Bazı gençler insana gerçekten gurur veriyor. Dört yaşındayken başlayan müzik hayatı, sekiz yaşında Mimar Sinan Konservatuvarı, 13 yaşında Salzburg Mozarteum Üniversitesi eğitimi, ödüller ve araya sıkıştırılamayacak kadar önemli pek çok başarı daha... "Müziğin, insanları bir araya getiren, iyileştiren ve daha güzel bir gelecek için ilham veren bir gücü var. Ben de bu gücün bir parçası olmak ve dünyaya olumlu bir katkı sunmak istiyorum" diyen İlyun Bürkev; disiplin, sabır ve özverinin yeteneği nereye taşıdığının ispatı.
Bu kadar kısa sürede bu başarılara ulaşmak, elbette büyük bir mutluluk kaynağı, ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk. Kendimle ilgili en önemli düşüncem, bu yolculuğun sadece bir başlangıç olduğu. Müzik benim için sadece bir yetenek değil; aslında insanlara duygularımı sunmanın en güzel yollarından biri. Her performansta, her eserde, hem geçmişteki büyük ustalara saygı duyarak hem de geleceğe umut aşılamak için çalıyorum. Amacım sadece teknik olarak mükemmel olmak değil, aynı zamanda insanların kalbine dokunmak. Bu yolculukta kendimi sürekli geliştiriyor ve büyümeye devam ediyorum, çünkü müziğin sonsuz bir öğrenme süreci olduğuna inanıyorum.
Kırılma noktası olarak görebileceğim birkaç önemli an var aslında, bunlardan ilki sekiz yaşında Sevgili Gülsin Onay hocamla tanışmak oldu. Onun gibi bir sanatçının takdiri, bana hem büyük bir motivasyon kaynağı oldu hem de müzikal yolculuğumda ne kadar ciddi bir sorumluluk taşıdığımı bir kez daha fark ettirdi. Daha sonra 13 yaşındayken Salzburg Mozarteum Üniversitesi'ne kabul edilmem... Pavel Gillof gibi bir profesörün kariyerinde ilk pre-collage öğrencisi olmam, kendisiyle çalışmaya başlamak, hem teknik anlamda hem de müziği daha derin bir şekilde hissetmem açısından bana çok şey katıyor. Salzburg gibi klasik müziğin kalbinde olmak, büyük ustaların izini sürmek, müziğin evrensel gücünü daha iyi anlamamı sağladı. Bu süreç, bana müziğin sadece bir enstrüman çalmaktan çok daha fazlası olduğunu gösterdi ve kariyerime olan bakış açımı tamamen değiştirdi. Bir diğer kırılma noktası ise Ekim 2023'te Klassische Philharmonie Bonn orkestrası ile birlikte Almanya'nın 11 önemli şehir ve salonunda gerçekleştirdiğim turnem oldu. Bu turnemde 14 yaşımda kazandığım deneyimler benim için her zaman çok değerli kalacak. Son olarak da geçtiğimiz Mayıs ayında 52. İKSV açılış konserini gerçekleştirmek benim için en önemli dönüm noktalarından biri oldu.
Chopin'in sözlerinde çok büyük bir hakikat var. Müziğin kelimelerle ifade edilemeyen, derin bir boyutu var; ama hissettiğim o dünyayı anlatmayı denemek gerekirse, sanki her nota, her melodi bir kapı açıyor ve tamamen müziğin içine giriyorum. Bu dünyada sınırlar yok, yalnızca saf bir özgürlük ve ifade var. Bir eseri çalarken, bestecinin hissettiği duygularla kendi duygularım birleşiyor ve ortaya tamamen kişisel bir deneyim çıkıyor. Bu, sadece benim ve müziğin paylaştığı bir tür diyalog gibi ve kendimi ifade edebildiğim en güçlü yer. Kelimeler bazen yetersiz kalıyor; çünkü müzik, kelimelerin ötesine geçerek insanın ruhuna doğrudan dokunabiliyor. Müziğin gücüyle kendi iç dünyamı keşfederken, dinleyenleri de bu yolculuğa davet etmeye çalışıyorum.
Piyano çalma yolculuğumda elbette birçok zorlukla karşılaştım. Özellikle genç yaşlarda bu kadar yoğun çalışmak, disiplinli kalmak ve sosyal yaşamla dengeyi kurmak, ilk başlarda kolay değildi. Fakat müziği sadece bir teknik iş olarak görmektense, duygularımı ifade ettiğim bir dil olarak görmek çok önemli ve bu bakış açısı, zorlayıcı anlarda motivasyonumu korumama yardımcı oldu. Bir diğer önemli şey ise doğru destek sistemine sahip olmak. Hocalarım ve ailem bana her zaman destek oldular. Onların deneyimlerinden faydalandım ve destekleriyle zor anları çok daha kolay aştım. Son olarak, piyanoyu bir amaç değil bir araç olarak görmek; müziğe hizmet etmek, insanlarla bağ kurmak, duygularımı paylaşmak bana her zaman güç veriyor.
