Berlin'deki restoranların çoğunda dünyanın dört bir yanından gelen insanları kendine çeken yenilikçi ve oldukça yüksek bir standart bulabilirsiniz. İlkbahar ve yaz aylarında Avrupa'nın sıcak şehirlerine benzer bir kafe kültürüyle karşılaşabileceğiniz Berlin'de, kış ve sonbahar aylarında da çağdaş mekanlardan yerel lezzetlere dek uzanan zengin bir restoran sahnesine rastlayabilirsiniz. Ayrıca Berlin'de Asya mutfağının suşi ve ramenlerinden İtalyan mutfağının pizza ve makarnalarına dek pek çok kültürel yemek ve modern lezzetle karşılaşabilirsiniz. Mevsimselliğin ve özgünlüğün ön plana çıktığı Berlin'in en iyi restoranları sizlerle.
Weinbergspark'ın merkezinde yer alan Coccodrillo, çimlerin ve yeşilliklerin arasında kıpkırmızı bir lunapark gibi göze çarpıyor. Eğlenceli bir yaklaşımla dizayn edilmiş olan restoranın bu tutumu, atmosferin geri kalanına ve menüye de yansıyor. Müzik harika ve tüm personel İtalyan. Menü, bir veya iki sürprizle birlikte popüler İtalyan yemekleri ve eğlenceli bir şarap, bira ve kokteyl seçkisi etrafında tasarlanmıştır. Başlangıç kısmındaki dev burrata, sıcak ekmek ve taze domates sosu ile servis ediliyor. Puding, vegan çırpılmış krema yatağında çilek, domates, fesleğen ve çıtır çıtır kızarmış Hindistan cevizinden oluşan meyve salatası oldukça beğeniliyor.
Instagram: @bigsquadra
Özgünlük, yaratıcılık ve mükemmel sunum, işletme sahibi Marie-Anne Wild ve Şef Tim Raue'nin yemeklerinin temelini oluşturuyor. Raue'nin kendi adını taşıyan Berlin restoranı, şefin Asya'daki seyahatlerine dayanan ilham verici bir menü sunuyor. Tarihi Checkpoint Charlie'ye yakın restoran, Raue'nin yol boyunca topladığı eserlerle süslenmiş ve hepsi de soğuk mavi bir palete yerleştirilmiş. Mutfakta, Batı ve Asya teknikleri, Almanya'nın doğal kilerinde kök salmış malzemelerle bir araya geliyor. Raue glüten, süt ürünleri ve rafine şekerden de kaçınıyor. Tavşan Sichuan royale, kamebish soya ve pırasa ile turna levreği ve şefin Pekin ördeği yorumunu gibi yemekler öne çıkıyor.
Instagram: @restauranttimraue
Bir restoran, birlikte çalıştığı küçük üreticileri web sitesinde tek tek belirtiyorsa, kaynak bulma konusunda ciddi olduklarını bilirsiniz. Kin Dee, Tay dilinde 'iyi yemek' anlamına geliyor ve etik olarak üretilen Alman malzemelerinden yapılan geleneksel Tay yemeklerinin fine-dining versiyonlarını sunuyor. Papaya, turna levreği ve betel yapraklarının yerini sırasıyla alabaş, çipura ve hindiba alıyor, ancak köri ezmeleri, marinatlar ve soslar, Şef Dalad Kambhu'nun Bangkok'ta büyüdükleriyle aynı. A la carte menü, mevsimsel olarak değişiyor ve sadece birkaç seçenek içeriyor, hepsi aile tarzında servis ediliyor, bu da hareketli ve keyifli atmosferi körüklüyor. Mitte'de yer alan restoranın kendisi de 'smart casual'ı mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Çikolatalı deri kanepeler ve Berlin'in yaratıcı ruhunu yansıtan Rirkrit Tiravanija'nın sanat eserleri ile restoran, daha da sofistike bir görünüm kazanıyor.
