Ece Sükan Hakkında Merak Edilen Her Şey

Cüneyt Akeroğlu ve Ece Sükan'ın kreatif direktörlüğünde Momo Beach'tesporun stile yansımasının aynası tadında bir çekimle karşınızdayız. Bu çekimde, Ece Sükan ile hakkında merak edilen her şeyi konuştuk.

YAZAR: Gözde Yörükoğlu Ersu
29 Haziran 2021 Salı 17:25 | Son Güncellenme:
18 dakika okunma süresi

Bu yaza seninle ve Cüneyt Akeroğlu ile şahane bir projeyle başladık. Cüneyt ile yıllara dayanan dostluğunuzu ve bu projede buluşmanızı senden dinlemek isterim.

Benim için de yaz sezonu bu çok severek gerçekleştirdiğimiz çekim projesi ile harika başladı diyebilirim. Marka elçisi olduğum ve hayatıma tam anlamıyla kattığım Under Armour ile, kariyerimin ilk günlerinden beri yanımda olan, beraber muhteşem projelere imza attığım, sanatına ve dostluğuna her daim hayran olduğum Cüneyt Akeroğlu'nu buluşturduğumuz bu çekim en sevdiğim işlerimden biri oldu bile! Ve tabii bu enerjide Under Armour ile başladığım bu yolculuğun beni müthiş bir şekilde bütünlemesi de etken. Severek, sahiplenerek ve inanarak bir markayla çalışmak onu organik olarak hayatımın bir parçası yapıyor. Ve de enerjisi ve etkisi hakiki, birbirini besleyen bir iş birliği oluyor. Cüneyt'le dostluğumuz, birbirimizi kreatif anlamda yıllardır büyüten enerjimiz de hep çok kıymetli benim için. Yıllar içerisinde beraber o kadar çok şey yaşadık, dostluk ettik, ikonik işler yaptık ki, her anımız ayrı bir film aslında. Geçenlerde 20 yıl öncesinden, kariyerlerimizin başından bir fotoğrafımıza baktık. Sonra da o gün çektiğimiz fotoğrafla yan yana getirdik. Hala aynıyız, heyecanlı, tutkulu, komik, çalışkan, sevgi frekansında, her işine gönlünün yüzde yüzünü koyan.

Ece biraz geçmişe götürmek istiyorum seni, Ankaralısın ve TED Koleji'nde okudun, nasıl bir çocukluk yaşadın?

Ben de tam bu aralar aslında çocukluğuma, fotoğraflarla bir yolculuk yapıyorum sanki. Geçenlerde annem yine bir seri çocukluk fotoğrafımı çıkarmış ortaya. Bakarken çok güzel hisler kapladı içimi. Ben çocukken de çok aktif ve faaldim. Binbir yere koştururdum şimdi olduğu gibi. Okulun tiyatro grubundan, annemin tiyatrosu Ankara Sanat'a geçer, oradan da seslendirme yapmak için TRT'ye giderdim. Ankara Sanat Tiyatrosu'nun tüm oyunlarını defalarca izler ezberlerdim. Kulislerde koştururdum.

Seslendirmeye çocukken mi başladın?

Evet, "Susam Sokağı", "Uzun Çoraplı Kız Pippi" gibi birçok çocuk dizisinde seslendirme yapıyordum. Annemin yanında TRT'de dublaj odalarında saatler geçirirdim. Bir de Kayahan ile yaptığımız "Cumartesiden Cumartesiye" adında bir çocuk programı vardı. Eğitici, eğlendirici, vizyoner bir çocuk programıydı. Okul sonrası bir de onun çekimlerine giderdim.

Bu tatlı programı anlatır mısın bize biraz?

Fantastik bir gezegen olan Sanmer'de, gelecekte geçen, yıl 2046 gibi birşey tam hatırlamıyorum, her bölüm Kayahan'ın çocuk şarkılarıyla harmanlanan hikayeler, olaylar ve öğretilerle dolu bir programdı. David Bowie stili uzaylı kıyafetlerimiz vardı. Atilla Arcan sihirbaz, Kayahan da bizim uzay mekiğinin yöneticisiydi, bendeniz de Kuzey. Müzisyen Ufuk Yıldırım da Sanmer ekibimizdendi. Geçenlerde TRT Arşiv hesabı programdan bir parçayı yayınladı tekrar. Bu arşivleri izlemek çok hoşuma gidiyor. İnsanın kendi küçüklüğünü izlemesi, kendi o zamanki sesini duyması çok ilginç bir his, çok güzel. İnanılmaz da komik.

