Trendleri yönlendiren kuruluşlardan Pantone, yaklaşık 10 yıl sonra ilk defa cayır cayır, insanı titreten ve egzotik bir renge tacı taktı ve mercan rengini şampiyonluk kürsüsüne taşıdı. Pantone'nin, tıpkı 2016'daki yeşil tonlarında olduğu gibi, doğal hayatla bir kez daha iletişime geçtiğini görüyoruz. Ancak bu rengin seçilmesinde bir neden daha var ve burada çok daha misyoner bir alt metin okuyoruz: Giderek ısınan okyanus suyu yüzünden yavaş yavaş yokolan mercanların güzelliğine dikkat çekmek. Tarihte ilk kez Mısırlıların takı yapma amacıyla kullandığı mercanlar, 20. yüzyılda Art Deco akımının da en ilgi gösterdiği renklerden biri. Hinduizm'de iç gözlemin, saflığın ve maneviyatın rengi olan mercan, her ne kadar romantik ve sportif bir ton olsa da, aydınlanma ve farkındalık konularında da simgesel bir duruş sahibi.
Basit bir yönlendirme gibi gözükse bile, temelinde çok önemli bir manifesto barındırıyor: Satın alma güdülerimizi neyin yönettiğini keşfederek, aslında yaşaması gerekenin yaşatılmasına önem vermeyi. Trend dünyası, geleceğin çok daha fazla sorumluluk taşıdığını, fazla fazla almak yerine, az sayıda ve organik olanlarla sağlıklı mekanlar kurgulamamız gerektiğinin altını çiziyor. Doğanın enerjisini, sakinliğini ve huzurunu yaşam alanlarına taşıyacağımız, bütüncül dekorasyonu kavrayacağımız, seçtiğimiz malzemelerle sürdürülebilirliği sağlayabileceğimiz, lokal zanaatkarlara ve materyallere daha fazla değer vereceğimiz, sadece tek bir parçaya sahip olmak için belki aylarca bekleyebileceğimiz, el yapımı yaratıcılığına sahip çıkacağımız gelecek zamanda, daha hafif, daha boşluklu, daha rafine mekanlar bizi bekliyor olacak.
Bir önceki trend açılımında yaşayan malzemelerin yarattığı sağlıklı mekanlardan bahsettik. Şimdi bir bakalım, o malzemeler neler? Önceliğimiz mevsimin sakin gücünde: Bambu. Dokunsal duyularımıza hitap eden bu egzotik malzeme, ham ve kusurlu yapısından, çabuk deforme olmasına kadar kabulümüz. Çünkü yaşıyor, bizimle duygusal bir bağlantı kuruyor... Tıpkı ahşap, seramik veya tekstil gibi. Her ne kadar binbir koruyucu kalkanı ile ölümsüzlüğe karışsa bile aslında ahşap, yıpranabiliyor; geleneksel işçiliklerle üretilmiş tekstiller eskiyebiliyorlar, renkleri solabiliyor. Yine de gelecek, eksikleri olan, yıpranmışlık taşıyan ve dokunmayı sevdiğimiz malzemelere ışık tutuyor. Buna etik samimiyet diyoruz.
Laurens Craen, Jan Davidsz de Heem ve Abraham van Beyeren'in natürmort tablolarını anımsatan, klasiğin kasvetini iştahla dengeleyen bu ziyafet sahneleri, geçmişin o poetik sofra düzenlerini çok özlediğimizi ve yeni ev atmosferlerinde bu tarz davet kurgularına çok daha fazla ilgi göstereceğimizi anlatıyorlar. Miras duygusunun öne çıkacağı, annelerimizden hatıra şamdanlar, anneannelerimizin tariflerinden hazırlanan mönüler, antikacılardan toplanmış yemek masaları, yüzyıllık vitrinler ve bolca çiçekle şiir gibi davet sofralarının kurulacağının habercisi... Duygusal ve mücevher evler teması altında, özen ve kusursuzluk değil, doğallık ve samimiyet dürtülerine yer veren bu sofralar, Fransız provansının gösterişsiz güzellik stilinin bir devamı niteliğinde. Bir akşamüstü rüzgarında, kadehler keyifle buluşsun diye...
