Eğer Roma dönemindeysek, bir kadının sol elinin dördüncü parmağını yalın altın bir halka çevreliyorsa; bu kadın baba evinden ayrılmış ve eşine bağlanmış ise eşinin ailesi ile baba evinin yaptığı anlaşma 'sayesinde' yeni hayatına başlamış olduğunu hemen anlarız. Yalın altın halka sonsuzluğu, sonsuz sevgi ve bağlılığı anlattığı kadar, altın seçimi de eşin maddi gücünü vurgular. Roma döneminde altın halka dışarıdaki sosyal çevrede kullanılırken, ev yaşamında çoğu zaman demirden yapılmış yüzük kullanılırmış. Demirin kuvvet ve sağlamlığıyla ilk akla gelen metal olmasının, evliliğin temelini vurgulamak bilinciyle seçilmiş olduğunu düşünmemek mümkün değil...
Evliliğin sevgi ve mümkünse aşk üzerine kurulmasına bir başka referans da ikinci yüzyılda sol elin sol parmağından insanoğlunun kalbine direk bir kanal, damar olduğuna inanılması. Eski Mısır'dan Eski Roma dönemine, binlerce yıldır kadın ve erkeğin birbirlerine olan bağlılıklarını birbirlerine ve tüm dünyaya ifşa etmek istemeleri yerleşmiş bir gelenek ve kuvvetli bir içgüdü olsa gerek. Parmağı sarmalayan demir, altın halkalar, özellikle Roma döneminde çift altın yüzüklere dönüşürler. Birbirleriyle el sıkışan iki aileyi neredeyse sembolize eden minyatür altın küçük ellere dönüşürler, yüzüklerle dolu... Kimi zaman altın kalpler ve kraliyet taçları yalın altın halkayı mücevherleştirir.
Kadının doğum taşları, zaman zaman yüzükleri renklendirir. Maximillian I'in, Burgandy Düşesi Mary'ye evlilik teklif ettiği yüzük ise evlilik geleneğinde yeni bir çağ açacaktır. 1477 yılında Maximillian alışılmışın dışında, gösterişli, oldukça zor bulunan, çok değerli bir taşı evlilik yüzüğüne taşıyacaktır. Pırlanta o günlerde ancak Hindistan'da çok zor elde edilir bir cevher, hele hele Avrupa'ya çok zor ulaşan en kıymetli taştır. Maximillian'ın aristokrat çevresi kısa zamanda bu gelenekle obsesif olacak, pırlantalı evlilik yüzüğü verebilme yarışına girecektir. Pırlantalı bir evlilik yüzüğü sahibi olmak, sadece maddi gücün ve varlığın sembolü değildir, o günkü 'network'te beceri ve statü sembolü, her parası olanın erişemeyeceği bir değer haline gelecektir.
Karısının sol elinin dördüncü parmağına kondurduğu yüzük ile sadece eşine ve onun ailesine değil, tüm çevresine, dost ve düşmanına, tüm dünyaya mesaj verirdi aristokrasi. 1500'lerde yeniden altın yüzüklerle gelenek devam ederken 'poisy' olarak anılan altın halkalar, içlerine yazılan aşk mısralarının sığabilmesi amacıyla kalınlaştırılır.15. yüzyıldan 17. yüzyıla dek rastlanan 'puzzle' ismiyle anılan bir kaç yüzüğün 'özgür' ancak birleşince bir form alabilecek tasarımla yaratılması, yine elbette 'manidardır.' Hala bugün 21. yüzyılda evlilik kurumunun yürüyebilmesi için olmazsa olmaz 'özgür' birey olabilmeyi barındırıyor, küçücük altın halkalar...
1930'lar, I. Dünya Savaşı, onu takip eden zor yılların ardından De Beers'in pırlanta dünyasındaki hakimiyeti; 'Diamonds are forever' (Pırlantalar Sonsuza Dek Yaşar) sloganı; efsaneleşmiş bir pazarlama cümlesi olarak, evlilik yüzüğü geleneğini sonsuza dek değiştirecek kuvvetteydi. Bugün evlilik geleneklerine yeni gelenekler eklense de 'yüzük takmak' kadar 'yüzük takmamak' bir seçim olsa da safir, siyah pırlantaya erkeklerin parmaklarında da rastlansa da üzerindeki taşın büyüklüğü, pahalılığı konu olsa da temelinde altın halkanın, sağlamlık ve sonsuzluğa bir atıf olduğunu hatırlamamızda fayda var!