"Müteşekkirim" diyor Ahu Yağtu. 14 yaşında oldukça cesur seçimler yaparak, hayata ve çalışmaya çok erken yaşta başlayarak hızlıca büyümesine... Yaşattığı deneyimler sayesinde tecrübe kazandıran, alışılagelmişin dışında yaşadığı serüvene... Ve kimliğini şekillendiren seçimlerinin ve tecrübelerinin yarattığı hayatına... Kafamızdaki standart ünlü resmine Mondrian çizgileri taşıyan, aurasına adeta klasik müziğin fon yaptığı bir dünyadan sesleniyor sanki bize... Çalışkan, disiplinli ve çok "cool"! Güzel, başarılı ve "aşırı" model! Ahu Yağtu farklı tarzı, yarattığı özgün ünlü konsepti ve vintage tutkusuyla yıllardır "uniq" bir tavır sergiliyor. Şu sıralar ise bir dönüşüm sürecinden geçtiğini söylüyor: "Kendime itiraflarımı sakınmadan, yüzleşerek ve kabul ederek yaşıyorum bu süreci." Yakında yeni heyecanı "Kardelenler" dizisi ile karşımıza çıkacak olan Ahu, söz konusu canlandırdığı karakterler olduğunda ise "Kötü karakter canlandırmak bir oyuncu için gerçekten çok keyifli bir deneyim. Oyun parkına gitmişsin de bütün oyuncaklara binme şansını yakalamışsın gibi" diyerek oyunculukta onu heyecanlandıran noktayı işaret ediyor bize.
Cool tavrınızla, hayata yaklaşımınızla, vizyonunuzla ünlüler dünyasında sizi ayrı bir yerde konumladık daima. Biz size özgün bir çerçeveden bakarken siz bu ünlü olma meselesine ilk günlerden itibaren nasıl bir pencereden baktınız?
Teşekkür ederim. Ünlü olmayı bir mesele olarak görmemekle başladım diyebilirim. Hayatta pek çok kimliğimiz oluyor. Ekleye ekleye yaşıyorum. Her kimliğin kattığı şey ayrı. Ahu Yağtu kimliği de Ahu'dan oldukça farklı bir kimlik. Sadece isim olmaktan bahsedemeyiz bu anlamda. Daha profesyonel bir yerden bakıyorum o kimlikteyken. Farklı bir sorumluluk. Sonuçta herkes işini yapmaya çalışıyor öyle değil mi?
Hayat biraz da şans, kader ve cesaretin kesişim noktasının bir yansıması... Peki sizin bugünkü Ahu olmanıza yön veren, sizi bu noktaya taşıyan kırılma noktaları ya da dönüm noktaları neydi sizce? Sizin maceranıza başlangıç oluşturan ne oldu?
Kader kısmına çok katılamayacağım ama şans ve cesarette hemfikirim. Hayat planımızı kendimizin oluşturduğuna inanlardanım. Bu anlamda 14 yaşımda oldukça cesur seçimler yaparak, hayata ve çalışmaya çok erken yaşta başlayarak, insanı bir anda hızlıca büyüten ve olgunlaştıran, yaşattığı deneyimler sayesinde tecrübe kazandıran, alışılagelmiş ergenlik modellerinden bağımsız, bizim kültürümüzle çok da bağdaşmayan bir serüven yaşadım. Bu tecrübeler oluşturduğum kimlikleri şekillendirmemde önemli roller oynadı elbette... O zamanki seçimlerim karar mekanizması, sınır koyma, özgüven, kişisel gelişim ve farkındalık anlamında bana çok yardımcı oldu. Müteşekkirim.
Yurt dışında şu sıralar çok iyi modeller ön plana çıkarken Türkiye'de modellik mesleği popülerliğini kaybetti gibi görünüyor. Ve model dediğimizde akla ilk gelen isimler siz ve sizin jenerasyondaki başarılı birkaç kişi oluyor. Modellik özelinde değişen bu duruma yorumunuz nedir? Tekrar bu mesleğin eski değerini kazanması mümkün mü sizce?
