Guerlain çok eski ve köklü, neredeyse 200 senedir Paris'i yansıtan bir marka. Begüm Khan ise 10'uncu yılını yeni dolduran çok genç ve İstanbul'u yansıtan bir marka. Bu iki markanın DNA'sı birbiriyle nasıl bütünleşir diye hiç düşünmedik. Guerlain'le dünyalarımız çok çabasız ve olağan şekilde bir harmoni yakaladı. Beraber yepyeni bir dünya yarattık. Benim için çok heyecanlı, çok gurur verici, çok mutlu edici bir iş birliğiydi. İlk iş birliğimiz 2021 yılındaydı. Onlar için tasarladığım Bee Bottle henüz satışa sunulmadan ön gösterimde tükendi. Guerlain'in ikonik arı figürünün; lokum pembesinden ilhamlı dört orkide üzerine oturduğu bir şişe tasarlamıştık. 2023 koleksiyonu içinse uzun zamandır çalışıyorduk. Guerlain'in en çok satan parfümlerinin kapaklarını, iki adet Exceptional şişeyi, Rouge G adındaki rujunu ve 54 global mağazadaki yeni yıl vitrinlerini tasarladık. Ayrıca yine Guerlain'in global çapta sunulan yeni yıl paketlemeleri Begüm Khan faunasından ilhamla yaratıldı.
Lise ya da üniversitedeyken kendime hiç tasarım odaklı bir kariyer hedeflememiştim. Önce işletme, daha sonra moda yönetimi ve son olarak da Çin kültürü üzerine yüksek lisans yaptım. Gerçekten her şey tam olması gerektiği gibi ve akışında ilerledi. Şu an ise tasarım yapmayı seçtiğim, o akışa kendimi bıraktığım ve içime sinmeyen, kalbimden geçmeyen hiçbir şeyi yapmadığım için çok mutluyum. Buraya gelebileceğini hiçbir zaman hayal edemezdim. Hayalimden daha da büyük bir şey oldu.
Öncelikle erkekle başlamanın benim için şöyle bir avantajı oldu; erkeklerde, özellikle kol düğmesi konusunda rekabet daha az. Acemilik dönemlerimde daha az rekabet olan bir alanda başlamam belki de benim öne çıkmamda olumlu bir rol oynamış olabilir. Ayrıca kol düğmesi çok küçük bir kanvas; madeni para kadar bir alanınız var. İlk dört sene sadece o madeni para kadar alanda tasarım yaptım. 200'e yakın kol düğmesi ve figür çıkardım. Aslında bütün bu figürler bugünkü markanın DNA'sını oluşturdu. Benim için planlı değildi ama çok şanslı bir başlangıçtı diyebilirim.
Ben küçüklüğümden beri hep abime özendim. O basketbola başlardı, ben basketbola başlardım. O Fransızca'ya başladı, ben Fransızca'ya başladım. İngiltere'ye gitti, İngiltere'ye gittim. Hatta ilk Çin'e gidişim de abimi takip ederek oldu. Benim hayatımda çok ama çok önemli bir yeri var. Her zaman koşulsuz, şartsız en büyük destekçim, en yakın arkadaşım, tanıdığım en harika insanlardan biri... Çok şanslı hissediyorum kendimi böyle bir abim olduğu için. Şansım daha da büyüdü. Önce ailemize harika eşi Güney'i ve daha sonra da müthiş tatlı iki kızı Mina ve Ada'yı kattı.
Bütün çocuklar bir hamur ve çok yüksek kapasiteleri var. Aslında çocuklar, verdiğiniz her şeyi alıyor. Güzel şeyler verirseniz güzel şeyleri alıyorlar. Sanat, edebiyat, pozitif düşünceler, sevgi ve güzel hisler verdiğinizde öyle yetişiyorlar. Maalesef, korku ve kıskançlık gibi duygular öğrettiğinizde ise onları özümsüyorlar. Benim çocukluğumun şöyle bir şansı vardı; çok sevgi dolu bir ortamda sanatla iç içe büyüdüm. Küçük bir çocuğun devamlı ailesinin yanında müzayedelere, bit pazarlarına gitmesi; sergilerde güzel eserleri görmesi, kendi evinin içinde bütün bu sanat eserleriyle sürekli birlikte yaşaması gözünü inanılmaz eğitip geliştiriyor. Bence benim estetik algımın şekillenmesinin en büyük kısmı buradan geliyor.
