UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Efes Antik Kenti’nde geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yapılan son kazılar, önemli bir tarihi gerçeği ortaya çıkarmış, bilinenin aksine kentin Türk akınlarıyla yıkılmadığı, Efesliler ve Türklerin uzun yıllar birlikte yaşadığı neticesine ulaşılmıştı. Kuruluşu Cilali Taş Devri’ne kadar uzanan, en parlak dönemlerini Helenistik ve Roma dönemlerinde geçiren, arkeoloji dünyasının “savaş gemisi” olarak anılan antik kent hakkında bilgilerimizi tazeleyelim istedik ve antik kentin restorasyon projelerinin en önemli finansal destekçisi olan Efes Vakfı’nın kapısını çaldık. 2009 yılından bu yana Avusturya Arkeoloji Enstitüsü Başkanlığını, 2010’dan bu yana ise Efes Kazıları Başkanlığı ve Efes Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğini yürüten Sabine Ladstätter ile bir araya geldik.
Efes Antik Kenti’nin Türkiye ve dünya tarihi açısından önemi büyük. Bu doğrultuda Efes’in tarih kronolojisinde doldurduğu boşluk hakkında neler söylemek istersiniz?
Efes kuşkusuz dünyanın en önemli kazı alanlarından biri. Efes bölgesinde insanların yerleşim tarihi, doğal koşullarla yakından ilişkili... Bu nedenle bu bölgenin, insan ile insanın yaşadığı çevre arasındaki ilişkiye ve karşılıklı bağımlılıklarına dair en etkileyici örneklerden biri olduğu düşünülür. Limanların alüvyonla dolması veya depremler gibi doğal süreçler, insan yerleşim modellerini etkilerken, aynı zamanda ekosistemin dengesi de insan müdahaleleriyle bozulur.
Her iki faaliyetin de Efes’i çevreleyen yerleşim bölgesinde uzun vadede sonuçları olmuştur. Bölgeler üstü öneme sahip yerleşimler, Neolitik Dönemden MS 17.-18. yüzyıllara kadar varlığını sürdürse de, yerleşim yerlerinin mikro bölgeleri, çevresel etkiler ve iklim değişikliklerinin bir sonucu olarak ve ayrıca sosyal yapı değişikliklerinden dolayı sürekli olarak değiştirilmek zorundaydı. Bu “sosyokültürel değişime rağmen devamlılık” olgusunun kökleri uygun coğrafi konum ve kaynakların çokluğuna dayanmakta. Diğer hiçbir mikro bölge, bu şekilde birkaç bin yıla yayılan ve bu kadar farklı kültürler barındıran, benzer şekilde farklılaştırılmış bir yerleşim modeli sergilemez.
Son kazılar ışığında Efes Antik Kenti’nden elde ettiğiniz verileri bizimle paylaşabilir misiniz?
Tarih kitaplarında Efes’te yaşamın 7’nci yüzyılda sona erdiği yazar ancak Meryem Kilisesi’nin güneyinde yaptığımız kazılarda bulduğumuz bir konutun kentteki yaşamın 14. yüzyıla kadar devam ettiğini gösteriyor. Önümüzdeki yıl kazıların bitmesinin ardından burayı ziyarete açacağız. Bu kazıdaki en önemli bilgi, Efes’te yaşamın 7’nci yüzyılda bitmemiş olması. Genellikle tarih kitaplarında Efes’te hayatın milattan sonra 7’nci yüzyılda bittiği, Müslümanların buraya gelmesiyle Efes’in terk edilip Ayasuluk Kalesi’ne yerleşildiği yazar ancak burada bulduğumuz evde Efes’te hayatın 14’üncü yüzyıla kadar sürdüğünü gördük. Şu an burası Efes’in en genç yapısı ve biz biliyoruz ki bugünün Selçuk’unda Efesliler ve Müslümanlar uzun bir süre yan yana aynı limanı kullanarak yüzyıllarca yaşadılar. Bu, çok önemli bir bilgi çünkü bundan önce Müslümanlar’ın buraya gelmesiyle her şeyin yerle bir edildiğini, Efes’in terk edildiğini ve Ayasuluk’a yerleşildiğini düşünüyorduk. Bunun doğru olmadığı ortaya çıktı.
Peki, arkeoloji alanında Türkiye hakkında düşünceleriniz nelerdir? Yapılan çalışmaların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de binlerce arkeolojik şehir bulunuyor. Bunların her biri birbirinden değerli ve güzel. Bu kültürel zenginlikler aynı zamanda büyük bir sorumluluk ve baskıyı da beraberinde getiriyor. Türkiye’nin bu alanda doğru adımlar attığına inanıyorum ve gerek koruma amaçlı gerek muhafaza etmek adına bilincin artığını görüyorum. Bize kalan mirasımızı sevdiğimiz, sahip çıktığımız ölçüde geleceğe aşk duyacakları değerler bırakabiliriz.
Efes Vakfı kazılarınıza çok önemli destekler sunuyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2010 yılında Doğuş Holding, Borusan Holding ve Eczacıbaşı Topluluğu gibi katılımcılarla kurulan Efes Vakfı, Türkiye’de taşın altına elini koyan yegane oluşumlardan biri. Kente destek veren vakıf, Yamaç Evler projesinin yanı sıra Serapeion Tapınağı için çalışmalara devam ediyor. Dolayısıyla Efes Vakfı bizim çok önemli ortaklarımızdan biri. Bunun yanında Avusturya hükümeti bize bilimsel araştırmalarımız için destek veriyor, Türk hükümeti ise alanın altyapısı için oldukça önemli bir destek sağlıyor.
