Çevresel ve toplumsal meselelere duyarsız kalmamak ve çözüm aramak eğilimi hayatıma küçük yaşlarımda girdi. Ailemle birlikte sivil toplum kuruluşlarında dezavantajlı gruplara, çevreye, doğaya dair sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir canlının yaşamında küçük de olsa pozitif değişim yaratabildiğinizi gördüğünüz an içinizde bir ateş yanıyor. "İklim krizi" konusundaki kişisel farkındalığım ve bu konunun aciliyetini algılamam 12 yıl önce tarım ve gıda alanlarında çalıştığım dönemdeki profesyonel kariyerimle başladı. Ancak, anne olduktan sonra, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma isteği bu alandaki çalışmalarımı adeta bir tutkuya dönüştürdü. Birçok tarım, gıda ve çevre topluluklarında profesyonel ve gönüllü çalışmalarım oldu. Bir taraftan çalışırken, bir taraftan da bu konu üzerinde eğitim almaya başladım. Illinois Üniversitesi'nde sürdürülebilirlik üzerine okuduktan sonra Yale Üniversitesi'nde iklim değişikliği uzmanlığı eğitimi aldım ve üç yıl önce de coğrafya alanında yeni bir lisans eğitimine başladım. Mesele o kadar büyük ki ne kadar okusak, araştırsak, ne denli donanımlı hale gelsek bu alanda yapacağımız çalışmalar o kadar etkin oluyor. Tüm bu yolculuk beni sonunda bu konuda hassasiyeti olan ve farklı bakış açılarına sahip insanlarla bir araya getirdi ve bizleri Yuvam Dünya inisiyatifi etrafında buluşturdu.
İklim krizine karşılık vermenin iki farklı biçimi var. Birincisi azaltım; insan kaynaklı iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılması. Sık duyduğumuz, bilim insanlarının üstünde durduğu hedef olan "2030'a kadar karbon sıfır olma" bu konu ile ilgili. Bunu nasıl başarabiliriz; fosil yakıt tüketimlerini azaltmalı, fosil yakıt yani kömür, petrol doğalgaz gibi yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kullanımını tercih etmeliyiz. Fosil yakıt kullanımına karşı sınırlayıcı kanunlara, beraberinde yenilebilir enerji konusunda yeni teknolojilere ve yatırımlara ihtiyaç var. Artık fosil yakıtları ait oldukları yerde toprağın altında bırakmalıyız, ormansızlaştırma faaliyetlerini durdurmalıyız, ormanlar önemli karbon tutucular. Endüstriyel tarım ve hayvancılık faaliyetleri yerine perma kültür gibi onarıcı tarım faaliyetlerine yönelmeli; iyi, sorumlu tarım ve tüketime yönlenmeliyiz. Bu ve benzeri adımlar akışı değiştirecek. İkinci karşılık verme biçimi ise uyum sağlama. İklim krizinin etkilerini öngörerek; bu etkileri önlemek veya en aza indirgemek için uygun önlemleri almak üzere uyum sağlama gerekli. Uyarlanma şehirlerin fırtınalara karşı, ekinlerin yüksek sıcaklıklara ve kuraklıklara karşı korunması, bunları sağlayabilmek için uyarı sistemlerin oluşturulması, değişimi göğüslemeye her daim hazır olabilmeyi sağlamak için eğitim, inovasyon, araştırma gibi pek çok adımı kapsar. Uyuma gösterebilecek en çarpıcı örneklerden biri bana göre 2018 yılında yaşanan Mangkhut tayfunu; 14 Eylül 2018'de Mangkhut tayfunu saatte 250 km ile Filipinler'i vurdu. İki gün sonra ise Çin Taishan ve Hong Kong'u vurdu. Birkaç saat içerisinde Hong Kong'da su 4 metre yükseldi. Tüm sahili yuttu, tekneleri savurdu, gökdelenleri salladı. Meteoroloji Rasathanesi olayı "kuvveti ve verdiği hasar itibari ile yaşanılan en sıra dışı olay" diye tanımladı. Fırtına zirve yaptıktan 18 saat sonra Hong Kong'da trenler işlemeye başladı, yollar temizlendi, 24 saat sonra ofisler okullar açılmıştı. Sadece yedi yaralı vardı. Filipinler'de ise haftalar sonra bile bölgede olaydan mağdur olanların sayısında artış devam ediyordu. Yaşanan acı öyle büyüktü ki hükümet tayfunun isminin listeden çıkarılmasını talep etti, her şeyin unutulması en iyisi olacaktı. Filipinler'de 200'den fazla kişi hayatını kaybetti. Bu olay bilim insanlarının uyum konusuna verdikleri önemin nedenini çok net açıklıyor.
