Mete Gazoz, 17 yaşındayken katıldığı Rio 2016 Olimpiyat Oyunları'ndan sonra "Daha çok çalışıp 2020'de Tokyo'dan altın madalya ile döneceğim" mesajını paylaşmıştı. Milli okçu sözünü tuttu ve klasik yay bireyselde altın madalya kazanarak tarihi bir başarıya imza attı. Türk spor tarihinin en eski branşlarından biri olan okçuluğu Türkiye'de tekrar konuşulur hale getirmeyi kendine görev edinen Mete Gazoz, Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları'ndaki başarısıyla hedefine ulaştı. Genç sporcuyla hayallerini ve çok daha fazlasını konuştuk.
Tarif etmek çok zor aslında, ne desem yetersiz kalacak gibi hissediyorum. 17 yaşında tüm ülkeye bir söz vermiştim, Beş sene sonra verdiğim sözü tutmanın mutluluğunu yaşıyorum. Üç yaşında çıktığım bir yolculuk, kendimi bildim bileli kurduğum bir hayal. Emeklerimin ve fedakarlığımın karşılığını alacağımdan hiçbir zaman şüphe duymadım. Daha da önemlisi beni tanıyan kimse şüphe duymadı. Bir sporcu kariyerinin en büyük sınavına çıkarken başka ne ister ki? Madalyayı alacağıma inanan öyle çok insan vardı ki... Bu da en az madalya kazanmak kadar değerli benim için.
Dünya şampiyonluklarım, rekorlarım var ama bu çok başka bir duygu. Olimpiyatlarda altın madalya kazanınca ben dünyanın en iyi okçusuyum hissiyatından daha çok benim ülke okçuluk ülkesi gibi bir şey haykırıyorsunuz. Umarım nice branşlarda benzer başarılar elde ederiz, çünkü ülkemiz birçok spor branşı için bir cennet. Biz istedikten sonra her branşın ülkesi olabiliriz.
Okçuluk, Türk spor tarihinin en eski branşlarından biri olmasına rağmen günümüzde hak ettiği değere sahip değil. Ben bu branşı Türkiye'de tekrar konuşulur hale getirmeyi kendime görev edindim ve aldığım bu başarıyla hedefime ulaştığıma inanıyorum. Kişisel olarak benim ilgi görmemden ziyade branşın ilgi görmesi önemli. Üç-dört gündür İstanbul'dayım ve insanların gelip sevgilerini iletmesi, küçük çocukların gelip fotoğraf çektirmesi, "İleride biz de olimpiyat şampiyonu olacağız" demeleri çok hoşuma gidiyor. Bu ülkemiz açısından bir kazanç.
Okçulukta duruşun, kuvveti geriye doğru iletebilmenin çok büyük önemi var. Bu sebeple sırt kaslarımın gelişmesi için babamın yönlendirmesiyle ilk önce yüzme kursuna gittim. Okçulukta en önemli kriterlerden biri olan el koordinasyonumun gelişimi için basketbol kursuna devam ettim, ardından da bakmak ve görmenin farkını ayırabilmek için de resim dersleri aldım. Beynimin hem sağ hem de sol bölgesini aynı anda geliştirebilmek için piyano dersleri de aldım. Benim için en zorlayıcı olanın piyano çalmak olduğunu söyleyebilirim. Fakat her birini severek yaptım, çünkü hayallerime ulaşmama katkı sağlayacağına inanıyordum. Zaten bana inanmadığım bir şeyi asla yaptıramazsınız.
Gerçekten çok yoğun bir çalışma ve yarışma takvimimiz var. İnsanlar okçuluk antrenmanlarını yalnızca atışlardan ibaret zannediyor; bu bir yanılgı. Günde yaklaşık 400 ok atıyorum. Fakat bunun dışında sekiz saatlik, fiziki çalışmalar, kondisyon ve mental antrenmanlar olmak üzere birçok program uyguluyoruz. Programımın çoğu Antalya'da milli takım kampı ile beraber geçse de, İstanbul'da olduğum dönemde de bireysel olarak kulübümde çalışmalara devam ederek turnuvalar için hazırlık yapıyorum.
22 yaşındasın; yaşıtlarının birçoğu yaz tatili yaparken sen antrenmanlara devam ediyorsun. Zorlandığın anlar oluyor mu? Kendini nasıl motive ediyorsun?
Elbette bu düzeydeki her sporcunun yaptığı fedakarlıkları ben de yaptım; ailemden aylarca uzak kaldım, hayatımın çok büyük bir kısmını antrenman yaparak geçirdim. Öte yandan birçok insanın hayalini kurduğu şeyleri de yaşadım; dünyanın birçok ülkesini ziyaret etme ve oradaki kültürleri, insanları tanıma fırsatım oldu. Çok genç yaşlarda tarihi başarılar kazandım, milyonlarca insanın sevgi ve saygısını kazandım. Benden sonraki nesillere ilham verdim, cesaretlendirdim. Ve bu yolun tamamını gülümseyerek yürüdüm.
