Çağın ressamı olmayı düşleyen ve 80 yaşında bu rüyasını gerçekleştirmiş Komet var karşımızda. Komet, sanatında olduğu gibi sohbetimizde de süslü imgelerden kaçınıyor. Tek derdi var, yaşamda merak ettiklerini, gözlemlediklerini olduğu gibi tuvale aktarmak. "Eserin bir ruhu olmalı." diyen Komet'in gözünden kalıplara sığmayan sanatını dinliyoruz.
Beraber zamanda yolculuk yapalım ve Akademi'deki ilk yıllarınıza gidelim. O gün içinizde beslediğiniz heyecan bugün geldiğiniz noktada sizi nasıl bir ressam yaptı?
Olur, yapalım. Ben daha ergenlik yaşlarımda izlediğim gözlediğim filmlerde, dergilerde ve romanlardaki gibi, o romantik bohem serseri, 19. ve 20. yüzyıl ressamı olmayı düşlüyordum. Nitekim öyle oldu ve bundan mutluluk duyuyorum. Öyle entel filozofik mesajlar beni ilgilendirmiyor. Özgür bir ressamım. Sanat tarihine göre resim yapmıyorum. Zaten resim defalarca ölüp dirilen bir şey. Üstelik kendimi bütün sanat yaratılarının mirasyedisi olarak görüyorum. Bu konuda yani geçmiş ve güncel yaratıları en iyi bilenlerden birisi olduğumu düşünüyorum.
Siz de çağdaşlarınız gibi Akademi'den sonra yolu Fransa'ya düşen sanatçılarımızdansınız. Fransa'da o dönem genç bir Türk sanatçı olmak nasıl bir duyguydu? Bu sürecin size kazandırdıkları neler oldu?
O dönemde devlet bursu ile Türkiye'den çıkmak büyük bir şans idi. O zamanlar yurt dışına öyle kolay çıkılamıyordu. Önemli sanat eserlerini göremiyorduk, reprodüksiyonlar bile siyah beyazdı. Hatırlıyorum, Ömer Uluç Paris dönüşü beş, 10 cm'lik bir siyah beyaz Bacon göstermişti, çok sevmiştik. Fransa' ya gitmek benim için çok önemliydi. Düşünce alanında, sinemada ve edebiyatta o iklimi solumak çok önemliydi. Fransız filozof ve sosyologları son yüzyıla damga vurmuşlardır. Sinema sanatı alanında ve tabii ki Valery'nin, Rimbaud'nun, edebiyatın yurdunda olmak önemliydi. Fransızlar işini iyi yapanları değerlendirirler. İşimi iyi yapmaya özen gösterdim sanıyorum. Ben ve o günlerde beraber olduğumuz arkadaşlarımız Mehmet Güleryüz, Alaettin Aksoy, Utku Varlık gibi. Müzelerdeki eserleri görmek, incelemek, yüzlerce sergiyi izleyebilmek önemliydi. Dünyada yapılmakta olan güncel yaratılar mutlaka Paris'te görülebiliyordu. Her ülkeden yüzlerce sanatçı ile beraber olunabiliyordu.
Yurt dışındaki ilk serginiz nasıl bir atmosferde gerçekleşti? Bu sergiye nasıl hazırlandınız? İzleyicinin eserlerinize tepkileri nelerdi?
İlk sergim 1974'te Rouen'da Galerie Grafitti'de açıldı. İyi eleştiriler çıktı ve resimlerin hepsi gitti. Bazı koleksiyoncular bir Türk'ün böyle resimler yapabildiğine inanamadılar.
Bu yıllardan sonra sanatınız hangi dinamiklerden beslendi?
Ben her türlü etkiye kendimi açan bir ressamım. Sinema, edebiyat, felsefe. Gelmiş geçmiş ve çağdaş yaratıların çoğu beni etkilemiştir. Bilhassa Rönesans öncesi Floransa ve Flaman resmi. Tabii ki büyük Bruegel, Siyah Kalem. 20. yüzyılda Bonnard, Gauguin, Stella, Jasper Johns, Poliakoff gibi sevdiğim ressamlar var.
Koleksiyonerlerle ilişkiniz o günden bugünlere nasıl ilerledi?
Koleksiyoner sanatçı ilişkisi birçok kişiyle dostluğa evrildi zamanla. Mustafa Taviloğlu ve Erdal İnönü bu isimlerden ikisi. Ama ben eserlerimin tek bir koleksiyonda kalmasını istemiyorum. Yaptığım eseri herkesin görmesini dilerim. Eserlerim hakkında genç sanatçılarla tartışmak isterim.
Geçen süre zarfında üretimlerinize yön veren önemli karşılaşmalar ve olaylar nelerdi?