Yamaç Evler 2, antik kentin en değerli alanlarından biri. Bu alanı değerli kılan başlıca etkenler nelerdir?
Yamaç Ev 2, Efes antik kentinin şehir merkezine doğrudan uzanan ve yaklaşık olarak 4 bin metrekarelik alanı kapsayan alana verilen ad. Çok iyi korunmuş durumuyla, Yamaç Ev 2, türünün bilimsel olarak en önemli ve dikkat çekici eserlerinden biri. Yamaç Ev 2 içerisindeki konutların zemin katları ve üst katlarında yer alan zengin döşemeler kısmi olarak korunmuş. İyi korunmuş olmaları yapıların, kat planı, kronoloji ve stilistik özellikleri bakımından analiz edilmesini ve sınıflandırılmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca Roma Dönemi’nin maddi kültürünün araştırılmasında, işlev analizlerinde ve konut mimarisi çalışmalarının sosyolojik ve psikolojik yönlerinin araştırılmasında bitmek tükenmez bir kaynak oluşturuyor. Ziyaretçiler için bir mıknatıs olan Yamaç Ev 2, bugün çok sayıda insan tarafından ziyaret ediliyor; yalnızca 2015’te Yamaç Ev 2’yi ziyaret eden kişi sayısı 170 bini aştı.
Peki, bu mozaiklerde neler resmedilmiş ve neler konu alınmış?
Resimlerin konusu odanın niteliğine bağlı. Örneğin avlularda, pahalı mermer duvar kaplamaları, gömme kuyular, biçimsel çok renkli mozaikler ve yüksek kalitede duvar resimleri yer alıyor. Küçük figürlü bezemelerin yoğunluğu, avluların evin temsili ana kısmı olduğunun altını çiziyor. Yamaç Ev 2 içerisindeki 1. birimde yer alan ve yemek odası işlevine sahip olduğu düşünülen geniş bir odada olağanüstü duvar resimleri yer almakta. Resmin ana kuşağında, gerçek boyutta tasvir edilmiş hizmetkarlar, içeri giren misafirler çelenk, içki ve çiçek gibi çeşitli hediyeler getirmekte. Kırmızı panellerde ise tiyatro sahneleri tasvir ediliyor. Üst kuşakta ise, Philoktetes efsanesinin anlatıldığı ve tiyatro mimarisiyle çevrelenmiş bir mitolojik sahne görülüyor. Birkaç yerleşim biriminde rastlanan ve misafirlerin karşılanması işleminin burada yapıldığı düşünülen odalar “Perilerin Odaları” olarak adlandırılıyor.
Efes’in kişisel anlamda sizde yarattığı mana nedir?
Efes dünyada yapılan tüm antik kent kazılarının “anası”dır. Ya da tüm arkeolojik değerlerin “savaş gemisi”… Milattan önce 7 bin yıldır yerleşim bölgesi olan bir antik kenti etkileyici bulmamak elde değil. Farklı dinler ve kültürler Ege Denizi ve Anadolu arasında tarih boyunca önemli birer rol üstlenirken birbirleriyle karşılıklı etkileşim içine girmişler. Ve tabii ki tüm bunlar bizim ortak mirasımıza yansımış. Efes Antik Kenti, temel arkeolojik araştırmalarına ve metodolojinin gelişmesine imkan tanıyor, önemli bilgileri taşıyor. Tüm bu bilgiler Efes Antik Kenti’nde elimizin altında. Bronz çağından Ortaçağ periyoduna kadar aralıksız yerleşim bölgesi olan bu alan tarihin merkezi. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’ne yaklaşık 120 yıldır buradaki çalışmaları sürdürdükleri için minnet borçluyum.
Kente gösterilen ilgi nasıl?
Öncelikle arkeolojiye yöneltilen ilgiden çok mutluyum. Efes gibi bir kenti milyonlarca kişinin ziyaret ediyor olması, arkeolojinin önemi ve çekiciliğinin kanıtı. Bilgimi insanlarla paylaşmak ve sonuçları onlara göstermek, neler olduğunu açıklamak istiyorum. Efes’e her yıl yaklaşık olarak 2 milyon ziyaretçi geliyor.
Bu yoğun ziyaretçi trafiği kente zarar veriyor mu?
Ziyaretçi sayısı bir antik kent için oldukça yüksek olmakla birlikte hasara da neden olmakta. Ancak aşırı yüksek ziyaretçi sayısı Efes’in ünlenmesine ve bilimsel çalışmaların daha geniş bir kitleye ulaşmasına olanak sağlıyor. Efes için mevcut ziyaretçi yollarının gözden geçirilmesi, yolların genişletilmesi ve farklı tur seçeneklerinin oluşturulması tavsiyelerim arasında.
Arkeolojiye duyduğunuz tutkuyu nasıl tanımlıyorsunuz peki? Sizce mesleğinizin en keyifli parçası nedir?
Bazı zamanlar zor ve mücadele dolu olsa da mesleğimin dünyadaki en değerli iş kollarından biri olduğunu düşünüyorum. Dünya ve medeniyetler hakkında yeni bilgilere ulaşmak nefes kesici bir deneyim ve çok heyecan verici. Tüm bunların yanı sıra literatüre ve popüler bilim dünyasına yeni yazı üretmekten çok keyif alıyorum.
Son olarak bir arkeolog olarak sizce hatalarını tekrarlamak insanlığın kaderinde mi var diye soralım?
Kesinlikle, Evet! Yaşananlar insanların hata yapmaktan alıkoymuyor ama geçmişte yaşananları örnek gösterip uyarmaktan da vazgeçmemeli...
Röportaj: Beyza Özel