Geçtiğimiz günlerde sanat dünyasına yeni bir galeri katıldı. Gökşen Buğra'nın kurucusu olduğu Galeri Bosfor, adının anlamına yakışır bir lokasyonda Karaköy Juma Art'ta sanat dünyasına soluk getirmeye hazırlanıyor. Buğra, galerinin çizgisini "Önceliği özgün sanat eserleri göstermek olan ve küratoryal sergilerle her dem yeni karşılaşmalara olanak tanıyan bir galeri" sözleriyle ifade ediyor ve ekliyor: "Ticari değil entelektüel bir zemin üzerinde işleyecek bir galeri" İstanbul'un en genç çağdaş sanat galerisi Bosfor'u, Buğra'dan dinlediğimiz keyifli sohbetimize davetlisiniz.
Sanat dünyasındaki pek çok işinizden sonra şimdi kendi galeriniz ile karşımızdasınız. Bosfor'un yola çıkış hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Kültür sanat alanının farklı dallarında 20 yıllık bir deneyimim var. Bosfor, bu deneyimin çiçek açacağı, gelişeceği ve yayılacağı bir alan olacak. Her sektörde duayenler ve onların zaman içinde ortaklaşa kurduğu bir zemin var ama yeni nefeslerin eklenmesi de şart. Dünya süratle değişiyor ve aktörler de yenileniyor. Sanat, yaratıcı bir sektör olarak daha akışkan, hareketli. Bence sanat dünyasında da bir yenilenme başladı. Şimdi bazı çarkları alışılageldiği gibi çevirmek yerine; yerinden oynatacak, çehresini değiştirecek bir nesil, taze bir enerjiyle işe koyuluyor. Bosfor'u böyle bir ruhla, perspektifle kurdum. Kendimi yenilerken, yaptığım işi hakkıyla, en iyi şekilde yaparken sektörü de yeniden biçimleyecek bir coşkunun ihtiyacını görüyorum.
Bosfor'u diğer galerilerden bir adım öne çıkartacak unsurlar neler?
Bosfor'un kurucusu, edebiyat mezunu; sanat teorisini ve sanat tarihini iyi biliyor; hem editör hem de küratör. Yani ticari değil entelektüel bir zemin üzerinde işleyecek bir galeri. Değerli eserler gösterecek, onların çevresinde bir değer üretecek ve bunun yayılmasını sağlayacak. Galerinin bir prestij alanı değil bir paylaşım alanı olması, heyecanla yeni karşılaşmalara ev sahipliği yapması, kolektif bir ruh barındırması benim için önemli. Mekanın bunu yaratabilecek bir ruh yüklendiğine inanıyorum.
Bosfor isminin özel bir hikayesi var mı? Neden bu ismi tercih ettiniz?
Bosfor, İstanbul'a, Boğaz'a referans veriyor. İsim koymak çok belirleyici ve zor bir iş. Galerinin isminin anlam yüklü olmasını istemedim. Kendiliğinden değerli bir isim değil daha jenerik bir isim olsun, anlamını zamanla kazansın istedim. Galeride gerçekleşen sergiler, etkinlikler, ziyaretçisi, mekanın havası zaman içinde Bosfor'a hak ettiği anlamı yükleyecek.
İstanbul gibi pek çok dinamiği içinde barındıran bir şehirde galerilere ve güncel sanata olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu açıdan galeriniz ile sanat dünyasında hangi boşluğu doldurmayı hedefliyorsunuz? Her şeyin, nesnelerin, insanların, mekanların giderek aynılaştığı bir benzerler evreninde sanatın yeri iyice belirginleşiyor. Ben İstanbul'daki sanat izleyicisinin giderek daha bilinçli olduğunu, sergileri çok sıkı takip ettiklerini, sanatçıların üsluplarını, işlerini dikkatle incelediklerini görüyorum. Bir trend dahi olsa müzeler, fuarlar için kuyruklar görüyoruz. Bosfor'un sıcak ve samimi bir alan olmasını hedefliyorum; izleyicinin rahat ettiği, kolay ulaşımı olan, bilginin paylaşıldığı bir yer olmalı galeri.
Bosfor'un çizgisini nasıl tarif edersiniz? Galerinin bünyesindeki sanatçıları sizden dinleyebilir miyiz?
Bosfor, önceliği özgün sanat eserleri göstermek olan ve küratöryel sergilerle her dem yeni karşılaşmalara olanak tanıyan bir galeri. Bosfor'da uzun yıllardır birlikte çalıştığım sanatçıları temsil ediyorum: Burcu Erden, Ahmet Çerkez, Olgu Ülkenciler, Erman Özbaşaran, Ilgın Seymen ve Mithat Şen. Yeni çalışmaya başladığım sanatçılardan biri Yasha Butler. Hepsinin ortak yönü, hikayeyi değil plastik kaygıları öncelikli buluyor olmaları; özgün işler üretiyorlar. Kendilerine has üsluplarını seneler içinde dönüştürmüş olmaları ve işlerine disiplinle, ahlakla sarılmaları, benim için çok önemli.
Bosfor olarak sanatçılarla nasıl bir ilişki içinde olmayı planlıyorsunuz?
Galerinin öncelikli ödevi, sanatçıya verdiği servis. Sanatçının dikkatini yoğunlaştırdığı tek konu, kendi işi olmalı. Bu doğrultuda satışı, izleyici ve koleksiyonerle kurulan ilişkiyi, iletişimi yönetmek, prodüksiyonu takip etmek gibi işler, galerinin büyük bir titizlikle ele alması gereken konular. Bizim şahsi ilişkimiz ise her zaman anlayış ve açıklık üzerine kurulu.