O dönem Devlet Opera ve Balesi'nde eğitim alıyordun değil mi?

Evet, Ankara Devlet Opera Balesi'nde beş sene çocuk kadrosunda bale yaptım. Sonra da Devlet Opera Balesi'nde çocuk kadrosunda yer aldım. Temsiller, turneler derken çocukluğum sahne üzerinde geçti diyebilirim. Tabii ki hep annemin teşviği sayesinde.

Sahne tozu yutarak büyümenin, gerçekleşmiş halisin!

Gerçekten öyle. İlkokuldan itibaren okulla beraber sanat ve sporla ilgili birçok aktiviteyi bir arada g.türüyordum. Okul tiyatrosu, seslendirme, televizyon programları ve balenin yanı sıra Ankara Tenis Kulübü'nde tenis oynamak da bunlardan biriydi. Devlet Opera Balesi'ndeki dönemim bittikten sonra kısa bir süre konservatuara devam etmek de istedim aslında ama bir yandan da TED Ankara Koleji'nde okuyordum; arkadaşlarımı, okulumu da çok seviyordum. Hatta ben hatırlamıyorum annem söylüyor, sormuş bana "İstiyor musun konservatuvar sınavına girmeyi?" diye. Fakat yarı zamanlı konservatuar tüm gün olan kolej eğitimiyle uymuyordu. Sonra ben, "Yok, ben arkadaşlarımı, okulumu seviyorum. Ben okula devam edeyim" demişim. O bilmiş halim şu an gözümün önüne geliyor ve gülümsüyorum. Ve baleyi bırakıp okula devam ettim. Hayatımda büyük bir yer kaplayan bale bitince, hayatıma bir anda folklor girdi. Yeter ki bana aktivite olsun. Yine TRT'nin folklor ekibinde başrollerde yer aldım, yine turneler... Şimdi düşünüyorum da demek ki yetişkin hayatımdaki bunca seyahatin ve gezgin ruhumun temelleri de o zamanlar atılmış.

Kültür endüstrisinin içinde doğmuşsun. İlginç olan ise senin aynı zamanda akademik tarafının da güçlü olması ve o tarafa eğilmen, ODTÜ 'de okuman.

Evet, ODTÜ Psikoloji Bölümü'nü şeref öğrencisi olarak bitirdim. Üniversite yıllarım da benim için müthiş yıllardı. Hani hep filmlerde olur ya, bir hoca sana okulu sevdirir ve bir anda her şey değişir. Ben zaten okulu seviyordum ama ilk sene çok da adapte olamamıştım. Tüm hocalarımız müthiş değerliydi ve fakat ben Profesör Umur Talaslı hocam ile birlikte farklı bir dünyanın içine girdim. "Perception" dersimiz inanılmazdı. Sınavlarda curve 50'yi geçmezken dersi AA getirmeyi başarırdım. Yani okula kendimi bir kaptırdım pir kaptırdım, tam bir ODTÜ'lü oldum diyebiliriz. ODTÜ havasını, bir ODTÜ'lü olmayı tam anlamıyla gururla yaşadım.

Bu dönüm noktasını merak ediyorum. Çocukluktan itibaren bu işin içindesin ama yine de ilginç bir şekilde ODTÜ gibi kült bir okulda eğitimini tamamlıyorsun.

Evet sanat ve sporla hep iç içe olsam da bir şekilde akademik eğitimimi de çok önemsiyor ve seviyordum. Sanırım bu çok yönlü olmak, birçok farklı disiplinle ilgilenmek doğuştan gelen bir karakter özelliği, yapısal bir durum. Mesela üniversiteden mezun olduktan sonra da moda editörlüğü ve modelliğe başladım! Bale ve folklordan sonra modellik, sahne üstündeki hayatımın bir devamı gibiydi. Bir de yine aileden, abimden gelen bir fotoğraf ve dergicilik merakım vardı. Evde hep uluslararası ve lokal dekorasyon, moda ve fotoğraf dergileri olurdu. Ve bende de moda editörü olma fikri gelişmeye başlamıştı. Dergilerdeki editoryal sayfaları açar, kredilere bakar, ben olsam neyi nasıl yapardım, hikayeleştirirdim diye düşünürdüm. Okul bitip İstanbul'a taşınınca da bu yönde ilerlemek istediğime karar vermiştim.

O zaman Türkiye'de moda editörlüğü bu kadar gelişmiş değildi.