Sürdürülebilirlik üzerine çok kitaplar yazılan, altının ise doldurulması bir o kadar güç bir kavram. Sürdürülebilirliğin benim aklıma yatan en anlaşılır tanımı şu: "Üretim ve çeşitliliğin devamlılığı sağlanırken, canlılığın yaşamının daimi kılınmasında ihtiyaçlarımızı gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemiz." Sürdürülebilirlik denildiğinde çoğunluğun aklına ilk çevresel konular gelse de sürdürülebilirlik kavramı ekonomik, toplumsal, çevresel gibi alanları kapsayan bütünsel bir yaklaşım. Bu kavram tüm dünyanın gündeminde. Bireysel ve hatta kurumsal farkındalık çalışmalarından ziyade bu konunun devletler nezdinde sahiplenilmesi etkiyi attırıyor. Günümüzde sürdürülebilirliği moda, tarım, finans, yaşam gibi birçok isimle beraber görebiliyoruz. Yuvam Dünya ile tam da bu noktada amacımız her seviyede almamız gereken sorumluluklara dair farkındalık yaratmak ve herkesi harekete geçirmek. Öte yandan bana göre şu ana kadar sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmalardan daha fazlasına ihtiyacımız var. Hepimizin ekosistemlerin sağlıklı hale gelmesi için gezegenimizin sınırları içinde nasıl yaşanacağı konusunda daha çok farkında olması ve çalışması elzem. İnsanlığın ve ekosistemdeki canlıların yaşamını sağlıkla sürdürebilmesi pek çok alanda dönüşümü gerektiren bir süreç. Bu sürecin devamlılığı da sorunlar karşısında ortak bir sorumluluğun benimsenmesine bağlı.
"Simple is beautiful", bizim hayatta kendimizi yakın hissettiğimiz hayat felsefesi. Daha doğa ile iç içe, mümkün olduğunca sürdürülebilir bir yaşam anlayışı benimsemeye gayret gösteriyoruz; bizler de sakin bir dönüşüm içindeyiz. Evimizde beş kedimiz, iki köpeğimiz ile yaşıyoruz. Bahçemizde beraber perma kültür yapıyoruz, organik atıklarımızla kompost yapıyoruz. Bahçemizde ördeklerimiz, tavuklarımız var, onların bakım sorumluluğunu çocuklarla beraber üstleniyoruz. Çocuklarımızı gerçek hayattan uzak tutmuyoruz. Doğanın sunduğu acıları da, tatlı tarafı da beraber yaşıyoruz. Onlara doğayı sadece kitaplardan anlatmıyoruz, mümkün olduğunca her şeyi beraber deneyimlemeye çabalıyoruz. Sınırlarını bilen, başkalarının sınırlarına saygı duyan, her canlının eşit haklara sahip olduğunu bilen ona göre davranan bireyler olmaları en büyük arzumuz. Bizim hayat tarzımız onların da alışkanlıklarını belirliyor. Her şeyi tartışıyoruz. Yaptığımız davranışların dünya üzerindeki etkisini de konuşuyoruz bol bol. Çocuklarla bu konuları, dünyadaki gelişmeleri okuyoruz ve izliyoruz. Değişen havaları, dolayısıyla değişen sistemleri onları endişeye de itmeyecek şekilde tartışıyoruz zaman zaman. Burada kritik bir nokta var. Onların anlayacağı dilde ve dozda paylaşım yapmak, gelecek korkusu ve derin bir ümitsizlik noktasına asla çekmemek.
RÖPORTAJIN DEVAMI BU HAFTA ALEM'DE.