Instagram: @kindeeberlin
CODA, gerçek Berlin tarzını kendine özgü bir stille yorumluyor. 2022 yılında Dünyanın En İyi Pasta Şefi seçilen René Frank'in, tatlı tekniklerini, çoğunlukla tuzlu malzemelere uyguladığı gerçekten eşsiz bir konsept. Sonuç olarak, saat 18.00'den itibaren yedi çeşitten oluşan bir tadım menüsü ve 22.00'den itibaren beş çeşitten oluşan bir tadım menüsü sunuluyor ki bu da şehrin müzik sahnesine alternatif arayan gece kuşları için mükemmel bir tercih. Frank, rafine şeker ve süt ürünlerinden kaçınıyor; bunun yerine mısır, pancar ve havuç gibi doğal tatlılığa sahip gıdalara odaklanıyor ve bunları umami, tuzlu, ekşi ve acı notalarla ustalıkla dengeliyor. Ortaya çıkan yemekler hem güzel hem de sıra dışı. İçecek menüsünde; mini kokteyller, harika bir sake seçkisi ve Alman şaraplarına odaklanan bir şarap kavı da mevcut.
Instagram: @codaberlin
Tulus Lotrek ismi, Fransız empresyonist ve 'bon vivant' Henri de Toulouse-Lautrec'in ünlü suareleri ve gurme eğilimleri onuruna konulmuş. Ama burada klasik Fransız yemeklerinden çok daha fazlası var. Maximilian Strohe ve Illona Scholl'un menüsü, cacio e pepe'den (peynir ve biber) soslu deniz tarağı ve deniz kestanesine, bergamotlu mangalda pişirilmiş bıldırcından lahana turşusu beurre blanc içinde kalkan balığına kadar uluslar ötesi bir akışa sahip. Yemekler oldukça şaşırtıcı ve becerikli ellerden çıktığını belli ediyor. Sakin mavi cephenin ötesinde, mekan sade İskandinav ahşabını zengin yosun yeşili boya ve Strohe'nin pişirme tarzına çok benzer şekilde, malzemeleri esprili bir şekilde gizleyen Rousseau-esque orman sahnelerini tasvir eden duvar kağıdı ile birleştirilmiş.
Instagram: @tuluslotrekberlin
Michelin yıldızlı bu şık İsrail restoranı Prism'de ana sözcükler; kalite ve kontrast. Müşteriler çoğunlukla, rahat sofistike havası ve zevki ön planda tutan altı çeşit tadım menülerinin cazibesine kapılıyor. Şef Gal Ben Moshe, aşçılık kariyerine Jason Atherton, Marcus Wareing ve Grant Achatz gibi önemli şeflerin yanında başladı ve 2020 yılında dünyada Michelin yıldızına layık görülen ikinci İsrailli şef oldu. Yemekleri arasında josper ızgarada alevde pişirilmiş bol miktarda etin yanı sıra sous vide ile pişirilmiş proteinler de yer alıyor. Sommelier Jacqueline Lorenz tarafından denetlenen 230 şaraplık koleksiyonda Suriye, Lübnan ve İsrail'den gelen yepyeni lezzetler de deneyebilirsiniz.
Instagram: @prism_berlin
Çok sevilen yerel restoranlardan Barra'da bir akşam geçirmek neredeyse her zaman iyi bir fikir. Doğal şarap, paylaşımlı tabaklar ve sade iç mekan konseptinde çığır açan bir şey yok, ancak bu maddelerin her biri o kadar iyi uygulanıyor ki daha fazlasını aramayacaksınız. Kuruculardan Daniel Remers'in, kaliteli ürünler konusundaki rakipsiz gözü her bir tabağın basit ve rahatlatıcı olmasını sağlarken; Kerry Westhead, telaşsız ve eğlenceli bir servis olmasını sağlıyor. Barra, yalnızca hafta içi açık ancak bölgedeki pek çok diğer restoranın kapalı olduğu pazartesi akşamı için ideal bir seçenek.
