Yıllar içinde oturmuş bir düzende yenilik yaratan, bu değişimi kalıcı kılan ve örnek olan dostum Gözde, başta sen ve kurduğun harika ekiple iş birliği yapmak harika. Hassasiyete ve özene dayanan çalışma prensibiniz, ilerici tavrınızla gurur duyuyorum. Umarım her zaman el ele güzel ülkemizi her yerde temsil etmeye devam edersin. Sevginin ve güvenin esas olduğu, insan sevgisinin ve dost sevgisinin çok kıymetli olduğu bir ailede yetiştim. Annem ve babamın dostlarının arasına, zaman içinde (çocukluğumdan itibaren) kendi arkadaşlarım da katıldı. Kapısı hep açık olan evimizde yeni dostluklar doğar; eskiler pekişir, daha önce tanışmamış insanlar birbiriyle tanışır; güven veren çemberler oluşurdu. Büyük dost aile yemeklerinde; müzayede sonrası gelenekselleşen dost buluşmalarında -bu gelenek dedem Aret ile başlar- bir yandan günü kutlarken bir yandan da kritikler yaptığımız sohbetler ederdik. Bu yemeklerde içtenlik, samimiyet, sonsuz sevgi ve güven beni en çok etkileyen değerlerdi. Bu ortamda, paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu erken yaşta anladım ve insanlara güvenebilmenin en büyük lüks olduğunu öğrendim diyebilirim. Bu yüzden insanlara yaklaşırken önce yüzde yüze yakın bir güvenle yaklaşırım. Biraz Amerikan hukuk sistemi gibi. Suçluluğun kanıtlanana dek yüzde yüz masumsun ve oyuna 1-0 önde başlıyorsun. Bu yaklaşımım insan ilişkilerinde beni mutlu ediyor. Sevgi, güven ve paylaşımın temel alındığı aile ortamı, her alanda ilişkilerimi ve kararlarımı şekillendirdi, şekillendiriyor.
Dördüncü kuşak olarak bu işin bir parçası olmak elbette maraton koşucusu yapıyor sizi. Süreklilik, sorumluluk, azim... Portakal Sanat Evi bugün 110 yaşında. Arkamızda büyük bir bellek, kuvvetli bir hafıza var diyebiliriz. Sosyo-kültürel değişimi bir asırdır izleyebilmek ve elbette bu süreçte ufak, büyük roller oynayabilmek gurur verici. Bu süreçte yapılmayanı yapmaya cesaret edebilmek için bilginin esas olduğu tortuları biriktirmek, işimizin püf noktalarının başında geliyor. Eser sevgisi ve insanlar ile sanat eserleri arasında bağlar kurabilmek, köprülerin kurulmasında emekçi olmak, bizim işimizin en büyük tatmini. Bana ailemde, ailemin çevresinde en önem verilen neydi diye sormuştun; elbette en başta sevgi ve hemen sonrasında bilgi demeliyim. Bilginin otantiklikle birlikte esas olduğu ve konunun hem insan ilişkilerinde hem de eserlerde temeli oluşturduğu bu dünyada nefes alıyor olmak, en büyük şansım. İşin de insanın da en hakikisi en kıymetlisi bu.
Zorlukları olmaz olur mu! Hem de katman katman olur. Köklü kurumlarda, koruyucu davranmak zorunda bulursun kendini. Yırtıcı davranmak istediğin anlarda fevri davranmamayı bilerek mi doğuyorsun ailene bilmiyorum; ama cesaret ve güven endeksiyle kontrollü dans ederken buluyorsun kendini. Cesaret, bilgi temeli üzerinde cesur hareket edebilmek önemli. Babayla kız ilişkisi... Hocam, ustam, kavgam, başarım... Bilgi, merak, detaycılık, cesaret, "attitude" hayat duruşu. Çok çok şey gördüm, görüyorum sevgili babamdan. Tohum ekmekten çok daha fazlasını yaptı. Kocaman emeği omuzlarımda... Ailede işimiz ilk kez bir kadın DNA'sı taşıyor. Kuşak çatışması, kadın erkek farklılıkları sağlıklı sonuçların doğmasında faydalı olabiliyor. Tartışmanın, hatta zaman zaman "tatlı" çekişmelerin iyi meyveleri olabiliyor.
Koleksiyonerlik; bilgi, belirli bir disiplin ve sürekliliğin; gelişen, büyüyen değişen bir zevk, tutku ve sevginin buluşması sonucunda erişilebilir bir nokta. Üzerinde her zaman çok konuştuk, daha da konuşacağız. Eser toplamak ile koleksiyoner olmak arasındaki fark, uçurum kadar. Koleksiyonerin parası da, duvarı da bitmez... Sanat sevgisi, yatırım fikrinin her zaman çok üzerindedir. Öyle büyük ve hala naif alanlar var ki bu işin duygusunda... Her zaman şaşırtabilecek bir mekanizmaya sahip.
Hayattaki en büyük tutkum, yüksek frekansta yaşamanın verdiği yaşam sevinci ve heyecanını kucaklamak. Bu tutku, insanların ve hayatın sunduğu güzelliklere derin bir şükran duygusuyla bağlanmak! Sevgiyle, kahkahayla ve güvenle çevrili bir hayata olan inancım, bana güç ve umut veriyor.