Aynen. Aslında bakarsak o dönemlerde çok kaliteli moda çekimleri yapılıyordu ama bu meslek şimdi olduğu gibi bilinen ve popüler bir meslek değildi pek. Büyük emekçilikti. Tutkusuz yapılacak bir iş değildi. Şimdiki standartlarda beş kişinin işini birden yapardı editör. Prodüksiyon, organizasyon, styling, olmayan bütçe yönetimi, kendi kendinin asistanlığı filan... Ama çok efsane işler de çıkardı ortaya. Ben daha sonra New York'ta, Fashion Institute of Technology'de "Fashion Styling" programına katıldığımda Türkiye'de yaptığım portfolyo ile üst sınıfların derslerinde deneyimlerimi ve işlerimi anlatıyordum.

Türkiye'yi yurt dışında da temsil ediyorsun. Peki, Ece bu hikayen nasıl gelişti? Elbette çok doğru bir yerden başlamışsın. Endüstrinin gelişmesiyle birlikte gelişen iş kollarının hepsinde de bir şekilde var oldun.

Evet, o yurt dışı açılımı da aslında güzel bir hikaye. Oda hakikaten organik gelişti. O dönem ben Türkiye'de birçok farklı proje yapıyordum. Kü.üklükten beri de uluslararası arenada bir şeyler yapma isteğim ve vizyonum hep vardı. Marie Claire'de moda editörlüğü yaptığım yıllarda abim de New York'ta yaşıyordu. Ben de New York'a gidip kendimi geliştirmek istedim. Ve gerçekten de New York'ta yaşadığım, hem okuduğum hem de restoranlarda hosteslik yapıp para kazandığım yıllar hayatımın en güzel zamanlarından biriydi. Bana kattıkları da çok değerliydi. Sonra Türkiye'ye dönüp işler yapmaya devam ederken, uluslararası moda haftaları açılımım başladı. Abim New York'tan dönmüştü ve Avrupa'da bir iki dergiye fotoğraf çekiyordu. Ben de Arslan'ın yanına Paris'e gittim. İlk gittiğim şov Paris Haute Couture Haftası'nda John Galliano'lu Dior defilesiydi. Uluslararası moda haftalarını takip edeceğimiz bir program yapmaya orada karar verdim. NTV'de yaptığım programın hikayesi de böyle başladı. Reality şov tadında bir program yapıyorduk. Karl Lagerfeld, Jean Paul Gaultier gibi moda dünyasının birçok efsanesiyle röportajlar, defileler, kulislerde modellerle sohbetler.. Bütün bu koşturmaca içerisinde dünya basını, defilelerin giriş çıkışlarında benim de fotoğraflarımı çekmeye, stilimi takip etmeye başladı. New York Times, dünya modasına yön veren 50 isim arasında beni gösteriyor, style.com stiliyle öne çıkan 20 isim listelerinde bana yer veriyordu. Oldukça organik gelişen, dünyadaki blogging döneminin yükselişi ile de eş zamanlı olarak uluslararası moda sektöründe bir yer edinmiş oldum yıllar içerisinde. Vogue Türkiye ile çalıştığım yıllarda, sonrasında gazetedeki yazılarım için ve de çeşitli televizyon veya celebrity/ influencer projelerim için hiç aksatmadığım Paris, Milano, New York ve Londra moda haftalarında istikrarlı bir network'üm ve pozisyonum oluştu böylece.

Bu arada oyunculuğundan hiç bahsetmedik Ece. Oyunculuk senin için ne ifade ediyor?

Oyunculuk benim için çocukluğumdan beri içinde olduğum ve aslında kendimi ifade etmek istediğim bir alan olarak hep baki. Uluslararası moda kariyerim öncesinde birkaç dizide oynamıştım. Ahmet Ümit'in romanı "Çalınan Ceset"in televizyon uyarlamasında Selçuk Yöntem ve Yiğit Özşener'le ve hatta bir psikolog rolünde oyunculuk serüvenimin İstanbul etabı başlamıştı. İstanbul'daydık ama aslında bir şekilde yine Ankaralıların buluştuğu bir projeydi. Kerem Çatay yapımcı, yönetmen de Andaç Haznedaroğlu idi. Sonrasında "24 Saat", "Haziran Gecesi", "Aşk Yakar" ve "Gülperi" dizileri oldu. Yurt dışında yaşadığım dönemlerde oyunculuğa fiziksel olarak uzak kaldığım zamanlar oldu tabii. Şimdi ise içinde olmaktan keyif alacağım projelerde yer almak tabii ki çok isterim.