Ben modellik yapmaya 1993 senesinde başladım. Dolayısıyla birbirinden farklı dönemleri yaşama şansım oldu. 90'ların tadını çıkarmış, hakkını da vermiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki o zamanki akımların hiçbirini o haliyle ne müzikte ne sanatta ne de diğer mesleki veya dünyevi konularda tekrar yaşayamayacağız. Zaten şimdiki algı buna müsaade edebilecek bir anlayışta değil, çok farklı. Yakın dönemin tekstil ve moda sektörüyle doğru orantılı olarak modellik/mankenlik de çöküş döneminden nasibini almış oldu maalesef. Buradaki Fashion Week'lerin ekonomik olarak yeterince desteklenmemesi, büyük markaların sezonluk defilelerini gerçekleştirmemeleri, Türk modellerin kaşelerinin yarısına yurt dışından gelen modellerin tercih edilmesi, mesleğe epey bir darbe vurmuş oldu. Ne yazık ki bu noktadan sonra toparlaması çok zor. Peki ne yaptı bu insanlar? Kimi yurt dışında şansını denedi, kimimiz oyuncu oldu, kimi de influencerlık yaparak hayatına devam ediyor.
Moda haftalarında çok başarılı isimler öne çıkıyor. Sizin son yıllarda en beğendiğiniz modeller arasında kimler var?
90'ların ikonik isimlerinin üstüne kimse çıkamıyor, maalesef kalıcı da olamıyor pek. Elbette son zamanlarda beğendiğim takip ettiğim isimler var fakat ben oyumu her zaman Christy Turlington, Naomi Campbell, Kate Moss'tan yana kullanacağım.
Modaya, trendlere ve bu sektöre olan yaklaşımınız zaman içinde değişti mi?
Muhakkak değişti. Benim de yıllar içinde stilim, kendime bakış açım ve ifade biçimimde şekillenmeler oldu. Bu anlamda eskiye nazaran çok daha az tüketim, konfor ve rahatlık, ayrıca vazgeçilmezlerim arasında geçmişten gelen zamansız parçalar hayatımda daha çok yer almaya başladı.
Günümüzde sürdürülebilirlik yaklaşımına paralel vintage ve ikinci el ürünler de öne çıkıyor. Biz sizi oldum olası vintage mağazanız ve vintage'a olan merakınızla biliyoruz. Bu ilgi alanı, geçmişten günümüze hayatınıza nasıl bakış açıları kattı peki?
2006'da kurduğum markayla bizim kültürümüze vintage ve sürdürebilirlik akımını tanıtıp anlatmaya çalıştım. Benden ilham alanlar, takip edenler ve yaptığımın aynısını yapmak isteyenler oldu. Bu konu bir kültür ve tutku konusudur. Ben ne yazık ki 10 yılın sonunda, dizi projelerinden kaynaklı bu işe olması gerektiği kadar vakit ayıramadığım için devam edemedim. Bizim ülkemizde bu akımlar ikinci el marka konseptiyle çok karıştırılıyor, oysaki bambaşka konular. Vintage ürünlerin kıymeti, bulunmasının ve korunmasının zahmeti çok fazla idrak edilemiyor. Dolayısıyla sürdürebilirlik ikinci el ürünlerle oluyor gibi bir sanrı var. O yüzden ben de hep şunu vurgulamak istiyorum, kullandığınız ürünlerden kıymetli ve zamansız olanları muhakkak saklayın, değerleneceği gün elbette gelecektir.
Ünlüler de sık sık geçmiş yılların koleksiyonlarından parçalarla ödül törenlerinde karşımıza çıkıyorlar. Son olarak Nicole Kidman, Jean Paul Gaultier'nin 2014 yılına ait kadife bir parçasını giydi mesela. Sizin şansınız olsa; geçmiş yıllara ait, aklınızda kalan, belki ikonik olan, özel bir günde giymek isteyeceğiniz parça hangisi olurdu?