İbrahim'i 28 yaşında tanıdım. Evet, seninle oturduğumuz tam bu masada ilk kahvemizi içtik. Bir öğlen iş arasıydı ve İbo'yu ilk tanıdığımda güven duyguma dokunmuştu. Delicatessen'in bizim için özel bir yeri var çünkü orası, 12 yıl öncesine kadar babamın 1974'ten itibaren işlettiği, çocukluğumun geçtiği galeriydi. Babam ve dedem orada çalışmıştı; bordo kadife pileli perdeleriyle bir kültür merkezi gibiydi. İbo'yla ilk yıllarımızda en çok Delicatessen'de vakit geçirirdik; hala da ev hissi verir bana...
İlişkimizde bizi mutlu eden küçük şeyler var. Benim için mesele, hakikatte kalabilmek ve hakikatin kıymetini bilmektir. Temelimiz, önceliklerimiz ve ailelerimizin verdiği değerler birbirine çok benziyor. Evliliğimize en çok kuvvet veren de bu ortak ilkeler oldu zaman içinde. İbo bana destek oluyor, sessizce beni şımartan ve koruyan bir yapısı var. Ben daha yüksek yaşıyorum hislerimi, daha sesli. Bana en çok güven ve sağlamlığı hissettiriyor. Sabah kahvemiz, küçük ve favori bir ritüelimiz. İbo her sabah saat 06.50'de bana ve kendine 12 yıldır -birkaç sene evvelime kadar 7.30'du; malum okul saatine kaydık şimdi- aynı kahveyi yapıyor. Hayat o an akışta benim en keyifli zamanım... Bir doktor bana, "Evlilikte her gün, her saat, her ay, hatta her sene iyi olunmaz. Ama öyle birkaç saat olur ki, bazen bir ömür zor anları bile kolay geçirmenizi mümkün kılar" demişti. Evliliğe maraton gibi bakabilmek önemli. Biz de herkes gibi öğreniyoruz. Öğrenmenin sonu yok, hiçbir alanda. Değişim ve kabullenmek önemli. 40 yaşla birlikte baskılar kalkıyor, (insanın kendi üzerinde yarattığı veya abarttığı baskılar) doktorumun söylediği gibi, her an mutlu olma mecburiyetini kaldırınca, hayat daha neşeleniyor. Kreşendolar elbette var, yüksek anlar; onları kim sevmez?
Defne Olivia, sevgiyi öğrensin... Sevmeyi ve sevilmeyi... Daha kıymetli bir şey olamaz. İnsan sevgisi zaman içinde bilgi sevgisine de evrilir hiç şüphesiz. Sevginin, her şeyin temelinde olduğuna inancım sonsuz.
Dostlarım, kız kardeşlerim; belki daha fazlası ... Çocukluk arkadaşlığının değerini kızımda görüyorum şimdi; "Anne sen de mi dört yaşından beri arkadaşsın?" deyip kendi arkadaşlarına verdiği kıymetten kendimi izliyorum diyebilirim. Dostlarım, en kıymetlilerim; ailemle bir... Kötü gün kadar iyi gün dostu olmak da kıymetli.
Gözde, sen beni hep şımartırsın sağ ol. Bilmiyorum. İç dinginliğim her an benimle değil sanki. Hassasiyet, özen ve empati; karşımdakinin yerine çok hızlı koyabiliyorum kendimi... Bazen yavaşlatmam gerekiyor. Bütüne varmayı seviyorum. Bütünün iyiliğine odaklanıyorum. Her zaman tersten düşünmeyi severim. Böyle küçük, kendimle oynadığım oyunlar var.
Kitap okumak hayatımın merkezinde; daha az değil daha çok okuyorum. Sosyal medya ile ilişkimdeki sınavı ancak böyle verebilirim diye düşünüyorum. Instagramı seviyorum biliyorsun, X de oldukça takip ettiğim bir alan. Özellikle itiraf edeyim; politik meseleleri takip ettiğim, esprisine hayran kaldığım insanlar var.
Koleksiyonerlik değişti, değişir. Yüzyıllardır değişiyor, değişim hayat zaten! Öncelikle koleksiyon yapmak isteyen insanın psikolojisini iyi değerlendirmek lazım. Koleksiyoner olmak için birçok bilgi lazım. Para kafi değil; hatta sizi koleksiyonerlikten çok uzaklaştırabilecek bir kuvvete de sahip olur, kuvveti sadece paradan alınca. Bilgi, doğru bilgi, şanslıysanız süzme bilgi... Sanat sevgisi, merakı, disiplini ve sahip olma isteği. Koleksiyoner, ayrışmak isteyendir... "Unique"liğini önce kendisine ve sonra çevresine ispatıdır. Koleksiyoner olmak kısmi çılgınlığı, cesareti beraberinde getirir. Zenginliktir, koleksiyoner olabilmek, ruh ve bilgi zenginliği.
Simon Armitage kaleminden Queenhood. Çok tavsiye ederim.
Defne Olivia ve İbo ile sabah 06:50'deki kahvemiz.
Sabah kahvemiz, en çok o.
Little Women
Röportaj: Gözde Yörükoğlu Ersu
Fotoğraf: Selçuk Danyıldız
Styling: Bengisu Gürel
Saç ve makyaj: Tayfun İltir
Prodüksiyon: Yasemin Türk Yeşilkır / Kübra Bıçak
Video: Kaan Karaaslan
Mekan için The Peninsula Istanbul'a teşekkür ederiz.