Tüm besinler hayatın devamı için gerekli olan besin öğelerini sağlaması bakımından fonksiyoneldir. Bununla birlikte bazı besinler özellikle bazı biyoaktif maddeler içermesi nedeniyle öne çıkmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki mucize besin yoktur; fonksiyonel (işlevsel) besinler de sağlıklı ve kişiye özel bir diyet içerisinde yer alarak, çeşitli olumlu etkilerini gösterebilir.
Fonksiyonel besinlerin 4 temel kaynağı vardır. Bunlar:
Geleneksel besinler "açlığın giderilmesinin" ötesinde doğal biyoaktif besin bileşiklerini içerirler. Geleneksel besinlere; sebzeler, meyveler, tam tahıllar, süt ve süt ürünleri, balık ve kırmızı et örnek verilebilir. Bu besin gruplarının olumlu etkileri biliniyor ancak her besin herkese uygun olmayabilir. Çünkü diyet kişiye özeldir. Diyetteki miktarları çeşitli hastalık durumlarında azaltılabilir veya tamamen çıkarılabilir.
Besin güçlendirilmesi, toplumda eksikliği veya yetersizliği sık görülebilen bir besin öğesinin (örneğin demir, D vitamini eksikliği gibi) içeriğinde, o besin öğesini doğal olarak bulundurmayan; ancak sık bir şekilde tüketilen besinlere dışarıdan eklenmesidir. Amacı o besin öğesi eksikliğinin görülme sıklığını en aza indirmektir. Böylece halk sağlığını olumsuz etkileyebilecek olan eksikliklerin veya yetersizliklerin tamamlanması ve bazı hastalıkların oluşumunun engellenmesi sağlanır. Örnek olarak, sütlere D vitamini eklenmesi, tuzların iyotlanması, buğday ununun folik asit ile güçlendirilmesi verilebilir.
Besin zenginleştirilmesi; üretim, depolama ve işleme sırasında kaybolan besin öğelerinin gıdaya yeniden eklenmesidir. Örneğin tam buğday unundan beyaz un yaparken (rafinerizasyon) vitamin ve mineral kayıplarının tekrar eklenmesi durumunda zenginleştirilme yapılmış olmaktadır.
Kurubaklagiller, tam buğday ekmeği, kereviz, olgunlaşmamış muz, arpa, yulaf, pişmiş soğutulmuş patates, pişmiş soğutulmuş tam buğday makarnası örnek olarak verilebilir.