Thierry Mugler'in herhangi bir parçası olabilirdi... 90'lara ait olması önemli.
Angelina Jolie, "Maria" filmindeki performansının ardından verdiği bir röportajda "Yaş aldıkça daha iyi işlere imza attım" diyor. Oyunculuk konusunda siz nasıl bir yol aldığınızı düşünüyorsunuz?
Kesinlikle! Kendim için de aynı şeyi söyleyebilirim. Benim oyunculuk serüvenim 98'de Şahika Tekand'la başladı, Akademi İstanbul ve New York'taki Stella Adler Studio gibi eğitim kurumlarıyla devam etti. Bu kurslar okullar veya dönemlik workshop'lar insana inanılmaz bir katkı sağlıyor. Ancak işin sağlamasını sadece sahnede ve sette yapabiliyorsunuz. Kilometre taşı ile ilgili bir durum. Ne kadar farklı karakter canlandırabilirseniz, kendinizi ortaya koyabileceğiniz o kadar farklı alan ortaya çıkıyor.
Şu sıralar nasıl bir dönemde, nasıl bir ruh hali içindesiniz?
Bir senelik bir moladan sonra tekrar çalışmaya başladığım için çok mutluyum. İnsan çalışmaya alışkın olunca durduğunda bir şey üretmiyormuş gibi hissedebiliyor. O zaman da hobilere daha fazla zaman ayırabiliyorsunuz ve bu da ruhu besliyor. Etrafımdaki pek çok insanda olduğu gibi ben de bir değişim, dönüşüm süreci içindeyim. Bu bilinçli bir seçim olduğunda o dönemi daha sağlıklı geçiriyorsunuz; maruz kalmadan, eleyerek ve karar vererek. Dengede kalmaya özen gösterdiğim, duruşumu net bir şekilde ifade edebildiğim bir dönemdeyim. Kendime itiraflarımı sakınmadan, yüzleşerek ve kabul ederek yaşıyorum bu süreci.
Yeni bir dizi heyecanınız var. Her yeni dizi her yeni rol ile yeni bir dünyaya dahil olurken, bir oyuncu olarak sizi bir senaryoda en çok neyin etkilediğini söyleyebilirsiniz?
Evet gerçekten çok heyecanlıyım ve bu projede yer almaktan dolayı çok mutluyum. Senaryo okurken öncelikle canlandıracağım karakterin ne yaptığına ve kişisel özelliklerine bakıyorum. Sonra sırasıyla metnin akıcılığına, diğer karakterlerin özelliklerine ve hikayenin çatısının nasıl kurgulandığına dikkat ediyorum. Karakteri ortaya çıkarırken kurulmaya çalışılan dünyayı anlamanın önemli olduğuna inanıyorum. Böylece detayları keşfetme ve karaktere katma şansınız oluyor. Bu projede ön plana çıkan ve beni yakalayan, hikayedeki samimiyet, bazı karakterlerin ters köşe özellikleri ve tabii ki onları canlandıran oyuncu arkadaşlarım oldu.
Bugüne kadar canlandırdığınız roller içinde hangisini daha çok özlüyor ve daha sıcak hislerle anıyorsunuz?
"Paramparça" dizisinde Candan karakterini canlandırmıştım. Kötü bir karakterdi Candan. Kötü karakter canlandırmak bir oyuncu için gerçekten çok keyifli bir deneyim. Oyun parkına gitmişsin de bütün oyuncaklara binme şansını yakalamışsın gibi.
Demi Moore'un "Substance" filmindeki "en iyi versiyona ulaşmak" mesajlı rolü, ardından buna paralel "Golden Globes" törenindeki ödül konuşması, "Asla yeterli olamayacağını bil ama ölçüm çubuğunu bir kenara bırakırsan değerini anlayabilirsin" vurgusu pek çoğumuzu derinden etkilerken; sizin konuya bakış açınız ve kadınlara dair beklentiler üzerine düşünceleriniz neler?