Özellikle ilkbahar ve yaz döneminde sıklıkla gerçekleşen dost ve aile buluşmaları, genellikle muhteşem masalarda, neşeli sohbetler ve lezzet ötesi yemeklerle tamamlanıyor. Keten örtüler kristal kadehlere eşlik ediyor; toile de jouy servis tabakları, gümüş servislerle eşleniyorlar. Mutlaka çiçek olmalı masalarınızda; hatta biraz egzotik tadlarda... Farklı mum grupları, gündüz bile olsa romantik dokunuşlar ekleyebilir. Gerçek meyveler ve farklı formlardaki objelerle, sofranın merkezini belirleyebilir ve herkesi bu şiirsel atmosfer etrafına toplayabilirsiniz.
Fas, yıllardır dünya turizminin en popüler rotalarından biri. Gerek otantik yüzü, gerekse mistik özellikleri ile macera ve keşif isteyen tüm gezginler, bir şekilde o rengarenk fenerlerin ve yer sofralarının peşine takılıyorlar. Günden güne daha fazla yerleşim alan (pek çoğu da Avrupalı veya Amerikalı) Marakeş, son yıllarda yeni modern-etnik evleri ve butik otelleri ile adından söz ettiriyor. Bu stilin artık tüm dünya evlerine yansıyacağını söylüyor bizlere. Turkuvazdan turuncuya uzanan farklı aşı renkleri ve sedirlerle kurgulanan mekanlarda konformizmin kitabını yeniden yazacağız.
Deniz, asla ıskalamadan, bir yaza daha stil damgasını vuruyor. Ama biraz hibritleşerek... Çağımızın modernizm rüzgarlarıyla dolan denizci yelkenleri, mekanlara sade, yalın, rafine formlar ve pastel renk düetleriyle giriyorlar. Burada coastal tarzı dekorasyonun, İsveç kökenli Gustavyen stilinden de biraz etkilendiğini söyleyebiliriz: Kireç beyazı, gri gölgeler ve pastel maviler, temel renk paletinin omurgasını oluşturuyor. Torna bacaklı masalar, Eames sandalyelerle birleştirilerek modern ve çağdaş bir kombinasyon elde ediliyor. Entegre olması kolay, kullanımı rahat, mekana taze, temiz, zarif, doğal ve Avrupalı bir çehre kazandıran bu stil, provans havasına sportif bir katma değer sağlarken, doğru renk paletleri içinde kalındığında en eski ve antika parçaları bile en modern öğelerle birleştirebiliyor. Burada en dikkat etmeniz gereken nokta, çok fazla aksesuar ve obje kalabalıklığına izin vermeyin; mümkün olduğu kadar hareket alanlarına yer açın ve mutlaka yer yer ham dokular kullanarak primitif açınızı dengeleyin.
Öyle bir mekan ki ona hep yorgun argınken, uykusuzken, gecenin bir yarısında koşuyoruz. Arınma, güzelleşme, okuma işlevlerinin yanı sıra oturma, çalışma, dinlenme işlevlerini de kazanacak olan yatak odalarını artık bir salon gibi dekore edecek, kişiselleştirerek orada daha uzun zaman geçirmek isteyeceğiz. Gitgide artan yoga ve pilates gibi bireysel aktivitelerimiz ve meditasyon seanslarımız için de yatak odalarında özel köşeler kurgulayacağız. Kısacası yeni sığınağımız ve kaçış kozamız, yatak odalarımız.
Dış mekanların, birer salon gibi düzenlenmesi fikriyle geçtiğimiz sezonlarda karşılaşmıştık; bu da tüm bahçe mobilyası dünyasını etkilemişti. Duvarları kaldırma ve dış mekan ile yarı kapalı bir etkileşime geçme. Bu sayede de iç-dış arasındaki sınırları şeffaflaştırma. Dolayısıyla, hem salon duygusunu açık havaya taşıyor, hem yeni ara alanlar yaratıyor, hem de dış mekan için alışılageldik düzenlemelerden uzaklaşmış oluyoruz.