Festivale yolladığı teşekkür konuşmasında "Güzel ve cesur annemi kaybettik. Şoktayım ve ailemin yanına gitmem gerekiyor. Kalbim çok kırık. Ama bu ödül annem için" diyen Nicole Kidman ile bir kez daha hayatın "bir düğün bir cenaze" tadında olduğunu hatırlarken, onun bir sanatçıdan öte bir hikaye anlatıcı olduğu fikrine daha sıkı sarılıyoruz. Evet hayatın keskinleştiği anlar var; ödülünü almak için hazırlanırken anneni kaybetmek gibi. Hayatın bize göstermeyi beklediği onlarca yüzü var ve Nicole Kidman "Babygirl" filmindeki performansı, Schiaparelli elbisesi ve 57 yaşında sahip olduğu müthiş fiziğinin başrolündeki incecik beli ile damgasını vurduğu 81. Venedik Film Festivali'nden, ödülünü fiziksel olarak alamadan döndüğünde de yaşadığı şey buydu; tırnak içinde hayat! Aslında bu, insana net görüş kazandıran anlardan birini de Oscar töreninde yaşamıştı Kidman. Hayatın iki yüzü olduğunu belki kendi de ilk o zaman fark etmişti ve bize de bildirmişti.
2003 yılında Virginia Woolf'un "Hours" kitabının uyarlaması ile Oscar'ı kazandığı gün, başarılı bir kariyerin zirvesindeydi belki ama 11 yıllık evliliğinin yakın zamanda bitmiş ve özel hayatının kötü gidiyor olması dolayısıyla, mutluluğunu tam anlamıyla yaşayamamıştı. Ve o gece verilen büyük parti yerine yalnız başına uyumaya gittiğini söylemişti... Yalnız, mutsuz ama Oscarlı! Siz Kidman'ın hikayesini melankolik olarak başlattığımıza bakmayın aslında, Oscar'a doğru yükselen başarı hikayesini, Tom Cruise ile olan 11 yıllık evliliğini, giydiği Schiaparelli elbisesi ile modayı sanata dönüştürme zarafetini ve elbette Virginia Woolf'un feminist çizgisinin izinde "kendi çiçeklerini kendi alan kadınlar"dan biri olduğunu hatırlamaktı işin özeti. Ne de olsa dünyanın en ilham alınası ve en güçlü kadınlarından biri karşımızdaki. Her ne kadar onun derdi rol model olmak değil "insan olma sanatı"na katkıda bulunmak olsa da... Güçlü diyoruz; çünkü gücün, öncelikle insanı o güce ve başarıya taşıyan isimlere teşekkür etmeyi bilmekten geldiğinin farkındayız.
2024 yazının başında AFI (American Film Institute) Yaşam Boyu Başarı Ödülü aldı biliyorsunuz Nicole Kidman. Yaptığı konuşmada önce kendisine ödülü takdim eden Merly Streep'e "Seni seviyorum, sen benim yolumu aydınlatan rehberimsin; bu ödülü senden almak benim için çok başka çünkü sen benim için çok özelsin, tüm ailem de bunu bilir ve bendeki sana kimse dokunamaz" şeklinde saygı ve sevgi dolu bir konuşma yaptıktan sonra çalıştığı tüm yönetmenleri ve birlikte çalıştığı isimleri uzun bir liste halinde tek tek sayarak onlara teşekkür etti. Ardından da ailesine, kız kardeşiyle ikisine çocukluklarından itibaren "kendi gibi olma" özgürlüğü tanıdıkları için; 18 yıllık eşi Keith Urban'a ise "aşk"ın ve sevginin yaratabildikleri adına teşekkürlerini iletti. Bu konuşma Kidman'a dair pek çok detayı gözümüzde daha iyi canlandırdı. Aileye, sevgiline teşekkür etmek gelenektendir diyerek bir kenara koyuyoruz ama tek tek çalıştığı isimleri saymasıydı Nicole'ü bugün Nicole yapan belli ki! Oyunculuğuyla limitleri zorlarken, hayat hikayesiyle de sınırların ötesinde "standart" bir role bürünüyor. Standarttan kasıt, her şeyin olması gerektiği gibi olduğu bir aileye doğmak ve her şeyin olması gerektiği minvalde yürümesi. Büyük aile travmaları, "keşke"ler ve pişmanlıklar yok. Kidman'ı bugün sadece "İyi bir aktris denilince aklınıza gelen ilk isimler kimler?" listesinde saymak büyük bir haksızlık olur; o, kariyerinin ötesinde yaptıklarıyla varoluş amacına da anlam katıyor özünde. Onun tüm özelliklerinin kesişim noktasında insanları bir araya getiriyor olması, "birleştirici" gücü yatıyor. 2017 yılı Cannes Film Festivali'ne dönelim mesela. Kidman, her 18 ayda bir, kadın yönetmenle çalışacağını söylemişti. Ve şimdi Kidman, Sofia Coppola,Jane Campion, Andrea Arnold, Karyn Kusama ve Kim Gehrig'i yoldaşları olarak gördüğünü söylüyor. Bir insanı tanımak için söylediklerine değil yaptıklarına bakmak gerekiyor. Kadın davalarını desteklemek için milyonlar toplamak, yardım derneklerine yüklü miktarda para bağışlamak ya da pandemide yaptığı gibi durumdan olumsuz etkilenen sinema salonlarına seyirci çekmek için AMC'nin dev reklam kampanyasında rol almak... Bu arada o kısacık reklam filminin Eylül 2021'de yayınlandığı andan itibaren büyük ilgi gördüğünü ve nihayetinde Sotheby's'in, bir süre önce kampanyada giydiği ince çizgili Michael Kors takımı açık artırmayla 9,525 dolara sattığını da dipnot düşelim. Zarafetin başarıyla bir ilgisi yok gibi görünse de, dünya hala Nicole gibi zarif ve duyarlı insanların hatırına dönüyor olabilir mi? Özellikle de kadınlar ile yaratmış olduğu çember onun için gerçekten özel ve anlamlı; "Kız kardeşimle, kızlarımla, yeğenlerimle, teyzelerimle çok yakın bir ilişkim var. Onların bakış açılarını duymak hoşuma gidiyor. Kadınlarla birlikte olmak benim için çok güçlü bir koruma alanı."
