İlk röportajımı yaklaşık 15 yıl önce dizi setinde karavanın içinde yapmıştım Belçim ile... Aradan yıllar geçti, dönem dönem bir araya geldik. Ve şimdi yaklaşık iki yıl Kanada'da yaşadıktan sonra çok özlediğimiz enerjisiyle Türkiye'ye geri döndü, biz de buluştuk. Belçim şu sıralar Zehra karakterini canlandırdığı yeni filmi "Hatıran Yeter"in izleyiciyle buluşmasını kutluyor. Biz de onun bu heyecanına ortak oluyoruz.
Çok iyiyim, çok mutluyum. Şu anda da çok emek verdiğimiz ve çok gurur duyduğumuz bir işimiz seyirciyle buluştu. Yine sizinle duyuruyorum. ALEM'le birlikte Çırağan Palace Kempinski'de hep çok özel röportajlar yapıyoruz ve çok güzel hikayeler çıkıyor ortaya. ALEM artık benim için çok özel, birlikte yaptığımız her işte kendimi çok güvende hissediyorum. Bu denli profesyonel insanlarla çalışmanın mutluluğunu, güvenini yaşıyorum.
"Hatıran Yeter" projesi, benim filmografimde hep hatırasıyla, çekim süreciyle ve tüm paylaştıklarımızla hiç unutmayacağım bir deneyime dönüştü diyebilirim. Senaryosu ve ekibi çok değerli. Hepimiz birbirimizi çok sevdik. Yönetmenimiz filmin mekanlarını sık sık ziyaret edip, buraların tarihi dokusunu, atmosferini hayal ederek bizi de adeta kurduğu masal dünyasının içine dahil etti. "Hatıran Yeter", biraz sevginin filmi aslında. O sevginin, çektiğimiz işin içinden taşması ne kadar profesyonel insanlarla çalıştığımı gösterdi. Bu iş bana ayrıca, bir kez daha iyi niyetlerle güzel bir iş çıkardığınızda izleyiciye nasıl geçtiğini hatırlattı. Bu mesleğe olan saygım, sevgim daha da çoğaldı. O nedenle böyle kıymetli bir filmi seyirciyle paylaşmak, çok özel.
Bizim hikayemiz 80'lerde başlıyor. Canlandırdığım Zehra karakteri ise orta ekonomik seviyeye sahip bir kız çocuğu. Dolmuş şoförü Adem ile birbirlerine aşık oluyorlar. Hiçbir şey onları durduramıyor ve Zehra üniversite sınavına hazırlanırken bu aşkın peşinden gitme kararı alarak evden kaçıyor. Aslında artık böylesine kalpleri çarptıran masum aşkların azaldığı bir dönemde bu kadar filtresiz bir aşk hikayesini yansıtan bir filmin içinde olmak, bana kendimi çok mutlu hissettirdi. "Hatıran Yeter" nahif ve o dönemin koşullarında çok gerçek bir film oldu. Dostluğu, sevgiyi insanlara biraz olsun hatırlatsa, bizim için gerçek anlamını bulmuş olur.
Evet, inanıyorum ve yaşıyorum. Ne zaman sevgi düzleminde ilişkiler kursam karşılığında çok güzel meyveler verdiğini, çok güzel iş birliklerine dönüştüğünü ve çok güzel tartışmalara zemin hazırladığını gördüm. Öbür türlü yargılar giriyor devreye. Dolayısıyla sevginin üstünden bakarak her şeyi konuşmaya başladığımızda herkesin çok uzlaşmacı bir zeminde buluştuğuna şahitlik ettim ömrüm boyunca. Çocukluğumdan beri sevginin çok fazla değerini bilerek yetiştim. Çok şanslıydım çünkü, kalabalık bir ailenin ilk torunu olmanın avantajını yaşadım. Hep büyük bir sevgiyle büyüdüm. Ben bu sevginin hep bir avantaj, bir hediye olduğunu düşündüm. Sevgiyle bakmanın ve sevgiyi hatırlatmanın da hep görevlerimden biri olduğuna inandım.
