Sanatla iç içe bir evde doğup, büyüdünüz. Geçmişe dönüp baktığınızda sanat yaşamınıza yön veren olaylar nelerdi? Sanatınızı dönemlere ayıracak olsanız, bunlar neler olurdu?
Evet, sinema, tiyatro, resim, edebiyat ve müzikle dolu bir evde doğma ve yaşama şansım oldu. Aslında insan yaş aldıkça bu gerçeği daha çok fark ediyor. Acısı ve tatlısıyla, hüznü ya da mutluluğuyla, içinde yaşarken fark etmediğim, değerini anlamadığım pek çok şeyi olgunlaştıkça anladım. Kariyerimde farklı dönemlerim var ama sadece kırılma noktaları derseniz eğer; grafikten tamamen vazgeçip resimle buluştuğum, sanat kariyerimin başlangıcı olan İngiltere maceram, fotoğrafta kendimi bulduğum 2005 yılı ve annemin vefatı geliyor aklıma.
Üretim sürecinde hangi duyguların peşine düşüyorsunuz? Yaratım sürecinde bir eser sizi hangi noktada tatmin ediyor?
Aslında annemle geçirdiğim uzun ve sancılı süreç öncesinde ben konuları değil, o beni bulurdu. Gördüğüm, yaşadığım herhangi bir şey, nesne -ki fotoğrafa ve kısa filmlere başlama nedenim de evimdeki objelerdir- beni tetikleyebilir ve o noktada artık çalışma zamanımın geldiğini anlar ve günlerimi, aklımdaki temaya uygun malzeme arayarak, durmaksızın düşünerek geçiririm. Sonunda ortaya çıkan işler de o süreci yansıtan yoğunlukta olduğundan, doğal olarak eteğimdeki taşları dökmekten ötürü keyifli bir hafiflik hissedip mutlu olurum.
Kadın teması sanatınızın başat karakteri. Sanatınızda yer alan kadınların karakteristik özelliklerini nasıl ifade edersiniz?
Evet, "Oyun" ve "Yolda" başlıklı sergilerim hariç, tüm sergilerimi "Kadın" kimliği üzerinden yorumlayabilirsiniz. Bunun nedeni, kendi cinsimi daha iyi ifade edebiliyor ve anlıyor olmam. Çevremdeki yakın ya da farklı sosyal çevreden kadınları gözlemlerim. Belli bir tipolojiye sahip kadınların özlemleri, beklentileri ve kadına şiddet -ki büyük olasılıkla ilklerdenimdir- konusunu işlediğim çalışmalarımdır. Ayrıca kadının kadına şiddeti de başlıca üzerinde düşündüğüm ve çalıştığım konular arasında yer alıyor.
Eserlerinizle bir anlamda toplumsal belleğin bir kaydını tuttuğunuzu söyleyebilir miyiz?
Toplumsal bellek çok geniş bir kavram, o kadar da iddialı değilim. Ama iz sürmek, araştırmak hoşuma gidiyor. Zaten biz belleği olmayan bir toplumuz, hiçbir şeyden ders almamak gibi de ortak bir özelliğimiz var. Ben kadına ait toplumsal yaraları, ironik kimliğimi korumaya çalışarak vurgulamaya çalışıyorum. Parmağım havada ders verir gibi iş üretmek, pek bana göre değil. Anlayabilen anlamalı, çözümleyemeyen de kendi çıkarımını yapmalı diye düşünüyorum.
Bu serginizi bir anne kızın duygusal yüzleşmesi olarak atfedebilir miyiz?
Annenizle olan ilişkinizi bu sergide nasıl yansıttınız? Yorumunuz çok doğru. Annem; adeta ev arkadaşı gibi geçirdiğimiz 25 yıl süresince her şeyi paylaşabildiğim tek dostum oldu. 84 yaşında demans teşhisi konulduğunda artık sadece eski günlerini hatırlıyor ve daha yeni yaşamışçasına anlatıyordu. Ben de onu, hatırlayabildiği, ünlü ve mutlu olduğu o yıllara geri götürmek istedim. Bunun için seçtiğim fotoğraflardaki giysilerini yeniden diktirdim, aksesuarları arayıp topladım. Bir gün giysi provası yapılırken şöyle dedi: "Kezban'ım baksana bunca yıl vücudum hiç değişmemiş, hala eski elbiselerime sığabiliyorum." O anki mutluluğu bile buna değerdi. Tek üzüntüm bu sergiyi göremeyecek olması
Önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğiniz yeni projeler var mı?
Şu anda aklımda sadece sergimi tam istediğim gibi, aksamadan gerçekleştirmek var. Ardından da yollara düşmek ve gezmek istiyorum.