Instagram: @barra_berlin
Kreuzeburg'daki restoran Lode & Stijn'in arkasındaki ikili olan Hollandalı genç restorancılar Lode van Zuylen ve Stijn Remi, Torstrabe'deki mekanları için ilham almak üzere anavatanlarının büyük kafelerini inceledi. Remi, restoranın insanların her fırsatta uğrayabileceği bir yer olmasını istiyor ve alakart menüleri 'karmaşık olmayan ve yemesi eğlenceli' bölgesel malzemelerden yapılan modern Avrupa yemeklerine odaklanıyor. Bir sanat galerisi kadar temiz ve minimal, ancak kırmızı ve sarı renklerle yumuşatılmış bir yemek salonunda servis edilen ızgara uskumru ve ızgara lahana ile pembe renkli kuzu semeri gibi sade ve lezzetli yemekler bulabilirsiniz. Suhrkam-Verlag yayınevi ile aynı binada yer aldığından, burada pek çok edebiyatçıyı pencerelerin yanında maydanoz kökü likörü içerken görebilirsiniz.
Instagram: @restaurant_remi
Kreuzberg'in yemek sahnesinin iki Michelin yıldızlı simgesini keşfetmek için Berlin'in Landwehr Kanalı boyunca gezinmelisiniz. Rahat bir yemek odası bulunan Horvath, fine dining restoranı olduğu gibi meydan okuyucu bir menüye de sahip. Avusturyalı Şef Sebastian Frank, sayısız doku ve lezzeti, ülkesinin yerel yemeklerine modern bir dokunuşla birleştiriyor. Böylece malzemeleri, önyargılı bağlarından kurtarıyor. Örneğin; kereviz, tuzda pişirilerek bir yıl bekletildikten sonra trüf mantarı ile buharda yeniden pişirilip traşlanarak servis ediliyor. Diğer seçenekler arasında elma balsamlı mantar ciğeri ve ağaçkavunu ve ekşi dondurmalı kimyonlu beze yer alıyor.
Instagram: @restauranthorvathberlin
2016'da açıldığında bu havalı bistro, adeta bir mahalle sırrıydı. Bugün ise müdavimlerini kaybetmeden bir yıldız haline geldi; bu da mevsimlik küçük tabaklarının ne kadar lezzetli olduğunun bir kanıtı. Kurucuları Ben Zviel ve Samina Raza, sürdürülebilirlik konusunda oldukça ciddi. Balıklar, her zaman zıpkınla ya da oltayla avlanıyor; etler, 12 ay önceden tedarik ediliyor; otlar, genellikle toplatılıyor ve sebzeler, yerel çiftçiler tarafından organik olarak yetiştiriliyor. Şarap listesi de benzer ilkelere göre düzenlenmiş ve özellikle çok küçük üreticilerin Fransız beyazlarına odaklanıyor. Beyaz badanalı tuğlaları ve gösterişsiz mobilyalarıyla Mrs. Robinson's, sade ama aynı zamanda kuru çiçek sürahileri ve yemek kitapları rafı sayesinde rahatlatıcı bir aura'ya sahip.
Instagram: @mrsrobinsonsberlin
Aşırılıktan ve abartıdan kaçınan bir tarza sahip olan Otto'da her şey, yerel olarak tedarik edilen ve el yapımı seramiklerde servis edilen havalı ve çağdaş Alman lezzetleriyle ilgili. Şef Vadim Otto Ursus, köklerine dönmeden önce İskandinavya, Portekiz ve Meksika'da eğitim görmüş. Şef, restoranın kuzeyine arabayla birkaç dakikalık mesafedeki Prenzlauer Berg bölgesinde büyümüş ve muhtemelen sadeliğe olan bağlılığı bu yaşanmışlıklardan geliyor. Doğu Berlin'in en çekici caddelerinden birinde yer alan terasta yenen öğle yemeğinde, ekşi mayalı ekmek ve mevsimlik garnitürlerin yanında sadece iki yemek seçeneği sunuyor. Akşamları menü, şehrin kuzeyindeki bir doğa koruma alanında bulunan eski bir Doğu Almanya bungalovunda yer alan restoranın kendi test mutfağında üretilen sıra dışı malzemelerle zenginleşiyor: karabuğday balı, fermente alabalık ve yaban domuzu ndujası. Ayrıca geniş bir doğal şarap seçkisi de yer alıyor.