Şanghay'da altı sene yaşamak hayatımın en enteresan, en besleyici ve en mutlu zamanlarından biriydi. Uzak Doğu kültürüne zaten çok yatkınlığım olduğu ve çok ilgimi çektiği için hayat beni Şanghay'a getirdi. Orada Fudan Üniversitesi'nde Çin kültürü üzerine yüksek lisans yaptım. Uzak Doğu kültürüne bu kadar yakın olmamım sebeplerinden biri, bence bizim kültürümüzle çok fazla ortak paydasının olması. Bize çok benzer ama çok farklı bir kültür. Hem çok içine kapanık hem kalbi çok açık bir kültür. Uzak Doğu sanatlarındaki renkler, çiçekler, hayvan kullanımı ve görsel zenginlik beni her zaman çok etkiliyor. Aslında Uzak Doğu sanatının çok korkusuz bir yaklaşımı var. Gerek Çin'deki cesur zenginlik gerek Japonya'daki minimalizm olsun ikisi de çok cesur.
Şu an günlerimin çoğu Paris'te geçiyor. Paris'te yeni bir mağaza açma hayalimiz var. Bunun da ilk haberini sizinle paylaşıyorum. Guerlain ile olan iş birliğimiz için uzun süredir planlanan çok yoğun bir programımız var. Günlerim tamamen iş odaklı geçiyor diyebilirim. Begüm Khan'la ilgili hayaller kurmak, markanın geleceğini düşlemek beni hem motive ediyor hem de şimdiden çok heyecanlandırıyor.
Zamansız, modern ve özgüvenli.
Gittiğim şehirlerden, dolaştığım sokaklardan, dinlediğim müzikten, yaptığım sohbetlerden, tanıştığım yeni insanlardan ilham alıyorum. Seyahat etmek bunların hepsinin öncüsü olduğu için bana çok ilham dolu hissettiriyor.
Maison Guerlain'de bildiğiniz gibi; Guerlain ile hem özel bir ön gösterim sergisi yaptık hem de Maison Guerlain'in içinde bir pop-up store açtık. Guerlain ile yaptığımız iş birliğini ve bu sergiyi dünyanın en önemli şehirlerine önümüzdeki aylarda götürüyoruz. İlk adımlarımız; Dubai, Londra, Hong Kong, Şangay ve New York.
Baştan beri hayalim, Begüm Khan'ın Türk kimliğini öne çıkararak global bir Türk markası kurmaktı. Şu anda bu hayalin içinde olduğumuzu düşünüyorum ama daha alacağımız çok yol var. Başka global iş birlikleri, yurt dışında yeni mağazalar ve başka sürprizlerimiz de olacak.
Paris'teki çekim benim için çok keyifliydi çünkü ALEM ekibiyle zaten aile gibiyiz. Bir yandan da yakın arkadaşım Fransız fotoğrafçı Aurelien'le çalıştık. Mekanlarımızdan biri, iki hafta boyunca sergiyi ve pop-up'ı yaptığımız Maison Guerlain'di. Benim için gönül bağımın olduğu üç isim... Ayrıca çekimin ikinci kısmını ikonik Galerie Kraemer'de gerçekleştirdik. ALEM ve Aurelien'le Paris sokaklarında yürüdük, galeri ziyareti yaptık, bir kafede oturup kahve içtik, Maison Guerlain'de parfümleri denerken çekim yaptık... Çok eğlenceli ve çok doğal bir çekimdi; zaten fotoğraflar da bu pozitif enerjiyi ve ne kadar çok eğlendiğimizi yansıtıyor.
