşıyorum ama genel anlamda şükür doluyum ve çok mutluyum. İkiz oğullarım bu sene beş yaşındalar, kreşe devam ediyorlar; okulları başladı onun heyecanını ve hareketliliğini yaşıyoruz. Eşim Ali yeme-içme sektöründe, benim ailem de Özmen Group olarak gıda ve tarım sektöründe. Bizim işlerimiz açısından da hareketli bir dönem. Sabah 07:30'da evden çıkıp Beykoz'dan İstinye'ye geçip çocukları okula bırakıyor ve bu süreçte fırsat bulursam mutlaka bir saat spor yapıyor sonra da işlerimi programlıyorum.
Bunlar aslında aynı şeyleri yaşayan birinin paylaşacağı ve çok kolay anlatılamayan duygular. Doğup büyüdüğün yer. Ailenin yaşadığı yer. Biz kuşaklardır Gaziantepli olan bir aileyiz belki bundan dolayı Gaziantep'e derinden bir bağım var. Her Gaziantep'e gidip havalimanına indiğimde o enerjiyi, bağı hissediyorum. Bazen İstanbul'da çok yoğun bir durumda kaldığımda hafif de kendimi kaybolmuş hissettiğimde Gaziantep bana kendimi bulmamda yardım ediyor. O anlamda bir kaçış yerim de oluyor aslında. O yüzden kendimi çok iyi, doğru yerdeymişim gibi hissediyorum.
Tabii ki Hışvahan ilk sırada diyebilirim. Olağanüstü bir tarihe ve kültürel mirasa sahip olan bir şehir Gaziantep. Tüm bunların yanına bir de hepinizin bildiği gibi çok kıymetli bir gastronomisi var. Bu anlamda huzur bulduğum, çok keyif aldığım kendimi yenilenmiş hissettiğim birkaç mekan var tabii. Biri kardeşim Oğuz'un yaşadığı ev; 165 yıllık konak beni çok iyi hissettiriyor. Bey Mahallesi'nde, eski bir Ermeni mahallesi, çok keyif alıyorum. Taş konaklardan taş evlerden oluşan bir mahalle. Restoran olarak çok sevdiklerime gelirsek... Gündüz mutlaka kebapçı Çağdaş'a gitmeye çalışıyorum. Hem çok sevdiğim bir aile hem de çok uzun zamandır çok keyifli hizmet veriyorlar. Tabii Hışvahan olduktan sonra özellikle beş, altı yıldır Gaziantep'e gittiğim zaman vaktimin geçtiği yer orası diyebilirim. 550 yıllık bir han burası. Roma ve Osmanlı dönemini bir arada yaşadığınız bir bölümü var, gerçekten büyüleyici bir yer. Bir de çocukluğumun geçtiği tenis kulübü ve Orkide Pastanesi. Buralara da her ne kadar çok gitmek istesem de gidemiyorum ne yazık ki.
Yazın İstanbul-Çeşme arası çok keyifli ve hareketli geçti. Yaz boyunca ikizlerin büyümesinin tadını çıkardık. Özellikle annem ve ben tüm yazı neredeyse Alaçatı'da geçirdik. Şu anda da özellikle Sırçacı14'den sonraki dönemimde de biraz daha rahat ve iş anlamında daha kendime ayırabildiğim vaktim olduğu için ağırlıklı olarak çocukların büyümelerinin tadını çıkararak ailemle vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Kış ise çok yoğun. Aile şirketimizin yönetim kurulu üyesiyim. Ağırlıklı olarak da markalaşma ve pazarlama ile ilgileniyorum. Yurt içinde ve yurt dışında çok yoğun bir fuar takvimimiz var. Bizi hareketli bir dönem bekliyor. Türkiye'nin en büyük un markası olmayı hedefliyoruz. Yazın yeteri kadar dinlendik kışın yorulacağımız bir dönem beni bekliyor ama bunun için hazırım. Ayrıca bahar ayında ilk şubesini açtığımız FIRIN'O Artisan Bakery yeni markamız. Buğdayın topraktan başlayan hikayesini unda tamamlıyorduk. Şimdi bu hikaye ile unlu mamüllere geçmiş olduk. Kısacası yerimizde duramayan bir aileyiz, Gaziantepli olmamızın verdiği bir özellik de sanırım çok çalışıp, üretmeyi seviyoruz.
Seyahat tutkunu biri olarak yakın zaman için yeni rotalar belirlediniz mi?
Son iki senedir dünyada yaşanan COVID-19 salgını sebebiyle seyahatlerimiz kısıtlandı. Bu sene de biraz kendi özel seyahatlerimi iş seyahatleriyle tamamlamak istiyorum. Bu anlamda yakın gelecekte Paris'te bir fuar olacak sonrasında Dubai'ye gideceğim.
Çalışılacak firmanın detaylara önem verdiğini, istenilen hizmeti alabilmenin ışığını hissedebiliyor muyuz? Beklentiler ve hizmet detaylıca yazılı hale getiriliyor mu? Ayrıca bir de şunu tavsiye etmek isterim, bu tür hizmet alınırken çok sık şirket değiştirilmemeli. Huyunu,suyunu, alışkanlıklarını ve beklentilerini bilen şirket ile devam etmeyi öneririm.
Öncelikle şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki dünyada her sektörde olduğu gibi catering sektöründe de yenilikler, değişimler hiçbir zaman son bulmayacak. Özellikle restoran sektöründe değişim ve dönüşüm çok hızlı gerçekleşiyor. Tüm bildiğimiz yemek ve beslenme alışkanlıklarını unuttuk. Her gün yeni bir trend yeni bir inovasyon ile uyanıyoruz. Yüksek standartlara sahip insanlar sağlıklı mutfaklar ve gıda güvenliği konusunda beklentilerini yükseltmeye başladılar. Ayrıca çok özel hissedilmekten insanların çok büyük keyif ve haz aldığını görüyorum.
Yaz kış demeden beyaz renk giymeyi çok seviyorum. Her sene mutlaka beyaz birkaç takım alıyorum. Bir de bu dönem blazer ceket ve şort ikilisini hem işe hem davetlere rahatça giydiğimi söyleyebilirim.
Özel bir şey, kıyafete şıklık katıyor ve tabii ki kesinlikle kadınları mutlu ediyor.
Deve şeklinde bir yüzüğüm var onun uğuruna inanırım soyadım da Develi olduğu için bütünlük kazanıyor sanırım. Çok seviyorum.
Şu aralar ikizleri temsil ettiği için kendim tasarladığım iki çocuğun olduğu safir kolyem. Huzurlu bir derin maviliği oluşturuyor. Bir de opal. Çok sevdiğim bir arkadaşım "Haftanız opal kadar renkli geçsin." der, opal vücut ısısına göre renk değiştiren bir taş ayrıca negatif düşünceleri emdiğine inanılıyor ve duygusal dengeleyici özelliğine sahip.
Aslında favorim yıllar önce ailemin aldığı mezuniyet hediyem ilk Roberto Bravo kolyem. Cıvıl cıvıl dinamik her şeyle kombinlenen ve her yaşa uygun. Markanın son reklam filmi de kıpır kıpır, her kadından bir kesit bulabiliyorsunuz.
Galiba piercing.
Fotoğraflar: Ece Oğultürk