Uzun yıllardır moda endüstrisinin içinde, hem kamera önü hem de kamera arkası deneyimlerimi çalıştığım markalarla pekiştirmek, yeni ve kreatif yolculuklara çıkmak benim için hep çok kıymetli. Bir de bu yolculuğun ifadelendiği platform, kariyerime başladığım ilk yıllardan beri asla kopmadığım, tutkuyla çalıştığım dergiler olunca ilk günkü heyecan ve profesyonellikle sarılıyorum işime. ALEM'in sayfalarına, marka elçisi olduğum Under Armour ile konuk olurken ve bu sefer röportaj yerine benim bir yazı yazmam istenirken, tüm ekiple günlerce süren WhatsApp yazışmalarımız, kreatif fikir alışverişlerimiz, prodüksiyon açmazlarının çözümlenme süreçleri, sayfalar, alternatifler, tasarımlar gözümün önüne geliyor. Aslında esas yazı ve emek orada diyorum kendi kendime! Yaptığım her işte elimden gelenin en iyisini yapma motto'm beraber çalışacağım, yol alacağım markaları da gönülden sahiplenmeyi gerektiriyor. Under Armour ile de bunun en güzel örneklerinden birini yaşıyorum.
Geçtiğimiz sene bu zamanlarda başlayan birlikteliğimiz beni kendi spor performansımı geliştirmeye ve Under Armour'ın performans odaklı dünyasını da kendi stil ve moda dünyamla tanışmaya ve harmanlanmaya davet etti diyebilirim. Ve bu süreç o kadar organik gelişti ki... Ürünleri tanıdıkça ve giydikçe daha çok sevmem, onları yaşam stilimin içine doğal olarak katmam, bugüne kadar spor yapmak hep hayatımın bir parçası olmasına rağmen bu statüyü birkaç seviye üste çıkarmam gibi birçok gerçek dönüşüm yaşadık beraber. Zaten çektiğimiz ilk lansman filminde kullandığımız "My life as a performance" motto'muz tam da benim hayat stilimi anlatıyor, iki "marka"nın bütünleşmesini temsil ediyordu. Gelelim sayfalarında buluştuğumuz bu özel projemize... Uluslararası arenada başarılarıyla gurur duyduğumuz, 10 parmağında 10 marifet olan, 20 yıllık dostum Cüneyt Akeroğlu ile Under Armour ve ALEM için gerçekleştirdiğimiz bu çekim, yine en sevdiğim işlerimizden biri oldu.
Spor ve stilin birleşmesini yaratıcı dokunuşlarla ifade ettiğimiz, en modern haliyle yorumladığımız fotoğraflar çıktı ortaya. Cüneyt'le bir projeye başlarken uzun bir yaratım sürecinden geçeriz. Her sabah başlayan, geceleri devam eden telefonlar, video görüşmeleri, referans araştırmaları ve bol kahkaha! Aslında her ne kadar yaratım süreci çoğu zaman stresli olsa da biz birbirimizin işine, gözüne, tecrübesine ve vizyonuna sonsuz güvendiğimiz için en zorlu şartlarda bile o zor durumla dalga geçmesini, gülmesini bilebiliyoruz.
Kendimi en güvende hissettiğim çekimlerim de hep Cüneyt'ledir. Belki de bu yüzden bugüne kadar beraber yaptığımız her proje hem samimi hem de bence ikonik oluyor. Bu çekimi de o Londra'ya gitmeden önce kurgulayabilmek, çok kısıtlı bir zamanda hazırlıkları tamamlayabilmek ve en nihayetinde gerçekleştirebilmek için tüm taraflar ve ekipler üstün çaba gösterdik. Eh yeri de gelmişken, Gözde'ye (Yörükoğlu Ersu), Fatma'ya (Ovacık), Ceylan'a (Yeniacun Şimşek), Hamiyet'e (Akpınar), Harun'a (Ateş), Tamer'e (Türegün) ve de ismini tek tek sayamadığım tüm ekibe kalpten teşekkürlerimi sunarım. Siz ALEM okuyucularıyla da performans ve stilin bütünleştiği bu çekimle tekrar buluştuğumuz için çok mutluyum!