Sanatçı ile koleksiyoneri buluşturmada galeri olarak nasıl bir rol üstleneceksiniz?
Temel ödevlerimizden biri bu zaten. Bunun alışılageldik yöntemleri var; sergi açmak ve davet vermek gibi... Bosfor, koleksiyonerin sanatçıları ve yaratıcı bir çevreyi tanıdığı, öğrendiği, geliştiği bir entelektüel atmosfer yaratacak. Sanatçı ile onu takip edenler arasındaki bağları güçlendirecek ve bunu zorlama çabalarla değil kendiliğinden mekanın ruhu ile sağlayacak.
Birçok sergiye küratörlük yaptınız. Peki Bosfor'da küratöryel sergiler olacak mı?
Bosfor, seriler halinde geliştirdiğim küratöryel projelerle sanat tarihine kalıcı belgeler bırakacak. Hem sergi çerçevesinde geliştirdiğim yayınlar hem de mekanın hafızası ile bu karşılaşmaların herkesin zihninde izler bırakmasını istiyorum. Hatırlanacak, katkı sağlayacak, uzun soluklu bir sergi programı kuruyoruz.
Açılış serginiz "Dağ"dan biraz bahsedebilir misiniz?
Açılış sergisi olarak "dağ" temasını seçmek, bilinçli bir karardı. Bu güçlü imgeye yeniden bakmaya davet ederken, sanat eserinin ve sanatçının taşıyıcı kolon olduğu bir galeri sistemi üzerine kurulduğunun altını çizmek istedim. "Dağ", süratle göz önünde canlandırılabilen dev kütlesi, sağlam, sert, aşınmaz imajıyla insan-doğa ilişkisindeki başat formlardan biri. Yeryüzünün büyük ölçekli rölyefi, kara parçalarının dörtte biri ve dünyanın taşıyıcı kolonları olan dağlar, hava akımını ayarlaması, faunası ile bir hava filtresi oluşturması, şiddetli kasırgaları ve sarsıntıları önleyerek yeryüzüne bir denge vermesi bakımından gördüğümüzden ötede işlevlere sahip. Son derece alışılagelmiş bir varlığa, yeniden ve daha dikkatle bakmak için bir işaret etme bu sergi. Soyutlamanın, yorumlamanın çeşitliliğini gösterirken işleri tek tek görebilmek ve birbiriyle ilişkilendirebilmek için sakin bir yerleştirme ile sunuldu. Galerinin temsil ettiği ve ileride solo sergilerini görebileceğimiz sanatçıların eserlerine yer verdim.
2022 yılında sergi planlarınızda neler var?
Sezonun ilk sergisi eylül-ekim ayında yapacağımız "Sonsuz Mekanın Peşinde" isimli grup sergisi. Turgut Cansever anısına yapmayı planladığım bir sergi bu. Sonrasında programda temsil ettiğim sanatçıların solo sergileri olacak.
Uluslararası arenada galeri olarak yer almayı düşünüyor musunuz?
Bosfor'un önceliği, İstanbul'da ayaklarını sağlam basmak; zamanın ruhunu ve buraya dair olanı keşfetmek, ortaya çıkarmak. Elbette kendi özgün sesini yakaladığında, uluslararası sanat ortamlarında da varlık gösterecek.
Size göre günümüz sanat dünyasını hangi kavramlar besliyor?
Bir kere gerçekten lime lime edilmiş, bıktığımız kavramlar var. Aslında bunlar birtakım kültür politikalarının uzantısı. Aynı kavramları belirleyici trendler üzerinden haberler, reklamlar ve gündelik hayatta da izlemek mümkün. Sanat dünyasının kendini trend olandan ayırt etmesi zorunlu. Özgün olan esastır; form olarak da teknik olarak da kavram olarak da özgün olmak ya da en azından özgün bir bakış getirmek zorunlu. Soruya geri dönersem; hakim olan, sanat dünyasını besleyen kavramlar değil, trend olan ve aynılaştıran kavramlar. Ancak yeni bir yol öneren ya da eski bir yola yeni bir yorum ekleyen, günümüzün ötesinde kalır.
Günden güne dijitalleşen sanat dünyasında sizce galeriler ne gibi temeller üzerine inşa edilmeli? Siz bu konuda ne gibi adımlar atmayı planlıyorsunuz?
Galeri, kendini çağına göre yenilemeli elbette ama koşa koşa bir cepheden diğerine değişmek için de zorlama bir çabası olmamalı. Dijital olan diğer medyumları kovmuyor. Her birinin gerekliliği ve üretimi sürüyor dönüşerek. Galeri, özellikle iletişim-etkileşim dilini taze tutmalı; izleyiciyle bağını kuvvetlendirmeli.
Bosfor'a dair hayalleriniz neler?
Yıllar içinde bazı mesleki deformasyonlar, hayal kurmanın önüne geçiyor. Sanki minimal adımlarla, gerçekçi bakışla ilerlemek daha doğruymuş gibi... Senin bu güzel sorun, benim de kendime sık sık sorduğum bir soru. Ezber bozan bir galeri hayal ediyorum; hedefleri, çizgileri olan ama akış içinde hayata uyum sağlayabilen, esneyebilen... Tıpkı bir sanatçının atölyesinde olduğu gibi araştıran, inşa eden, ahlaki sorumluluğu üstlenen... Değişimi, dönüşümü, öz eleştiriyi içersin, kimi zaman sapmaları ve hataları bile yeni kapılar açabilecek bir sistemi olsun.