Ben sadece kendime odaklanıyorum. Kendime güveniyorum, yaptığım işten zevk alıyorum. O an orada olmaktan keyif alıyorum, kendimi şanslı hissediyorum. Bu kadar rahat olmam da rakiplerimi daha çok strese sokuyor. Bence oldukça basit bir formül.
Her zaman kendime güveniyorum ve yaptığım işten zevk alıyorum. Elbette tüm hayatınızı adadığınız bir alanda bir maç kaybettiğiniz zaman bu sizi olumsuz etkiliyebiliyor, direncinizi kırabiliyor fakat uzun süre profesyonel olarak spor yapan insanlar bilir ki yenilgiler aslında sizi başarıya taşıyacak deneyimlerin birikimi. Fakat yenilgilere takılı kalıp, olumsuz düşüncerin performansınızın ve hayallerinizin önüne geçmesine izin vermemelisiniz. Uzun süredir bu sporu yapan biri olarak yaşadıklarım beni olgunlaştırdı. Yarışma kaybettiğimde bu hatıralarımdan faydalanıp tekrar kendimde güç bulabiliyorum.
Bir çocuğunun ebeveynlerinin sporcu olması aslında büyük bir avantaj. Ancak profesyonel bir sporcu ya da antrenör bu işin gerçekten sevilmeden yapılmayacağını bilir. Babam da bende o enerjiyi, tutkuyu görmese yetenekli bile olsam asla ısrarcı olmazdı. Elbette babam kadar annemin de bu yolda bana desteği çok büyük. Babam daha sportif açıdan kendimi geliştirmeme odaklanırken, annem de kişisel gelişimimde bana destek oldu. Kardeşimin de desteği var elbette, onunla oklarımızı alıp çok kapışmışlığımız var. Her şey bir yana bir sporcuya en çok söylenen şey "Ne kadar mutlu bir çocuk!" ise bunda ailesinin payı olmaz olur mu?
Takım arkadaşım Yasemin Ece Anagöz ve ben onun elinde büyüdük diyebilirim. Elde ettiğimiz tüm başarılarda, kazandığımız madalyalarda, kırdığımız rekorlarda ve Türk okçuluğunun dünyada bu noktaya gelmesinde Göktuğ Hoca'nın çok büyük bir payı var. 14 yaşında Milli Takım'a seçildiğimiz ilk günden beri bize yeterlilik, bağımsızlık, özgüven, disiplin ve takım ruhu kazandırmak için var gücüyle çalıştı. Biz ailemizden çok onu görerek büyüdük; bize antrenör, baba, abi, dost her şey oldu. Birlikte hayal kurduk, birlikte gerçekleştirdik. Kendisine ne kadar teşekkür etsem az, hayallerimi onun desteği ve emekleri olmadan gerçekleştiremezdim. Tabii bunun yanında dört yıldır birlikte çalıştığım bir kariyer yönetim ekibim var. 17 yaşındaydım birlikte çalışmaya başladığımızda. Benim bir bakışımdan ne hissettiğimi, neler düşündüğümü, mutlu mu mutsuz mu olduğumu anlayan bir ekip. Tüm iletişimimi, markamı, projelerimi onlar yönetiyorlar. Yedi gün 24 saat iletişim halindeyiz. Ben sadece sahaya odaklanıyorum; onun dışındaki tüm konularla ekibim ilgileniyor.
Genellikle sabah 8:00'de, bazen daha erken, antrenmana gidiyoruz. Sonrasında kahvaltı ediyoruz ve biraz dinlenip tekrar antrenman yapıyoruz. 12:30'a doğru öğlen yemeği yiyip saat 15:00'e kadar odalarımızda dinleniyoruz. Saat 15:30'dan sonra koşu ve fitness antrenmanı yaparak günü kapatıyoruz.
Oyunlarda favorilerim League of Legends ve Metin2. Açıkçası dizi çok takip etmiyorum. En son Sunay Akın'ın "Şiirli Yastık" kitabını okudum.
Takipçilerim en çok benimle ilgili özel, daha manevi anlamı olan şeyleri merak ediyor.
Elbette yaptığım spor için konsantrasyon olmazsa olmaz. Fakat maçlarım esnasında ne kadar konsantre olduğuma gerçekten şaşırırsınız. Benim için ok atarken, yayımı çekerken dünya duruyor adeta.
Sırada hangi mücadeleler var?
Eylül ayının ortalarında Dünya Kupası, sonrasında Avrupa Şampiyonası ve tabii ki 2024 Paris Olimpiyat Oyunları.
Kendimi beşinci olimpiyatına gitmiş ve elinde en az üç altın madalyası olan bir sporcu olarak görüyorum.