Müziğin, insanları bir araya getiren, iyileştiren ve daha güzel bir gelecek için ilham veren bir gücü var. Ben de bu gücün bir parçası olmak ve dünyaya olumlu bir katkı sunmak istiyorum. Disiplin, sabır ve özveri gerektiren bu yolda ilerlemek, bana anlamlı bir amaç kazandırıyor ve bu da motivasyonumun kaynağı oluyor.
Aldığım ödüller, elbette büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı. Ancak bu ödüller, sadece bir başarının sembolü değil; aynı zamanda verdiğim emeğin, disiplinin ve müziğe olan tutkumun birer yansıması olarak değerlendiriyorum. Ödüller, benim için daha ileriye gitme ve kendimi geliştirme konusunda bir motivasyon sağlıyor.Philadelphia Müzik Festivali'nde kazandığım birincilik ödülü ve Grand Prize ödülü de benim için çok özel. Ancak ödüllerin ötesinde, benim için en büyük başarı, müziğimle insanlara dokunabilmek ve onları duygusal bir yolculuğa çıkarabilmek. Bu yüzden, ödüller önemli olsa da asıl hedefim hep daha derin bir sanatsal ifade ve daha geniş bir dinleyici kitlesiyle bağ kurmak. Dünyanın bu sıkıntılı dönemlerinde müzik ile barışa, sevgiye ve evrensel birlikteliğe katkıda bulunmak benim ruhumun beslendiği değerler.
Genç yaşta elde edilen başarılar, beni sadece bir müzisyen olarak değil, aynı zamanda gelecekte müziğe katkıda bulunacak bir sanatçı adayı olarak da sorumlu kılıyor. Bu sorumluluk, bana daha iyi olma ve müziğe olan katkılarımı genişletme konusunda büyük bir motivasyon veriyor. Müziği sadece teknik bir başarı olarak değil, topluma ve insanlığa hizmet eden bir araç olarak gördüğüm için, bu sorumluluk benim için bir yük değil, aslında bir onur.
Evet, kesinlikle bu benim için bir farkındalık hareketi. Bestelerim aracılığıyla sadece bir hikaye anlatmak ya da duygusal bir deneyim sunmak değil, aynı zamanda toplumsal meseleler hakkında bir farkındalık yaratmayı hedefliyorum. Müzik, insanlara duygusal ve zihinsel olarak dokunan güçlü bir araç, bu yüzden bestelerimde sosyal sorumluluk temalarını ele almak benim için çok önemli.
Aslında bazen izlediğim bir film, dinlediğim farklı tarzlardaki müzikler, okuduğum kitaplar, izlediğim belgeseller, yaptığım resim ve çizimler, hayata dair tüm yaşanmışlıklar piyano çalma becerimi bence destekliyor ve geliştiriyor. Tabii ki sevgili köpeğim en iyi, sadık dinleyicim Candy'nin hayatımdaki yerini de değinmeden geçemem.
Öncelikle her gün düzenli olarak piyano çalmaya özen gösteriyorum. Ben aynı zamanda lise eğitimimi Musisches Gymnasium'da alıyorum ve okulum 13.30'da bitiyor o yüzden günlük piyano çalışmalarımı hafta içi okulumdan sonra yaklaşık 3-4 saat kadar yapıyorum. Hemen hemen her gün yürüyüş yapmaya özen gösteriyorum. Arkadaşlarımla sosyalleşiyorum. Ailemle vakit geçiriyorum, film izliyorum.
Bu akşam, 30 Ekim'de AKM'de Şef İbrahim Yazıcı ve Pera Filarmoni Orkestrası ile konser vereceksin. Böyle bir konser veriyor olmanın sendeki karşılığı nedir?
30 Ekim'de Atatürk Kültür Merkezi'nde Pera Filarmoni Orkestrası ve Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde sahne alacak olmak benim için büyük bir onur ve heyecan kaynağı. Bu harika salonda, böylesine önemli bir orkestra ve şef ile birlikte Saint-Saëns'ın Piano Concerto No.2 eserini çalmak gerçekten çok özel bir an olacak. Saint-Saëns'ın bu eseri hem dramatik hem de lirik anlarıyla dinleyiciyi derin bir şekilde etkileyen bir yapıya sahip. O nedenle, izleyicilere güçlü bir duygu yelpazesi sunuyor. Bu konserle birlikte müziğin birleştirici ve ilham verici gücünü hissettirmeyi umuyorum. Müzikseverleri, hem benim hem de orkestra ile kurduğumuz enerjiyi hissedecekleri dinamik ve tutkulu bir performans bekliyor.