Son bir soru sormak istiyorum sana. Mesleki olarak kendini tanımlamak zorunda hissediyor musun? Kendini bu açıdan nasıl tanıtıyorsun?

İnan ben de hala zorlanıyorum. Bunu da böyle kabullendim açıkçası. Seninle de bu konuyu konuşmuştuk. İnsan zihni her şeyi belli kutulara koymaya programlı. İnsanlar da karşılarındakini bu kalıplaşmış kutulara yerleştirdiklerinde rahat ediyorlar. Bu kutular karşılıklı olarak konfor alanlarımız oluyor. Ben hayatım boyunca bu kutulara girmeyen bir insan oldum. Bunu da bir çabayla veya özellikle yapmadım elbet, öyle olduğu için oldu. Bu özgürlüğün ve gücün de apayrı sorumluluğunu ve bedelini üzerime alarak. Çok da sorguladım bunu hayatımda. Sonra dedim ki, seni sen yapan bu zaten, bu senin zenginliğin. Otantik, özgün olan senin için bu. Şimdilerde ise kendimi bütünleme evresinde gibi hissediyorum. Kreatif alandaki tecrübelerimi, yaşanmışlıklarımı, farklı mecralarda, oyunculukla da birleştirmek arzusundayım.

Kreatif direktör: Ece Sükan & Cüneyt Akeroğlu

Fotoğraf: Cüneyt Akeroğlu

Styling: Yağmur Kural Özel

Saç: İbrahim Zengİn

Makyaj: Çiğdem Yartaşı

Saç asistanı: Suat Başdemİr

Styling asistanı: İpek Altun

Fotoğraf asistanı: Utku Doğa Sucu / İbrahim Erken

Video: Fatih Er

Mekan için The Beach of Momo'ya teşekkürler

EN ÇOK OKUNANLAR

Modanın Şapka Dehası: Stephen Jones

Modanın Şapka Dehası: Stephen Jones

4 dakika okunma süresi
Denizden Sofraya: İstanbul'un En İyi Deniz Ürünleri Restoranları

Denizden Sofraya: İstanbul'un En İyi Deniz Ürünleri Restoranları

1 dakika okunma süresi
Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

Bir Tenorun Hikayesi: Mario Frangoulis'in Sanatla Geçen 35 Yılı

20 dakika okunma süresi
Notre Dame Katedrali Kapılarını Yeniden Açtı

Notre Dame Katedrali Kapılarını Yeniden Açtı

2 dakika okunma süresi
2025 Altın Küre Adayları Açıklandı

2025 Altın Küre Adayları Açıklandı

16 dakika okunma süresi

DAHA FAZLASI

Bodrum Günlüğü: Haluk Dinçer, Gizem Sabancı, Nejdet Ayaydın

Bodrum Günlüğü: Haluk Dinçer, Gizem Sabancı, Nejdet Ayaydın

19 Ağustos Kova Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

19 Ağustos Kova Burcu Dolunayında Burçları Neler Bekliyor?

Dyson'dan Yenilik

Dyson'dan Yenilik

18 Eylül Balık Tutulmasının Burçlara Etkileri Neler?

18 Eylül Balık Tutulmasının Burçlara Etkileri Neler?

Deniz Kızı Kadın Yelken Kupası'nın 2024 Edisyonu

Deniz Kızı Kadın Yelken Kupası'nın 2024 Edisyonu

Ceyda Hilal Eğerci ile Klasik Yat Dünyası

Ceyda Hilal Eğerci ile Klasik Yat Dünyası

Eylül Ayı Burç Yorumları

Eylül Ayı Burç Yorumları

Ersu Şaşma: Olimpiyat Yolculuğu

Ersu Şaşma: Olimpiyat Yolculuğu

Kırmızı Çocuklar Derneği'nin Yeni Üyesi: Kırmızı Karavan

Kırmızı Çocuklar Derneği'nin Yeni Üyesi: Kırmızı Karavan

Ağustos Ayı Burç Yorumları

Ağustos Ayı Burç Yorumları

Bodrum Günlüğü: Maya Portakal, Aslı Gümüşel, Esra Oflaz

Bodrum Günlüğü: Maya Portakal, Aslı Gümüşel, Esra Oflaz

Golf'ün 50 Yıllık Zaman Tüneli

Golf'ün 50 Yıllık Zaman Tüneli