Televizyon ve sinema sektörü için konuşacak olursak kadınlar üzerinde genel bir baskı olduğuna ben de inanıyorum. Genelde estetik kaygıların öne çıktığı bu baskıda çoğu noktada zulüm ediliyor kadınlara. Kadınların her daim genç, bakımlı ve belli bir bedende görünmesi gerektiğine dair süregelen kalıplaşmış bir algı oluşurken erkekler için bu kalıplar yıkılabiliyor. Son derece hakkaniyetsiz bir durum.
"Bir çocukla birlikte bir anne de doğar" derler ya, anne olmakla birlikte hayatınızdaki en büyük dönüşümün ne olduğunu söylemek mümkün? Oğlunuzdan öğrendiğiniz neler var?
Annelik müthiş bir duygu, eşsiz bir kimlik. Bu şansı bana yaşattığı için Kemal'e müteşekkirim. Her zaman sorumluluk sahibi biriydim fakat anne olunca koruyup kollama, plan program yapma, hızlı ve doğru karar verme, hızlı hareket etme konularında oldukça geliştiğimi gözlemliyorum. Oğlumun da bana katkısı çok büyük elbette, ondan sonsuz şey öğreniyorum. Her yaşı farklı bir deneyim.
Kemal kime benziyor daha çok? Arada oyunculuk yaparken izliyoruz ama normalde nasıl bir çocuk? Sanata mı ilgili mesela bilime mi?
Kemal şahsına münhasır bir çocuk, kimselere benzemiyor. Sanatla epey haşır neşir. Resim, müzik dans spor alanlarına ilgisi yüksek.
Onunla nasıl vakit geçirmek, neler yapmak size daha çok keyif veriyor?
Kemal genelde benimle zaten. Birlikteyken en çok sinemaya gitmeyi seviyoruz. Yeni giren filmlerin çoğunu birlikte izliyoruz. Her sene sömestir ve yazın gittiğimiz tatiller de çok keyifli geçiyor.
Birçok kişi, mutluluğun bir tutum ve seçim olduğuna inanıyor. Sizce de mutluluk, yaşadığımız koşullardan bağımsız olarak içsel bir karar mı?
Benim mutluluğum daha çok iç huzurumla doğru orantılı. Onu yakalamak ve bırakmamak çok önemli.
Huzurlu anlar yaratmak adına son dönemde keşfettiğiniz kaçış rotalarınız, inziva duraklarınız var mı?
Yunan Adaları'nı seviyorum. Ada enerjisi bana iyi geliyor.
Aşka dair tecrübeler yıllar içinde değişirken sizin aşka bakış açınızda nasıl farklılıklar oldu? Aşık olunca dönüştüğünüz kadın hala yıllar öncekine benzer semptomlar gösteriyor mu?
Aşk yaşayanlara sormalı bunu.
Sosyal medyada sağlam bir takipçi kitleniz var. Etkileşime girmek isteyen herkese bir ses sağlayan bu platformda gerçekten seve isteye mi varsınız yoksa çağa uyum sağlamaya mı çalışıyorsunuz?
Sosyal medya olarak sadece Instagram'ı kullanıyorum. Seve isteye kendim yönetiyorum. Çağa uyum sağlamak gibi bir derdim yok. Keyif alıyorum oradayken.
Röportaj: Filiz ŞEREF KULU
Fotoğraf: Tamer YILMAZ
Styling: Zilan BÜLBÜL
Saç: İbrahim ZENGİN Jr.
Makyaj: Erkan ULUÇ
Video: Kaan KARAASLAN
Fotoğraf asistanları: Aslı ATAMAN, Oğuz ŞANLI
Styling asistanı: Tuana SOFUOĞLU