Instagram: @otto_berlin
Bu şık restoran, Latin Amerika esintili küçük tabaklarda uzmanlaşmış, açık hava avlusuna sahip rahat bir mekan. Chorizo ve pumpernickel ile salamura alabalık; lahana, biber ve akçaağaç şurubu ile kızarmış tavuk ve ızgara ananas ve Tay fesleğeni ile kızarmış domuz yanakları, Panama'nın en sevilen lezzetlerinden. "Thai Wit Boilermaker" (limon otu witbier, misket limonu ve mango burbonu) ise yenilikçi içecek menüsünün en dikkat çekenlerinden.
Instagram: @oh_panama
Berlin'in ikonik Brandenburg Kapısı'na çok kısa bir mesafedeki görkemli Hotel Adlon Kempinski'ye adım atarak olağanüstü bir fine-dining deneyimi keşfedebilirsiniz. Otelin iki Michelin yıldızlı restoranı Lorenz Adlon Esszimmer, göz kamaştırıcı tadım menülerine sahip. Hendrik Otto, nesillerdir ailesinden geçen yemeklere çağdaş ama klasik bir yorum getirerek misafirlerin duyularını şaşırtmayı ve onları duygulandırmayı amaçlıyor. İlgi çeken tabaklar arasında krem peynirli patates, keten tohumu ve frenk soğanı, Roscoff soğanı ve armut sirkesi jöleli yumuşak sığır eti veya siyah sarımsak ve körili güvercin yer alıyor. Klasik ve resmi dekorasyon, adeta menünün stilini tamamlıyor.
Instagram: @lorenzadlonesszimmer
Einsunternull'un canlı mutfağı da tıpkı Berlin gibi alışılmışın dışında; hem bölgesel hem de kozmopolit, sürekli gelişen ve çok kültürlü etkilere sahip. Yerel Şef Silvio Pfeufer'in altı çeşitten oluşan menüsü, müşterileri adeta başkentte bir gezintiye çıkarıyor. Malzemeler yerel olarak temin ediliyor; kerevizli ve deniz yosunlu turna balığı, lahana turşulu ve soğanlı domuz eti ve çam fıstıklı ve fesleğenli çilek gibi yemekler öne çıkıyor. Atmosfer, güler yüzlü personeli ve açık mutfağıyla keyifli bir şekilde sadeleştirilmiş.
Instagram: @restaurant_einsunternull
Berlin'in Wedding Bölgesi'nde yer alan 12 kişilik Ernst'te yer bulabilmek için önceden plan yapmanız gerekiyor. Paslanmaz çelik kapı, içerideki havayı gizliyor. Ancak zili çaldığınızda açık bir mutfağı çevreleyen ve büyüleyici bir yemek şovuna ön sıradan koltuklar vaat eden bir tezgah bulabilirsiniz. Az ama öz anlayışı hem endüstriyel stildeki mekanı hem de Kanadalı Şef Dylan Watson-Brawn'ın 25 çeşitten oluşan menüsünü süslüyor. Japon esintileri taşıyan, sürekli gelişen tabaklar, gastronomik aşkın bir ilanı olarak Berlin'de üretilen ürünlerle hazırlanıyor. Jöleli elma sirkeli ızgara salatalık, kömürde pişirilmiş barbun ve yeşil incirli tütsülenmiş keçi kreması örnek olarak gösterilebilir.
Instagram: @ernst.berlin