Hepimizin çocukluğunda yer eden yapımlar, oyuncular vardır. Siz bu yolda ilerlediğiniz için o yıllarda seyretmeyi sevdiğiniz film ya da dizileri daha da çok merak ediyorum. Bizimle paylaşır mısınız? Ekranda gördüğünüzde "Ben de onun gibi oyuncu olacağım" dedirten isimler var mıydı?
Çok doğru. Bu mesleğe ilgim çocukluğumda başladı, o yıllarda ekrana gelen çok fazla dizi yoktu. Ama çok etkileyici işler vardı ve ben de çok sıkı bir dizi takipçisiydim. Şimdi ilk aklıma gelen mesela "Süper Baba", çok severdim. "Süper Baba"da Bennu Yıldırımlar'ın oynadığı karakter beni çok etkiliyordu ve görünce ben de bu işi yapmak istiyorum dedirten bir oyunculuktu onunki. Sonrasında "Şehnaz Tango"yu çok sıkı takip ederdim. Orada da Perran Kutman'a çok büyük bir hayranlık duyuyordum. O dizide oynamayı çok istediğimi hatırlıyorum. Ve şimdi düşününce hem Bennu Yıldırımlar ile hem de Perran Kutman ile ilk iki işimde çalışma şansını yakaladım.
"Hayat Bilgisi", "Yaprak Dökümü", "Kayıp Şehir", "Ufak Tefek Cinayetler", şimdilerde "Kulüp" ve "Evlilik Hakkında Her Şey"... Canlandırdığınız her karakterle hafızalarda yer edindiğiniz aşikar. Dünden bugüne baktığınızda nasıl evrildi oyunculuğunuz sizce?
Evet, erken bir yaşta başladığım için aslında bunun avantajlarını yaşadım. Yolda bir sürü şey görmek ve bu gördüklerimle yani hem kendimde gördüğüm, hem sektörde gözlemlediklerimle evrilme şansım daha fazla oldu. Zira öyle bir anda bir senede evrilme gerçekleşmiyor. İnsanın kendi yolculuğu öyle olmuyor zaten. O yüzden hayatımın her döneminde farklı işlerde farklı değişimler yaşadım. "Hayat Bilgisi" benim çocukluğumdu. O benim için bir okuldu diyebilirim. Bir sonraki adım "Yaprak Dökümü". Biraz daha büyüdüğüm, bu işi gerçekten yaptığımın ciddiyetine vardığım, insanların beni artık sokakta gördüklerinde tanıdıkları bir noktaya geldiğimi fark ettiğim bir iş oldu. Ağır bir rolü üstleniyordum orada ve bu işin aslında ne kadar ciddiye alınması gerektiğini, disiplinin ve istikrarın önemini anladım. "Kayıp Şehir" de benim için büyük bir evrilmedir mesela. Çünkü "Yaprak Dökümü"nden sonra çok farklı bir karakteri oynama riskini almıştım. Oradan sonra aslında herkesin bakış açısı da değişmeye başladı bana karşı. "Ufak Tefek Cinayetler" artık iyice büyüdüğüm ama yine kendimdeki bir sürü şeyi de yeni yeni fark ettiğim işlerden biri oldu. "Kulüp" büyük bir dönüm noktası; oyunculuğum adına çok fazla şey öğrendim ve çok müthiş bir deneyim oldu benim için. "Evlilik Hakkında Her Şey" de öyle. Açıkçası bu yolculuk hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Bugüne kadar çekerken sizi en çok zorlayan sahne hangisiydi?
Her dizide mutlaka zorlayan sahnelerim oldu çünkü çok kolay karakterler oynamadım. Genelde çok derin duygusal travmaları olan karakterleri canlandırdım. Ama galiba "Kulüp"teki sahnelerim beni meslek hayatımda en çok zorlayan sahneler oldu. Özellikle de Matilda'nın kızıyla olan sahneler.
"Kulüp" dizisiyle herkesin kalbine dokundunuz. Bu projede yer almak ve Matilda'ya hayat vermek nasıl bir deneyimdi sizin için?
Özel bir proje oldu benim için. Aynı zamanda çok da zorlayıcı, zorlamasının nedeni de bilmediğim, yaşamadığım çok eski bir yılda geçmesi. Matilda ise her anlamda dini, dili yaşadıkları ile benden çok başka bir yerde. Ona ulaşmak, bir şekilde onunla empati kurmak, yaşadığı yıldaki duyguları hissetmeye çalışmak, anneliğini, evladından uzak olma duygusu yaşamak... Bunların hepsiyle bağ kurabilmek için gerçekten yoğun bir çalışma yaptık. O yüzden de müthiş bir deneyimdi benim için.
Gökçe Bahadır deyince benim aklıma zorluklarla mücadele etse de yılmayan güçlü karakterler geliyor. Sizin en güçlü taraflarınız neler? Mücadeleci biri misiniz?
"Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" sorusu vardır ya; gerçekten öyle... Acaba ben biraz kendim de öyle olduğum için mi böyle karakterler bana geliyor, yoksa böyle karakterler oynaya oynaya ben de mi öyle oldum? Bu sorunun cevabını bulamadım ama ben mücadeleci biriyim. Sonuçta hayatta her şey her zaman belki de çoğu zaman istediğiniz gibi gitmiyor. Biraz şekillendirmek ve başka bir şeye çevirebilmek bizim elimizde. O yüzden de o başka bir şeye çevirmek için mücadele etme tarafındayım ben. Durmak da güzel. Durmak ve hiçbir şey yapmamak, kendine dönmek de güzel, durgunluk sonra bir hareket sonra bir acı, onu yenip daha kuvvetli çıkıyorsun ve sonra güzel günler de kötü günler de yaşanıyor, bu hayatın ta kendisi... Önemli olan bir şekilde hep hayatı kendince bırakmadan yaşanılır kılabilmek galiba.
Röportajımız çıktığında Emir Ersoy ile evlenmiş olacaksınız. Mutluluklar diliyoruz biz de. Heyecanınıza ortak eder misiniz bizi? Neler hissediyorsunuz?
Çok teşekkür ederim. Tabii ki ortak ederim. Mutlu da olurum ortak etmekten. Çünkü bu böyle paylaşıldıkça keyfi çıkan bir şey. Biz de çok heyecanlıyız. Çok mutluyum sevdiğim bir insanla hayatımı birleştiriyor olmaktan. Farklı heyecanlar... Hem iş hem evlilik yeni bir hayat kurmanın yoğunluğu bir araya geldi. Dilerim her şey gönlümüzce olur. Birlikte mutluluğumuzun artmasını diliyorum.
Geçtiğimiz yıl 8 Mart Kadınlar Günü'nde yaptığınız paylaşım "Kızlar kendi özgün hikayenizi yazın" cümlesiyle başlıyor. Yaş aldıkça insanın bakış açısı değişiyor ve kendi değerini daha iyi anlıyor. Şimdilerde hayat hikayenizi yazarken nelere öncelik veriyorsunuz?
Kendi özgün hikayeni yazma meselesi çok da öyle söylendiği kadar kolay olmayan ve bir o kadar da önemli bir şey. Biz kendi elimizden geleni yapalım ve çabamızı gösterelim, sonrasında hayatı akışına bırakalım kafasındayım. Ve en önemlisi zor olsa da anda kalma peşindeyim. Bu ve bundan sonraki yıllarımda en çok önem verdiğim konu bu olacak ve zevk almaya bakmak; hayattan, yaşadıklarımızdan...
Roberto Bravo'nun marka yüzü oldunuz. Mücevherlerle aranız nasıl? Bu yeni iş birliği hakkında neler söylemek istersiniz?
Takı takmayı çok seviyorum. Tanıyanlar da bilirler zaten, genelde takısız göremezsiniz beni. Kendimizi şımartabileceğimiz bir şey şu hayatta. Güzel bir iş birliği oldu benim için. Bir mücevher reklamının daha da ötesinde bir şey oldu. Hem Roberto Bravo'nun duruşu, bakış açısı, işi konumlandırma şekli, sevgili Nihat Odabaşı'nın müthiş fikirleriyle birlikte benim çok içime sinen bir iş oldu. Nihat'la birlikte iş benim için başka bir boyuta taşındı. Geldiği fikirler çok mutlu etti beni. İşin içine ayrıca kadın gücünü koymak ve bütün kadınlara Roberto Bravo'dan çıkışla bravo demek beni mutlu etti; çünkü bu benim kendi içime döndüğümde yaptığım bir şey. Bir kadın girişimciyi görünce hep içimden bravo derken bulurdum kendimi ve bu da cuk oturdu galiba. Hoşuma gidiyor kadınların girişimci olmaları, bir şeyler yapmaları, kendi dünyalarında başarılı ve aktif olmaları...
Uğuruna inandığınız bir mücevher var mı?
Uğuruna inandığım bir şey mi tam bilmiyorum ama küpe takmazsam o günümün iyi geçmeyeceğini düşünürüm. Büyük bir eksiklik hissederim. Bir terslik varmış gibi, çıkmışım da evde bir şey unutmuşum gibi hissederim. O yüzden küpe takmadan çıkmamaya çalışırım.
Röportaj: Ayça BARUT TANMAN
Fotoğraflar: Nihat ODABAŞI
Styling: Gio DEVDARİANİ
Prodüksiyon: Yasemin TÜRK, Zeynep BABACAN
Makyaj: Hamiyet AKPINAR
Saç: Nuri ŞEKERCİ
Video editörü: Öznur ÖZTÜRK
Fotoğraf asistanları: Okan IŞIK, Selim KILIÇ / Boom
Styling asistanı: İzgen KARADİREK
Saç asistanı: İsa Töre
Mekan için Çırağan Palace Kempinski İstanbul'a teşekkür ederiz.