Çok keyifli. Hiç bu kadar özgür ve kendim gibi hissetmemiştim. Bundan 10 yıl önce sorsan belki yine "Burası çok tatlı" derdim ama 40 da bir başka tatlıymış. 40'la birlikte o kıvraklık, farkındalık geliyormuş. Bu sebeple asla geriye dönmek istemem.
Anne olmak benim için bambaşka bir evreydi. Dev bir sorumluluk her şeyden önce; bütün önceliklerinin değiştiği, her şeye farklı açılar geliştirdiğin bir süreç. Öte yandan ben hep yarışı kendiyle olan biriyim. Bu yolculukta kendimi keşfetmem hiç bitmiyor. Orası derinleştikçe, daha derine girilecek yerler olduğunu fark ediyorum. Bunun ancak ömrün bittiği an sonlanacağına inanıyorum. Yeni keşiflerle yola devam etmek çok keyifli o yüzden. Bakalım, gelecek süreçlerde neler keşfedeceğim...
Bunun cevabı da her yıl değişebilir bence. Her gün yeni bir şey daha keşfettikçe cevaplar da ona paralel değişiyor. Kendini çok iyi tanımakla başlıyor bence oyunculuk. Önce kendini tanımak, sonra etrafı ve her şeyi gözlemleyebilmek çok önemli. Çünkü herkes kendi penceresinden bakıyor ve ne kadar bakabiliyorsa o kadar görüyor. Ama baktığında, belli rehberler olduğu zaman kendi içinde, onlar yol gösterici oluyor. Önce kendini tanımak, sonra kendini hiçleştirmek gerekiyor. Çünkü kendini tanımadan sıfır noktasına gelemiyor insan. Ancak kendini hiçleştirebildiğin zaman bir role bürünebiliyorsun.
Oldukça kaygılı biriyim ve baş edemiyorum. Annelik de bu kaygıyı çok fazla tetikleyen faktörlerden biri bence. Ama öğretiyor hayat. Ya onunla baş edeceksin ya da seni yiyip bitirecek. Bu konuda meditasyon çok yardımcı. Kendi bedenime dönmek ve kendimi tanımak zorunda hissettim ben bu konu karşısında. Nefes teknikleri bana çok yardımcı oldu. Ayrıca birçok psikolojik akım takip ediyorum. Bilim her geçen gün karanlığı biraz daha aydınlatıyor. Bildiğimiz şeylerin, 300 yıldır bildiğimiz bir sürü kavramın değiştiği bir dönemdeyiz. Böyle bir spektrumdan bakınca daha sakinleyebiliyorum. Aslında hiçbir şeyin benimle ilgili olmadığını anlıyorum.
Ben daha çok modum yüksekken insanların içine karışıyorum aslında. Modum düşükken içime saklanmayı tercih ediyorum. Telefonu kapatıp koca bir gün boyunca hiç yataktan çıkmadığım zamanlarımı biliyorum. Özellikle biz kadınların hormonel olarak çok fazla modu değişiyor. Düşük zamanlarımda kaplumbağa gibi kendi kabuğuma çekilip, orada kendimi tamir edip, sonra yeniden kafamı çıkarıyorum.
Oğlum Rodin burada okuluna devam etme kararı aldı, ben o nerede ve nasıl mutlu olacaksa o şekilde ona destek olmaya çalışıyorum. Odağımız burası olduğu için daha çok burada olacağız gibi duruyor. Bir yandan da Kanada'da çok iyi bir ajansla çalışmaya başladım. Orada bazı işlerin tohumları atıldı. O yüzden organik olarak nasıl ilerleyeceksek ona göre git geller yapacağım.
Yaklaşık iki yıl Kanada'da yaşadık. Çok sağlıklı olduğum bir dönemde gitmedik oraya açıkçası, belim kırıktı. Kazanın üzerinden altı ay geçtikten sonra taşındık. Neredeyse bir yılı kendimi şifalandırmaya çabalayarak ve Rodin'e hiç bilmediği bir ülkede ve şehirde kendini güvende hissettirmeye çalışarak geçti. Kanada çok güzel bir ülke, demokrat ve saygılı, orada kendimi çok iyi hissettim.
Rodin'le çok özel bir ilişkiniz var. Onu senden dinlemek isteriz...
