Melissa von Faber-Castell: Güzel markandan konuşalım, biliyorsun hepimiz aşığız. Markanı daha 2011 yılında kurdun, aradan sadece dokuz yıl geçmiş ama oldukça dikkat çeken bir başarıya sahipsin. İnanılmaz yeteneklisin. Bize biraz Aquazzura’dan bahseder misin? Nasıl başladın, bu kadar kısa zamanda nasıl böyle başarılı bir marka yarattın?
Edgardo Osorio: Beni ağırladığın için teşekkür ederim, öncelikle. Benim için harika bir yolculuk, son derece minnettarım. Çok genç yaşımdan beri ne yapmak istediğimi bildiğim için şanslıyım. Ne yaratmak istediğimi bilmiyordum ama güzel şeyler yaratmak istediğime emindim. 14, 15 yaşlarımda staj yaparak başladım sektöre. Londra’da, Bergamo’da ve İtalya’da çalıştım, uzun süre deneyim kazandım. Oradan diğer tasarım işlerine devam ettim. Cavalli’de çalıştım, biliyorsun Cavalli elbiseleri çok güzel. Çok başarılı ve harika markalarla çalıştım ama her tasarımcının hayali kendi markasına sahip olmaktır, en azından benimki öyle. Kalpten gelen bir istekti benim için. Her zaman estetik vizyonu olan biriydim; sadece ayakkabı tasarlamak değil bir yaşam tarzı sunmak istedim. Bu fikrin arkasında iki tetikleyici vardı, ilki: Dans. Dansı seviyorum, büyük bir parçamı oluşturuyor. Bir partide dansa ilk başlayan kişi genelde ben oluyorum, eğer müzik güzelse parti bitene kadar ayrılmıyorum. Ama birkaç saat dans ettikten sonra ayaklarınız acıyabiliyor. Eğer bir ayakkabıya çok fazla para ödüyorsanız ve çok güzel görünüyorsa neden acı verici olmak zorunda olsun ki? Ben de, hem güzel hem de içerisinde dans edebileceğiniz ayakkabılar tasarlamak için cesur bir fırsat olabilir diye düşündüm. Bu işe başlamam bu şekilde oldu, fırsatı gördüm. Diğer neden ise, o yıl 12 düğüne katıldım ve kadınlar sürekli ayakkabılarından şikayet ediyorlardı. Ben de güzel ve rahat ayakkabılar tasarlamak istedim. Büyük bir fikirdi çünkü o zamanlar kimse hem rahatlıktan hem de ayakkabıdan aynı anda söz etmiyordu ama bana oldukça mantıklı geliyordu.
M.F.C: Capri’deki yeni butiğinden bahsetmek istiyorum, açılışında da beraberdik. Yaratıcı vizyonun kelimelerin ötesinde, sadece ayakkabılar için değil yarattığın tüm Aquazzura dünyası için söylüyorum. Bize biraz yeni butikten bahseder misin?
E.O: Capri her zaman beni büyüleyen bir yer olmuştur. Enerjisini inanılmaz buluyorum. Biliyorsun seyahat etmeyi, farklı yerlere gitmeyi seviyorum. Aynı yerlere tekrar giden biri değilim, keşfetmeyi seviyorum. Gençken yapabildiğin kadar seyahat etmeli, dünyayı keşfetmeli, yeni insanlarla tanışmalısın. Ama Capri benim için çok farklı, tekrar tekrar gitmeyi sevdiğim bir yer. Oraya gittiğimde yüzümde gülücükler açıyor. JK Hotel’in terası bana Dolce Vita’yı hatırlatıyor. İtalya herkesin rüyası, benim bile. Dünyanın en güzel ülkelerinden birisi, markamı buraya getirmeyi istedim. Burayı temsil etmeli; İtalya’yı, Dolce Vita’yı, denizi, güneşi, mutluluğu, eğlenceyi ve yazı yansıtmalı diye düşündüm.
M.F.C: Bu kadar harika ayakkabıları tasarlarken ilham aldığın bir kadın var mı, bize anlatır mısın?
