Bu sene dokuzuncu edisyonu düzenlenen Mamut Art Project, genç sanatçılarla seyirciyi buluşturan önemli sanat etkinlikleri arasında yer alıyor. Senelerce Küçükçiftlik Park'ta yer alan Mamut Art Project'in yeni mekanı, son iki senedir Yapı Kredi Bomontiada. Pandemi sebebiyle bu sene özel bir ön gösterim yapmadan sessiz sedasız açılsa bile yine çok gezildi ve çok ses getirdi. Bilmeyenler için biraz anlatayım. Mamut Art Project, ismi bilinmeyen ve kariyerlerinin başında olan genç sanatçıları ya da sanatçı adaylarını izleyiciyle buluşturmayı hedefliyor. Her yıl oluşturulan bir jüri, başvuru dosyalarını inceliyor ve beğenilen projeler o seneki sergide yer alma hakkı kazanıyor. Böylece bu sanatçılar koleksiyonerler ve sanatseverlerle buluşuyor ve görünürlük kazanıyorlar.
Tuğçe Ayaz
Bu seneki jüride Can Altay, Necmi Sönmez, Hale Tenger, Melis Terzioğlu ve Azra Tüzünoğlu vardı. Jürinin seçtiği 43 sanatçı da projeleriyle sergide yer aldı. Geçen seneden farklı olarak üç mekana yayılan sergi alanı "Dreamscapes" adlı bir özel projeye de ev sahipliği yaptı. Farklı disiplinlerden gelen sanatçıları bir araya toplayan sergide yeni malzeme arayışı da dikkat çekiciydi. Benim en çok ilgimi çeken işler arasında Pınar Bora'nın plastik ve metal alaşım üzerine mürekkep ve kuru boyayla yaptığı siyaset, sanat ve popüler kültürden kişileri resmeden eserleri, Pelda Aytaş'ın nakış tekniğiyle yarattığı genellikle kadınları konu alan eserleri ve Sayna Soleimanpour'un pandemiye ve karantina sürecine gönderme yapan fotoğrafları vardı. Tuğçe Ayaz'ın 64 pozitif film karesinin üstüne yağlıboya ile işlediği yaşanmışlıkları temsil eden sahnelerine ve Zeynep Abeş'in sanat ve teknolojiyi birleştiren ve bizi Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde sanal bir tura çıkaran videosuna da bayıldım.
Zeynep Abeş
Yeni sanatçılar keşfetmek için önemli bir platform olan Mamut Art Project'i izlemek bu sene de benim için çok keyifliydi. Fakat aklınızda bulunsun. Eğer eser satın almak istiyorsanız serginin açıldığı ilk gün orada olmaya çalışın. Öyle ki sonradan beğendiğiniz eserlerin tümünün satılmış olduğunu öğrenip hayal kırıklığı yaşamanız mümkün.
Emre Evcimen
Yine Türkiye'nin yeni mezun genç sanatçı adaylarını aynı çatı altında toplayan ve onları sanatseverlerle buluşturmayı amaçlayan bir başka bir platform da Base. 2017 yılından beri düzenlenen Base, içinde sanatçı, koleksiyoner ve sanat dünyasında farklı görevlerle yer alan kişilerden oluşan bir seçici kurul ile her sene farklı bir seçkiyi izleyiciye sunuyor. Bu sene ilk kez düzenlenen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında da Baselected sergisini Tophane-i Amire'de gerçekleştirdiler. Bu sergide, geçtiğimiz beş edisyonda yer almış toplam 37 sanatçı güncel üretimlerini izleyiciyle buluşturdu. Bu sergi adeta sanat üretiminde sürekliliği, direnci ve tüm olumsuz koşullara rağmen sanat yapmaktaki kararlılığı ortaya koydu.
Duygu Aydoğan
Sergide en çok dikkatimi çeken isimler ise epoksi reçine, polimer kil ve akriliği karıştırarak yaptığı eseriyle Duygu Aydoğan, sergide yeni heykeliyle yer alan Emre Evcimen, "Kalbin Kararı" adlı yağlıboya tablosuyla Mustafa Mutlu ve "Duvarların Bana Geri Yolladığı" adlı kumaş üzerine nakış ve lightbox tekniğini birleştiren Damla Yalçın oldu. Base'in gelecek edisyonunu sabırsızlıkla bekliyorum.
