Amerika'da 1983-2003 yılları arasında yaşayan Asya kökenli Cody Choi, sanat hayatına burada başlamış. ABD'de "Asyalı", anavatanına döndüğünde ise "Amerikalı" olmanın zorluklarını yaşayan sanatçı, eserlerinde bu iki kültürün arasında kalmışlığını yansıtıyor. Sanatçının resim, heykel ve enstalasyon çalışmaları, bugünün farklı kültürleri ile melez kültürler arasındaki çatışmalara ve bunun sonucunda yaratılan sosyal olguya odaklanıyor. Venedik Bienali'nde, 2017 yılında ülkesi Güney Kore'yi temsil eden Choi, İstanbul'daki sergisi "The Soul of the Silk Road"da, İpek Yolu'ndan ilham alıyor. İpek Yolu'nun yüzyıllar boyunca doğu ve batı arasındaki sosyo ekonomik, kültürel, sanatsal ve daha birçok alanda kültürlerarası yarattığı iletişim; buna bağlı meydana gelen küreselleşme ve hibritleşmeyi yansıttığı eserleriyle sanatseverlerle buluşuyor. Gelin bu sergiyi Cody Choi ve Sevil Dolmacı eşliğinde yakından keşfedelim.
Sevil Dolmacı Sevil Dolmacı Sanat Danışmanlık Şirketi Kurucusu Ve Sanat Danışmanı
Sanat tarihçisiyim, okulda belli akımlara çok ilgim vardı. Sanatçıları takip ederdim. Yolculuğum öğrencilik yıllarımda başladı diyebilirim. Demsa ile birlikte söz konusu sanatçılarla profesyonel anlamda ilişkim başlamış oldu. Bu ilişkiyi kendi şirketimi kurduğumda da devam ettirdim. Yurt dışı seyahatlerimde tanıştığım, çalıştığım küratörler ve sanatçılar da bugünkü yapıyı kurmamda etkili oldu. Örneğin, Cody ile Alman küratör Detmar Westroff sayesinde tanıştık. Sanatçılardan Robert Janitz, Ross Bleckner ve Ekrem Yalçındağ, ilişkiler ağında beni en çok destekleyen sanatçılar oldu.
Cody, 2017 yılında Venedik Bienali'nde keşfettiğim bir isimdi. Yollarımız kesişince hiç tereddütsüz çalışmak istedim. O da İstanbul'u merak etmekteydi, çalışma isteğimi hemen kabul etti. Ekrem Yalçındağ ile çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, Art Basel'de Alman küratör Detmar Westroff'la tanıştık. Ekrem Yalçındağ ile ilgili bir proje üzerinde çalışırken; Westroff, PKM galeri ile ortak bir proje yapmak üzere bizi bir araya getirmek istediğini söyledi. PKM ise Seul'da oldukça önemli bir galeri. Önce Venedik Bienali ön gösteriminde hep birlikte bir yemekte bir araya geldik.
Sonra birkaç zoom toplantısı ile proje şekillendi. Biz bu proje sayesinde Cody ile tanıştık. Cody ile kurduğumuz iyi ilişki ve Cody'nin İstanbul'a hayranlığı sayesinde güzel bir sergi projesini hayata geçirmiş olduk. Sanatçımız Cody Choi, farklı kültürler ile kendi kültürü arasındaki bağlantıları veya çelişkileri sorgulamakta. Amerika'daki öğrencilik yıllarından sonra her iki kültür için de "öteki" haline gelen sanatçı, bu sorgulamayı işlerinin çıkış noktası olarak ele alıyor. Bu aslında hepimizin ana sorunu değil mi? Konuyu sanat tarihsel bir sorgulama ile ele alması ayrıca ilgimi çekti. 18. yüzyıl Avrupa resminden 1960'lar konsept sanatına kadar, pek çok sanat akımını bugünün perspektifi ile yeniden ele alıyor.
Sergide sanatçının ne tür eserleri yer alıyor. Bu eserleri hangi kavramsal çerçevede bir araya getirdiniz?
2017 yılında Venedik Bienali'nde Lee Wan ile birlikte ülkesi Güney Kore'yi temsil eden Choi'nin; İstanbul'daki sergisinde neon enstalasyonlarının yanı sıra, tuval üzerine "Color Paintings" serisinden çalışmaları ve mermer üzerine özel bir teknik ile üretilen "Noblesse Hybridige" serisinden işleri yer alıyor. Sergide olan ve 2016'ya tarihlenen "Color Paintings" isimli seri ise, Choi'nin birbirinden farklı iki kültür arasında yaşadığı karmaşa ve kaygı ile şekilleniyor. Renklerin, isimlerinin ifade ettiklerinden farklı bir renkte yazılması, kelimenin anlamını akıl yoluyla okuyan sol beyin ile renkleri ve duyguları algılayan sağ beynin fonksiyonlarını bozuyor.
Choi, bu resimler aracılığıyla izleyiciyi resimlerini beyinden değil, kalpten okumaya davet ediyor. Resim sanatının görsel ve kavramsal olarak farklılık gösterebileceğini ortaya koyuyor. Cody Choi'nin Venedik Bienali'nden aşina olduğumuz neon enstalasyonları, sanatçının Amerikan toplumunda "yabancı Asyalı" kimliğini bulması konusunu işliyor.
Genellikle Taoizm konulu metinlerden alıntıladığı tek satırlık yazıları Çinceden İngilizceye çeviren Choi; ardından bu İngilizce tek satırlık yazıları Korece neon tabelalarına aktarıyor. Bu işaretler bir Koreli veya Kore işaretlerini okuyabilen biri tarafından okunduğunda, İngilizce dizesi fonetik olarak telaffuz edilebilir hale geliyor. Choi için bu kültür ve dil kombinasyonu, kendi yaşadığı göçmenlik deneyimini; aynı zamanda günümüzde insanlık olarak deneyimlediğimiz hibrit (melez) kültürü yansıtıyor.
Bu fikir, onun kültürlerarası sorgulamasında önemli bir başlangıç noktası olarak var. İstanbul sergisi ismi bu nedenle "The Soul of the Silk Road" oldu.
Gelen misafirlerimiz sergiden oldukça etkilendiklerini dile getiriyorlar. Geleneksel malzeme ile çağdaş sanatın bir aradalığı, onların sanata bakışında yeni ufuklar açtı.
Çiçeklerin ruhu okşayan görsel şöleni yanında, sanat tarihinde kültürler arası ilişkileri anlatan alt okuması, yazılı tuvallerin yapılış biçimi, Joseph Kosuth'a göndermesi olan alt fikri ve daha fazlası, sergide izleyiciyi meraklandıran, öğreten, sorgulatan bir kurguda.
Çok önemli gelişmeler ve isimler var. Şimdilik bir tanesini paylaşayım. 90'lardan beri Türkiye ile ilişkisi olan ve pek çok koleksiyonda yer alan Peter Halley ile sergi sözleşmesi imzaladık.