E.O: Sadece tek bir kadından ilham almıyorum. Koleksiyonu ithaf ettiğim tek bir kadın bile olsa, o kadın bir gün iş kadını, bir gün anne oluyor; bir gün rock star gibi görünmek istiyor, bir gün seksi hissetmek istiyor. Mağazama girdiğinde ya da internet sitesine baktığında farklı tarza ve karakterlere sahip kadınları görebilirsin. Çeşitliliği seviyorum, tek bir kadını düşünerek tasarım yapmayı sınırlandırıcı buluyorum.
M.F.C: Gelecek için planların neler?
E.O: Karantina zamanları oldukça ilginçti. Çok fazla mücadele ve duygu yoğunluğu söz konusuydu. Küçük, bağımsız bir marka olarak oldukça endişeliydik ama çok şükür her şey yoluna girdi, zor günleri atlattık. Ben her zaman inanılmaz derecede pozitif bir insan olmuşumdur. Uzun süredir ilk defa durup düşünmek ve tasarlamak için zamana sahip oldum. Zorlu geçen ilk birkaç aydan sonra oldukça kreatif bir sürece girdik, yeniden doğuş gibiydi. Hayatımı, markamı, yapmak istediklerimi, bunları nasıl yapacağımı düşünüyordum. Karantina süreci hayatımın en yaratıcı olduğum sürecine dönüştü, birçok yeniliğin öncüsü oldu. Her zaman bir yaşam tarzı markası olmak istedim. El çantaları, aksesuarlar, mücevherler ve daha birçok farklı fikir üzerinde çalışıyoruz, yeni ürünlerimizi piyasaya süreceğiz. Erkek koleksiyonu üzerinde çalışıyoruz, her zaman yapmayı istiyordum çünkü Aquazzura kadınının Aquazzura erkeğine ihtiyacı var. ‘Cool’ ve rahat ayakkabılar olacak. Onun dışında her zaman iç mimarlığa yoğun bir ilgi besledim. Capri’deki butiğimiz yakın arkadaşım Marie-Anne Oudejans tarafından tasarlandı. Kendisi Fransız ama Hindistan’da yaşıyor. Butiğin tasarım sürecinin tamamına dahil oldum. Boş zamanlarımı müzayedelerde, ikinci el dükkanlarında, bit pazarlarında geçirmeyi çok seviyorum. İç mimarlık benim için bir tutku adeta.
M.F.C: Projelerin, geleceğe bakmak için birçok nedenimiz olduğunu gösteriyor. İçinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda pozitif ve iyimser kalmamız gerektiğini düşünüyorum. Sen neler söylemek istersin?
E.O: John F. Kennedy’nin çok güzel bir sözünü okudum, “Çince’de kriz kelimesinin yazılışı iki karakterden oluşur. Bir tanesi tehlikeyi simgeler, diğeri fırsatı” diyor. Kriz zamanları aynı zamanda birer fırsattır, insanların en yaratıcı oldukları zamandır. Çünkü hayatta kalmak için başka seçeneğimiz yok, batabiliriz ya da yüzmeye devam edebiliriz. Ama içgüdüsel olarak hepimiz yüzmeyi seviyoruz. Belki her gün en iyisi olmayacak ama yarının güzel olacağına, bu durumu atlatıp iyi olacağımıza inanmalıyız. Gelecek için plan yapmalı, yaratmak için yeni maceralara atılmalıyız. Sadece tasarımcılar için söylemiyorum, herkesin yenilikçi olması gerekiyor. Hepimiz elimizden geldiğince dünyayı iyi bir yer yapmalıyız. Kriz zamanları insanların en yaratıcı, ilgi çekici fikirleri ürettikleri zamanlar. Hatırlarsanız, İtalya’nın savaş boyunca harap edildiğini düşündük ama arkasından “Dolce Vita” geldi. 2008 yılında Amerika’da yaşanan ekonomik krizin ardından internet siteleri, sosyal medya yaratıldı. Hepimizin yaratıcı olması gereken bir zaman, en iyi versiyonumuza dönüşerek birbirimize her zamankinden daha çok yardım etmeliyiz. Geleceğin iyi olacağına inanmalıyız.