Hatice Utkan
Hepimizin hakkında biraz bilgi edinebileceği ama derinlemesine araştırdığımızda bir yerlerde tıkanabileceğimiz bir nokta Akdenizlilik. Bazen bu coğrafyanın insanının övünç kaynağı, bazen de Akdenizli insanın rahatlığı olarak önümüze çıkan ve çok da takdir edilmeyen bir davranış biçimi olarak ifade ediliyor. Oysa ki Akdenizlilik temasını anlamak, bir bilgi birikimi ve sanatsal gelişimi beraberinde getiriyor. Sadece, coğrafi bir alan değil, kültür ve sanat birikimine bakıldığında da, bu alanda yaşayan herkesi bir parçası yapıyor. Antropolojik açıdan Akdenizlilik teması belki de hiçbir zaman kimseyi mutlu etmemiştir. Akdenizli olmak, kültürel bir bütünlüğün parçası haline gelmek ve bu süregelen kültür içinde hiyerarşik düzende, Akdenizlilik tarihinin bir parçası olmayı kabul etmekle başlıyor. Bu konuda birçok şey yazılmış olsa da, Akdenizlilik teması öncelikle, Antropolog Michael Hezfeld’in tanımları ve anlamlandırmasıyla öne çıkıyor. Herzfeld belki de her Akdenizlinin sahip olduğu coşkulu, sinirli ve yanlış davranışlara bahane olan bir hareket olgusundan bahsediyor ve bunun büyük bir coğrafi kültür üzerinden değerlendirildiğini anlatıyor ve bu duruşu doğru bulmasa da bu büyük alana yayılan kültürün ahlaki ve sembolik yanlarından bahsediyor. Ama İngiliz tarihçi Peregrine Hogren’ın 2010 yılında History and Anthropology dergisinde yayımlanan yazısında söylediği gibi; Herzfeld bu terimin hala tartışılıyor olmasına da hayretler içinde bakıyor. Çünkü Herzfeld’e göre, Akdenizlilik teması çok önce bozuldu, tekrar yapılandırıldı ve şimdi yeniden bozuluyor. Bu temanın bozulmasının en önemli sebebi elbette Akdenizlilik adı altında adlandırılan hareket ya da davranış yapısının kültürel bir gruba mal edilmesinin oldukça tehlikeli bir yaklaşım olması.
Picassso’nun etkisiTarihsel açıdan baktığımızda erken dönemde üretilen her türlü eserde Akdenizliliğin bir parçasını görmek mümkün. Mezolitik ve neolitik çağlardan başlayan, Mısırlılara uzanan, Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle ortaya çıkan sanatsal üretim, Orta Çağ dönemine dair eserlerle gelişiyor ve yerini gerçek bir Akdenizli olan Bizans sanatına bırakıyor. Gotik sanatta bile Akdenizliliğin bir parçası görülüyor.