Taksim’de bir çarşamba akşamı

Pişmiyor, organik tavuk bir türlü pişmiyor. Marine formülleri mi almadım, derisiyle et arasına ezilmiş sarımsak, soya sosu, baharatlar, zeytinyağı ve sirkeler mi koymadım, pişerken dualar mı etmedim, pişmeye ikna konuşmaları mı yapmadım. Olmuyor. Öteki tavukların antibiyotik ve hormonlarla şişirilmiş plastik olduğunu bile bile yemek çok zor. Doğal ortamlarından uzakta üretilen hayvani gıdalarda önemli seviyede kimyevi ve zararlı sentetik maddeler var. Organik tavuklar ise insan sağlığına yararlı olmakla birlikte kanserle savaşan antioksidan mineraller içerir. İçerir de bunu içerirken kauçuk da içeriyor olabilir sanırım. Çünkü bu kadar pişmemesini başka türlü açıklayamıyorum.

“Alkali Diyet” kitabından kulağıma küpedir çok fazla kırmızı et ve tavuk yememem gerektiği. Ayşegül Çoruhlu “Diyet yaparken eğer asitli beslenmişsek hem sağlığımıza uzun dönemde zarar veririz hem verdiğimiz kiloyu kolay geri alırız” der. Asitli beslenmekten kasıt, alkol, cips, ketçap, meyveli yoğurt, gazlı içecekler ve salam-sosis tarzı şarküteri ürünleri. Kilo verirken, bel bölgesi incelmiyorsa asitleniyoruz demektir. Belime bakıyorum da asit yağmurlarına uğramış toprak gibiyim maşallah bu aralar.

Eti az yediğim için de organik tavuk konusunu ev dışında çözüyorum. Fiamma restoran organik tavuk için adreslerimden biri. Taksim meydanına yürüme mesafesinde yakın olmasına rağmen enfes bir Boğaz manzarasına sahip Gezi Boshphorus Oteli'nin içinde. Yarım asırlık Gezi Oteli mirası üzerine inşa edilen Gezi Boshphorus Otel, Mimar Sinan Kafadar imzalı. Sinan Kafadar, İTÜ’de öğrenciyken Taşkışla’da okuyan İTÜ’lü mimarlık öğrencilerinin okul camından baktıklarında görebilecekleri bir eser bırakmak istermiş. Bu proje onun hayalini de gerçeğe dönüştürmüş. 17 katlı ve çinko-titanyum cephesiyle tüm şehri kucaklarcasına nazik kıvrımlarla işlenmiş otel binası, 1940 ve 50'lerin mimari tarzını çağdaş bir çizgiyle uyandırıyor. Hem iç hem dış mekan açısından estetiği ön planda tutuyor. Mobilyalarda kullanılan yüksek kaliteli ahşap ve deri materyaller, oldukça sıcak ve samimi bir ortam sunuyor.

Fiamma’nın klasik otel restoranlarından farkı hafif salaş bir havası olması. Kendinizi rahat hissettiğiniz bir ortam sunuyor. Başlangıçlar konusunda ana yemekten daha iddialılar. Başlangıç olarak midyeyle başladık. Menüde midyeyi görünce ben patatesle mi servis ediyor diye arkadaşım da taze mi diye sordu. Çanakkale’den taze geldiğini ve patatesle gelmeyeceğini öğrendik. Midyeyle olan ilişkimiz biraz karışık. En yakın arkadaşım midyeyi çok seviyor lakin kendisinin zehirlenme eşiği o kadar düşük ki her deniz mahsullü restoran çıkışımız mutlaka hastanede sonlanıyor. Ben ise midyeyi sevmem ama sosuna patates bandırmaya hayranım. Midye güzel mi dediklerinde sosuna bakıp öyle değerlendirdiğimi de burada itiraf ettim gitti. Midyenin sosu harikaydı. 

Kinoa salatası da evde yapılamayangillerden. Salatayı içindekileri aklımda tutarak yemeye çalıştım. Artık annem gibi dışarıda yediğim her şeyi evde yapmayı deniyorum. Kinoa zengin protein içeriğiyle son yılların en önemli keşfi. Burada yemenizi tavsiye ederim. Taze enginar salatası deyince aklıma portakalda bekletilmiş enginardan yapılmış bir salata geliyor. Buradaki salata enginarın kalbinden yapılmamış ve sertti. Hayal ettiğim tadı alamadım. 

Ana yemeğe geçmeden elimi yüzümü yıkamak istedim. Keşke istemeseydim. Çünkü tuvalete bir kapıdan çıkıp sola, oradan bir merdiven aşağıya, sonra sola derken sağa sonra sola-sağa-sola-sağa giderek ulaşabiliyorsunuz. Tutmanızı tavsiye ediyorum.

Fiamma’ya giderken rahat, şık havanızı takınabilirsiniz. Taksim bende spor ayakkabı ışığı yakıyor. Rag and Bone jean'iniz, Philip Lim gömleğiniz ve Anya Hindmarch tarafından personolize edilmis Hermes çantanızı takıp gidebilirsiniz. Klasik Hermes çantadan sıkılmış biri olarak Hermes'in Anya Hindmarch tarafından personolize edilen ya da üzerine sticker yapıştırılmış hallerini daha çok seviyorum. The Blond Salad’ın Hermes çantasına instagramdan bir bakın derim. Yolum Osaka'ya düşerse ilk işim o sticker shop'a gitmek olacak. Ya da Beymen öncülük yapsın getirsin markayı Türkiye'ye diyenlerdenseniz ben de sizdenim. 

Gelelim ana yemeğe, organik tavuğu ördekle birlikte servis ediyorlar. Tavuğu lokum kıvamına getirmeyi başarmışlar. Ördek her ne kadar menülerde daha havalı gözükse de burada da tavuk lezzetiyle öne geçmişti. Siyah mürekkep risotto üzerinde ızgara kalamar ile servis ediliyor, ince ve yuvarlak bir şekilde servis edilmiş risotto sunumu ile dikkat çekiciydi.

Ilık hurma tatlısını da tatmadan çıkmadık. Hurma taneleri kekle karıştırılıp yakılmış şeker ile yapılmış karamel sos ile servis ediliyor. Tadılması gerekenlerden.

Neyse ki gecemiz arkadaşımın midye taaruzuna rağmen hastanede bitmedi. Bunu kutlamak için yeni açılan Espresso Lab’e doğru yürüdük. 3rd wave coffee shop olarak başlayan Espresso Lab, Starbucks’ın Türkiye’deki kahve imparatorluğunu sarsacak gibime geliyor. Dışarıdan belli olmayan gizli bir terası var. Taksim gibi kahve ve terasın zor bir araya geldiği bir mekanda kurtarıcı olacak bu teras. Kahveler tadını daha iyi alabilin diye özellikle 60 derecede servis ediliyor. Yanında cheesecake yemeyi unutmayın çünkü cheesecake factory'den bile daha lezzetliler. İstiklal Caddesi'nin kalabalığına giremem diyorsanız Emirgan’daki saklı gizli köşedeki Espresso Lab'i bulun ve cappucinonuzu yudumlayın…

Afiyet olsun.