“Sizin Şarkınız Çalıyor..
Bir Afrika kabilesinde, bir kadın hamile olduğunu bildiğinde, bir kaç arkadaşı ile vahşi ormana gider ve onlarla birlikte dua eder, meditasyon yapar. Bebeğin şarkısını duyana kadar. Farkındadırlar ki her ruhun, kendi benzersiz lezzetini ve amacını ifade eden bir titreşimi vardır. Anne adayı bu şarkıya uyumlandığında, hep birlikte yüksek sesle söylerler. Sonra kabileye geri dönerler ve herkese öğretirler.
Bebek doğduğunda, kabile toplanır ve bebeğin şarkısını ona söyler. Daha sonra, çocuk eğitim çağına girince kabile yine toplanır ve çocuğun şarkısını söylerler. Çocuk ergenliğe geldiğinde, evlendiğinde kendi şarkısını duyar. Nihayet, doğumda olduğu gibi, ölüm döşeğinde de arkadaşları ve ailesi etrafında toplanır ve onun şarkısını söyleyerek, onu diğer hayata uğurlarlar.
Bu Afrika kabilesinde kabile halkının çocuğa şarkı söylediği bir durum daha vardır: Eğer çocuk, hayatının herhangi bir aşamasında bir suç işler veya topluma aykırı bir davranışta bulunursa, köyün ortasına çağrılır; tüm kabile halkı onun etrafında bir çember oluşturur ve onun şarkısını söylerler.
Kabile topluma aykırı bir davranışın ceza ile değil, sevgi ve kimliğin hatırlanması ile olacağını fark etmiştir. Kendi şarkınızı fark ettiğinizde, başka birisini incitme ihtiyacı veya arzusu duymazsınız”.. Alan Cohen
Bu hikaye; (mesleki rahatsızlık kabul ediyorum) markaların parmak izleri, kişisel markamız- ki stilimiz bence-, bizim evrendeki şarkımız, bizim markamızın neresinde sorularına götürdü beni.. Sonuçta hızla her şey ve herkes birbirine benzerken, hep aradığımız farklılaşmak, ayırt edilir olmak değil mi ? Hepimizin varlığımıza ait bir şarkısı var ise, işte bu bizim kişisel markamız / stilimiz demek değil miydi? Aslında bizi toplumla, evrenle uyumlayan davranışlarımız, tercihlerimiz, vaadlerimiz ise, tüm bunlar stilimizi oluşturmaz mı?
Stil; yaşama dair, inandığınız felsefeniz hayat duruşunuz olarak tanımlanabilir.
Sadece ürün ve hizmetler için değil tüm renklerin hızla kaybolduğu günümüzde, kendimizi ifade etmenin en kolay yolu olarak bile düşünülebilir. Marka olmak için sadece zarfın değil, mazrufun da hedef kitle tarafından kabul görmüş, tercih edilmiş olması ve uzun dönemde bu hedef kitleye aynı vaadi yaşanır kılma gerekliliği kaçınılmaz.
Bu tanımı kendi hayatımıza uyarlarsak, hayata dair donanımımız ile çevremiz tarafından nasıl algılandığımız, ortak hayat dilimine kattığımız tek bir cümle ile nasıl ifade ediliyorsa işte bu kendi markamızın anahtarını oluşturuyor. İnstagram hesabınıza bu gözle baktınız mı hiç? Orada kendi stilinizle ilgili bir hikayeyi izleyicilere sunuyorsunuz. Peki sunduğunuz, sizin evrendeki şarkınızla uyumlu mu?
Özgün olmak, farkedilir olmanın en güçlü kriteri ve bu özgünlük de ancak kendimizi tanımakla mümkün. Dostlarımız, maneviyatımız, eğitim ve kültürel değerlerimiz, ailemizden ve genetik kodlarla taşıdığımız ne kadar hazinemiz var ise, hedeflerimizi, hayallerimizi ve var oluş amacımızı gerçekleştirmek için çalışırlar, yeter ki biz farkına varalım. Bilir misiniz; bebek yeni doğduğunda topuk izi annesinin parmak izi ile aynı. Evren böyle mucizeleri saklarken bizim tek yapmamız gereken kendi mucizemizi tanımlamak olmalı. Ve bu bile hepimizin birer marka olduğunun kanıtıdır. Yeter ki MARKA DEĞERİMİZİ, kendi özgünlüğümüzde, stilimizde ifade edelim.
İnsan olmanın ne demek olduğunu sorguladığımız bir çağdayız. Vicdanın, etik değerlerin, maneviyatın, ruhsal gelişimin en çok sorgulandığı bu çağın, Teknoloji dediğimiz ve aslında her şeyin kontrol altına aldığımızı düşündüğümüz bir döneme gelmesi ne kadar ilginç değil mi?
Sonbahar hüzün değildir benim için, yeni bir başlangıçtır. Üşengeçlik, havailik ve yaz uçuculuğunun bittiği bir başlangıç. Yaz aşklarının daha kalıcı sarılmalara dönüştüğü daha romantik bir başlangıç. Ağustos’un son günlerinde doğum günümü kutlayıp da yeni yaş hedeflerini sıraladıktan sonra Eylül serinliği iyi gelir bana… Toplumsal stilimiz kaybettiğimiz günlerdeyiz… Umarım Eylül ile birlikte tazelenir de özümüze döneriz… Eylül güzel geçsin… Bu hafta Büyükada’dan, İstanbul’un en stil lokasyonlarından birinden 2 mekanı sizlerle paylaşmak istedim... Splendid Otel ve yaşanmışlığı ile beni büyüleyen güzel bir ada evi...