Fırat Neziroğlu, "Persona"
"Müdahale" sergisi son dönemde beni en çok etkileyen sergilerden biri oldu. Sergi, Gümüşsuyu'nda yeni açılan The Artisan adlı sanat otelinde yer alıyor. Otel; nefis boğaz manzarası, modern mimarisi, yerli ve yabancı çağdaş sanat eserleriyle misafirlerine farklı bir deneyim vaat ediyor. Böylesine hoş bir ortamda Yasemin Vargı küratörlüğünde harika bir sergi sanatseverlerle buluştu. "Müdahale" sergisi sosyo-politik mesajlarla doluydu ve beni hem etkiledi hem düşündürdü. Özellikle son dönemde adından sıkça söz ettiren performans sanatçımız Canan'ın şarkıcı Bergen'e gönderme yaparak hazırladığı albüm kapağına benzer işi çok dikkat çekiciydi. "Nazar Değdi Dünyama" isimli posterin en altında "Erkeklerin sevgisi her gün 3 kadını öldürüyor" notu ise hem ironik hem de acı gerçekleri yüzünüze vuran türdendi. Sanatçının başka bir odada yer alan "Aynalı Kadın" isimli eseri insanın tüylerini diken diken ediyordu. Yine son dönemde geleneksel dokuma işçiliğimizi çağdaş sanat eserleriyle tekrar yorumlayan ve kendine has bir tarzı olan Fırat Neziroğlu'nun lobide bulunan "Persona" adlı işi de insanların içlerinde iki kişilik barındırdıklarını vurguluyordu. Biri topluma gösterdiğimiz yüzümüz, bir diğeri ise içimizde sakladığımız. Yün ve pamuk el dokumasından oluşan eserin ön yüzünde birbirine sırtını dönmüş iki suretle karşılaşırken, arka tarafında bu iki suretin ipliklerle birbirine bağlı olduğunu gördük. Leyla Emadi'nin betondan oluşturduğu duvar yazısının baş harflerini yukarıdan aşağıya okuyunca "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" cümlesi ortaya çıkıyordu ki eser, kadına yönelik şiddetin şuursuz cümlelerle savunuluyor olmasını eleştiriyordu. Yine Nancy Atakan'ın videosu ve hazır dekoratif kumaşlara işlediği nakış işleri toplum tarafından kadına atfedilen görevleri ve toplumda kadının konumunu konu alıyordu. Azade Köker'in tepeden sarkıtılmış "Kırmızılı Jartiyer" isimli kağıttan heykeli de şiddete rağmen duruşunu koruyan kadını sembolize ediyordu. Birbirinden çarpıcı eserleri bir araya getiren sergi, tüm otele dağılmıştı. Öyle ki otelin bazı odaları sadece bu sergiye ayrılmıştı. Böylesine etkileyici bir projeyle cinsiyet eşitsizliği konusuna vurgu yapan M Gallery ekibini tebrik ediyorum.
Son dönemde en çok merak ettiğim mekanlardan biri olan Galataport'u, Alem dergisi eşliğinde gezme fırsatı buldum ve tek kelimeyle büyülendim. Proje henüz tamamlanmamış olmasına rağmen bittiğinde gerek İstanbullular gerek yabancı turist için önemli bir buluşma noktası olacağından şüphem yok. Tarih, sanat ve modernizmi birleştiren Galataport projesi birçok sergiye de ev sahipliği yapıyor. Bunlardan birisi de Doğuş Holding sponsorluğunda düzenlenen Ara Güler'in fotoğraflarından oluşan "Denize İnen Yol" sergisi. Biz sergiyi Doğuş Grubu Sanat Danışmanı Çağla Saraç'ın anlatımıyla ziyaret ettik. Sergide Ara Güler'in daha önce hiç görülmemiş fotoğraflarını da izleme fırsatı bulduk. Beyoğlu'ndan Galata'ya, Karaköy'den Tophane'ye kadar İstanbul'un birçok semtini fotoğraflayan Ara Güler'in her bir karesi tarihi arşiv niteliğinde. Galataport'a yolunuz düşerse bu sergiyi gezmeyi ihmal etmeyin.