Bazı sanat ve düşünce adamlarıyla, şairlerle karşılaşmak. İsimler de verebilirim. Ferit Edgü, Onat Kutlar, Orhan Duru, Leyla Erbil, Demir Özlü, bu kuşakla yakın ilişki içerisindeydim. 1994' te Ferit Edgü resimlerle ilgili yazı yazıyordu. Benim bir resmime de "Sanki hiç sazan geçmemiş gibi." şeklinde bir betimleme yapmıştı. Ferit Edgü sevdiğim bir üstat, bu cümlesiyle de benim eserimdeki modernizme başkaldırışımı tasdik ediyordu. Galeri Nev tarafından "İyi Şeyler" adında bir kitabım çıkacaktı. Önsöz yazmasını rica etmiştim, kabul etmemişti. Aradan yıllar geçti, Galeri Nev'de gerçekleştirdiğim büyük sergi için çıkarttığım kitaba önsöz yazmayı kabul etti. Dirimart'taki son sergimde çıkan katalogda ise yine onun ekleme yaptığı önsözü var, göreceksiniz. 22 sene sonra tekrar benim için kaleme aldı. Son sergimin kataloğunda Onat Kutlar'ın, Onay Sözer'in, Ali Akay'ın, Fatih Özgüven'in, Sezer Tansuğ'un yazısı olacak.
Eserlerinizde bir mesaj kaygısı taşıyor musunuz?
Pek taşıdığım söylenemez. Buna karar verip, ben şu mesajı vereyim demiyorum. Ne lüzum var? O zaman mesajı eserin altına yazarsın. Benim için önemli olan bütün hayatı beraberce gözlemlemek, onun öz suyunu çıkarmak. Sanat bir özgürlük meselesi dolayısıyla. Sanatınızı bir şeye kapılıp kalıplara sığdırırsanız olmaz. Sanatınızı yaparken özgür olursanız o hissiyatı da taşıyabilirsiniz.
Yapıtlarınıza bitti gözüyle bakmanızı sağlayan unsurlar neler oluyor?
Dünyanın büyüsü var, onu yakalamışsa, o eser benim için olmuştur. Bazı resimlerimde onu hissediyorum. Eserlerimde acı, tatlı, mutlu, üzüntülü, komik unsurları, yaşamı yansıtmayı seviyorum. Eserin bir ruhu olmalı.
Toplumsal meseleleri de eserlerinizde görmek mümkün. Bu boyutta çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pentür çalışmalarımda öyle direkt mesaj yok. Mesela "Kahrolsun Edison" yazmıştım neon ışıklarla. Teknolojinin ilerleyişi illa insanlığın da iyi bir yere gideceği anlamını taşımıyor. Teknoloji aynı zamanda dünyayı mahvediyor. Onun için "Kahrolsun Edison" yazmıştım. Onu sergilemiştim ve bir sürü insanla bu eseri tartıştık, masaya yatırdık. Albert Camus, Kafka, etkilendiğim yazarlardan. Fransa'dayken Albert Camus'nün mezarı başında dua okudum. Bu görüntüyü bir esere dönüştürdüm. Bu çalışma hem Müslüman toplumdan gelen bireyin, hem de Camus'nün taşıdığı modernizmin simgelerini barındırıyordu. Böyle bir eser, çelişkisi açısından paradoks olarak değerlendirilebilir. İnsanlar o dönemde sergiye koymak istemeyip, "Ne bu?" dediler. Ama şimdi anlaşılıyor tabii.
Eserlerinizin çıkış noktasına merak ve gözlem diyebilir miyiz?
Her şeyin başı merak tabii. "Merak" kitabım aslında hayatımın özeti. Küçük yaştan itibaren hep "Neden?" diye sordum kendime. Bugün geldiğim noktada beni var eden hep merak olmuştur. Merak ve gözlem eserlerimin çıkış noktası diyebiliriz.
Bir eserinizi bir şiir dizesiyle ifade etmenizi istesek bu hangi eseriniz olurdu? Bu eserinizi hangi şiirle ifade ederdiniz?
Sergideki büyük resmin ismini seviyorum: ''Bari beni de az seviniz biraz'.'
80. yaşınızı, isim babası olduğunuz Dirimart'ta bir sergiyle kutluyorsunuz. Böyle bir sergiye imza atmaya nasıl karar verdiniz? Bu serginin oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?
Hazer Bey'in (Özil) teklifi üzerine sağlık problemlerime rağmen son bir sergi için kolları sıvadım. Pandemi koşullarına rağmen bu büyük resimleri yapabildim. Yoksa bu kadar resmi yapamazdım. Dirimart'ı kutluyor ve teşekkür ediyorum.
İzleyici bu sergide nasıl bir Komet ile karşılaşacak? Sanatseverleri neler bekliyor?
Buradaki tüm eserler son dönemde yaptığım yeni işler. Bir buçuk metreden başlayıp, iki, üç metreye uzanan resimlerimi izleyiciyle paylaşacağım. Bu sergi için bir angajmana girdim. Artık 80 yaşındayım, bu sergi için motivasyon taşımasaydım bu eserler ortaya çıkmazdı. Bu açıdan bu son sergim diyebilirim. Bir daha böyle bir sergi açamam, zamanım da yok. Ama belki seneye bir video sergisi açarım.
80. yaşınızda sanat dünyasına nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Sanatçıları seviyorum. Sönen, gölgelenen dünyada hele bizim zamanımızda aptallıktı sanat icra etmek. Çünkü sanat ile hayatını kazanmak, yaşayabilmek imkansızdı. İnsanın hayatını sanata vermesi için bir tahtasının eksik olması lazım. Çünkü sonucu belli değil. Sanatla samimi olarak uğraşan insanlara sevgim, saygım sonsuz. Bu tutkuyu kaybetmeden devam ettirsinler.