Son koleksiyonumuzun adı Begüm's Grandball. Benim bilinçaltımı en özgürce dışa vurabildiğim koleksiyonlardan biri oldu. Geçmişte yapılan ihtişamlı balolara katılan kadınların, günümüzde bu balolar olsa neler takacağını hayal ettim açıkçası. The Swans, Black & White Ball, Le Bal Oriental; aklımdaki bazı balolardı. Bir de tabii ki Guerlain'e ithafen, Guerlain'in ikonik arısı Begüm Khan yorumuyla familyamıza eklendi. Koleksiyon, hem ülkemizde hem globalde çok sevildi. Bu yüzden çok mutlu hissediyorum.
Benim tasarım sürecim sanırım diğer tasarımcılardan daha farklı gelişiyor. Kendimi çalışma odama kapattığım ve koleksiyon çıkardığım bir sürecim olmuyor. Aksine, bazen yeni bir koleksiyonu rüyamda gördüğüm ve sabah kalktığımda ekiple toplantı yaptığım bile oluyor. Sanırım insanlarla konuşurken, ya da farklı konularda toplantı yaparken fikirlerden beslenerek yeni bir şeyler ortaya çıkarmayı daha çok seviyorum. Aklıma gün içinde devamlı bir fikir ve bir görsel geliyor. Onları çizmeye, yazmaya bir şekilde kendime not almaya çalışıyorum. Aslında bir şekilde de aklıma gelen fikirleri azaltmaya ve konsantre olmaya çalışıyorum; çünkü gerçekten aklıma çok fazla fikir geliyor.
Aslında şaşırtıcı bir cevap olsa da hiç yok diyebilirim. Zaten fark etmişsinizdir; hem markamın hem de benim çok kendine özgü bir stili var. Aslında zamansız parçalar giyiyorum diyebilirim ama bir yandan da bugünün dünyasında yaşayıp özellikle de benim sektörümde olup trendlerin farkında olmamak ve trendlerden ister istemez etkilenmemek mümkün değil. Sosyal medya sürekli bize yeni trendleri gösteriyor, sokakta devamlı insan görüyoruz, billboard'larda trendlerle karşılaşıyoruz. Ne kadar etkilenmiyorum desem de etkilenmeme olasılığım yok. Bu sanki küçük çocukların, daha önce bahsettiğimiz, sanat gördükçe sanattan etkilenmesi gibi. Biz de trend gördükçe ister istemez etkileniyoruz.
Kişilik özelliklerimi böceklere çok benzetiyorum. Böcekler de kırılgan görünüyorlar ama aslında çok eski nesillerden günümüze kadar gelen bir güce ve dirence sahipler. Çocukluğumdan beri her zaman güzel bulunmayan şeylerde, güzellik bulma peşindeyim, mücevherler de bunun için bence çok güzel bir kanvas oldu. Karides şeklindeki bir küpenin taşlarla bezenip gösterişli bir forma erişmesi benim yaratıcı ilhamlarımdan biri.
Mücevher kutumun en değerli ve en zamansız parçaları, rahmetli anneannemden bana gelen bir saat, dedemle anneannemin alyansı ve dayımın bana Hindistan'dan hediye aldığı bir kolye.
Sanırım eklektik, benim stilim için doğru bir tanım olabilir. Farklı tarzlardan, dönemlerden parçaları stilize etmekten keyif alıyorum. Bazen beyaz basic bir tişört ve jean ile maksimalist bir Begüm Khan parçası takmak, en sevdiğim stil uyarlamalarından biri.
Paris'ten uzun zamandır istediğim mavi bir çantayı ve Celine'den bir blazer ve jean'i ekledim.
Türk markalarından alışveriş yapmayı çok seviyorum. Hakan Yıldırım, Gül Hürgel, Misela, Anim, Siedres bazı favori markalarımdan. Ayrıca Türkiye'de Beymen, Paris'te Bon Marche, Hong Kong'ta Lane Crawford ve vintage dükkanlar, favori noktalarımdan.
Sürdürülebilir olması en dikkat ettiğim detaylardan.
İstanbul sanki hiç elde edemediğin, hep aşık olduğun bir kız gibi. Bir şekilde benim İstanbul ile aşk ve nefret ilişkim var ki bu da tutkuyu koruyor. Şu an Paris'le İstanbul arasında yaşasam da uçak her İstanbul'a indiğinde eve geldiğimi hissediyorum.