Avustralyalı olduğunu her fırsatta dile getirerek bununla gurur duyan Kidman, Hawaii doğumlu olarak Sydney'in kuzey kıyısında büyümüş. Üzerindeki Avustralyalı gömleğini ise hiç çıkarmadı; bunu her fırsatta dile getirmekten de çekinmiyor. Aldığı "Ömür boyu yaşam ödülü" de ilk kez bir Avustralyalıya verildi. Hollywood kariyeri boyunca köklerini bastırarak konuştuğu zamanlara çok rastladık. Gerçek bir peri kızı masalı kahramanı olarak ilk çıktığı yıllarını hatırlıyor musunuz? Hollywood'da kızıl saçlarıyla, upuzun boyu, mavi gözleri ve beyaz teniyle oyunculuğun en yakıştığı isimlerden biriydi... Kariyerinin başlamasının üzerinden 40 yılı aşkın zaman geçmiş... Ve bugün artık yapımcı olarak da karşımızda. Hollywood'da 50 yaşını aşan ve hala üreten kadın sayısı parmakla gösterilecek kadar azken Nicole Kidman başarıdan başarıya koşuyor. Zaten bir dönem 40 yaşını aşan kadınların sektörde iş yapamıyor olması üzerine açıklamalarıyla gündeme gelmişti ama kendisi çok net olarak bu çizgiyi aşmayı başardı. Belki de yapımcı kimliği kazanması da bu fikrin yan etkisi olarak tezahür etti. 2010 yılında kurduğu Blossom Film yapım şirketi ve yapımcı kimliği ile pek çok dizi ve filme imza atması, yaratmaya farklı açıdan da devam etme çabası, hem üretkenlikten hem de sektöre karşı güzel bir B planı oluyor elbette... "Expat" ve "Holland, Michigan"ın ardından şu sıralar gündemde olan "The Perfect Couple"ın prodüksiyonuyla uğraşması, onun kişilik kodlarına işlemiş özellikleri belli ki! Konu yaş olduğunda geçtiğimiz günlerde bir röportajında Taylor Swift'in 33 yaşında ve yükselişin zirvesinde olmasına değinirken, kendisinin sesinin de büyüsüne kapıldığımız "Moulin Rouge" filmini 33 yaşında çektiğini ve 33'ün aslında "başladığın yaş" olduğunu söylemesi de yaş ilerledikçe hayat başlıyor mesajıydı bir nevi.
Kidman elbette hep hayranlıkla izlenmedi, beğeneni kadar beğenmeyeni ve spekülatif söylemlerle itham edildiği de oldu. Tom Cruise ile evlat edindiği iki çocuğu ile görüşmüyor olmasından Keith Urban'dan olan çocuğunun taşıyıcı anneden olmasına kadar anneliği, dergi kapaklarında yer aldığı zaman uygulanan photoshop'lardan yaptırdığı estetiklerin aşırı olmasına kadar fiziği ya da rol aldığı filmlerde canlandırdığı karakterleri tartışma konusu olmayı başardı. Ödülü almış olmasına rağmen "Babygirl" filmi de eleştiri oklarından nasibini aldı. Ne de olsa ne kadar göz önündeysen insanlar o kadar yorum yapma hakkı görüyor kendinde. Oysa Kidman "Geride ne bırakıyorsunuz?" diye sorarak yaşayanlardan. Dünyada bir fark yaratmaya çalışanlardan. Hayatta bir amacı olması gerektiğine inananlardan. Gezegen için savaşanlardan... En önemlisi de her adımıyla insanları birleştirme çabasını koruyanlardan. İnsan olmanın ne demek olduğunu sanatsal olarak keşfetmekle uğraşanlardan... Nice ödül dolu, mutlu günlere Nicole Kidman!
Fotoğraflar: Getty Images Türkiye, Shutterstock