Rodin, şu an 14 yaşında ve özgürlüğünü keşfetme lezzetine varmakla meşgul. Artık büyüdü ve ben ona baktıkça kendi dönemlerimi hatırlıyorum. Rodin, çok uzun süredir bağımsız bir erkek çocuğu ama şu sıralar çok başka bir kanatlanma halinde. Ergenlik enteresanmış ama birbirimizi çok dinleyip anladığımız bir dönemdeyiz. İşin daha büyük kısmının bana düştüğü bir ilişki halindeyiz. İçinde bulunduğumuz çağ oldukça garip ve bahsettiğimiz o kaygılar, endişeler hiç bitmiyor. Bu endişeler Rodin'le ilgili değil tabii, çevreyle ilgili kaygılar. Şimdi babamı daha iyi anlıyorum. Böyle durumlarda Rodin beni frenliyor, "Anne sınır buraya kadar, beni merak etme" diyor. Ona güvenim sonsuz.
Yılmaz'dan da benden de özellikler taşıyor ama kendine ait çok fazla özelliği de mevcut. Oldukça şahsına münhasır bir çocuk. Çocuklar bizim en büyük öğretmenlerimiz. Rodin'den o kadar çok şey öğreniyorum ki...
Evdeki Belçim, burada gördüğün Belçim'den hiç farklı değil. Ne görüyorsan o aslında. Bir de misafiri ve misafir ağırlamayı çok seviyorum.
Var, çok var. Bir buçuk yıldır özel yazarlarla bir oyun üzerinde çalışıyoruz ve bu oyun da çıkmak üzere. Eylül, ekim gibi prömiyer yapacağız. O iş de beni çok heyecanlandırıyor. İnanılmaz bir ekiple, çok sevdiğim ve güvendiğim, sadece yeteneklerine değil ruhlarına da çok inandığım insanlarla ortaya bir iş çıkarmanın mutluluğunu yaşıyorum. Onun dışında çok başka işler de var. Zamanı geldikçe söylemek için söz, önceliğim olacaksınız.
Bu aralar gün başlıyor ve bitiyor. Bu günün içinde bazen ben bile kendimi bulamıyorum. Ama sevdiğim işi sevdiğim insanlarla yapmak yorgunluk yaşatmıyor. Günün yoğunluğu bitti derken, gece yarısı yazarları arıyorum ve onlarla sabaha kadar online oyun çalışıyoruz. Çok keyifli bir dönem.
Olabilir. Çok özel biriyle, her şeyin eşit olduğu bir ilişkide, hem kendimi yeniden keşfediyorum hem de kendimin en iyi versiyonu olmaya çalışıyorum. Buna değer ve çok özel biriyle sevgiyi paylaşmak, dediğin etkiyi yaratmış olabilir. İlişkilerde alma, verme dengesini korumak çok önemli. İlişkiler kesinlikle yüzde 50 yüzde 50 emek ile ilerlemeli. Yüzde 51, yüzde 49 kabul edilemez.
Bana güneşin doğuşunu ve ayı görebildiğim her yer, ilham veriyor galiba. Dünyada hala görmediğim ve görmek istediğim çok yer var. Daha önce gitmediğim Japonya, Tayland, Hindistan, Mısır gibi ülkelere gitmek gibi bir heyecanım var. Ayrıca bana çok iham veren yerlerden Paris'i ve İtalya'yı çok özledim, oralara çok gidesim var. New York çok ilham verici. Orayı sanatın başkenti gibi gördüğüm için de olabilir. Büyük metropollerde kaybolmayı çok seviyorum.
Röportaj: Ceylan YENİACUN
Fotoğraflar: Jiyan KIZILBOĞA
Styling: Sedef GÜVENÇ
Saç: Erdem GÜL
Makyaj: Gamze TEKİN ALP
Video: Öznur ÖZTÜRK
Prodüksiyon: Nazlı SANCAKLI
Styling asistanı: Günaydın Sinem ÇELİK
Fotoğraf asistanı: Doğa SUCU, Hasan DOĞANAY
Makyaj asistanı: Begüm TANK
Mekan için Çırağan Palace Kempinski'ye teşekkür ederiz.