Peş peşe meydana gelen ve büyük sarsıcı etkiler yaratan depremler, belki de en fazla, olayı yerinde yaşayan çocukları etkiledi. Uzman Psikolog Cihan Çelik, depremde yakınlarını kaybetmiş çocukların, sonrasında ölümü algılama, yas süreçleri ve normal rutinlerine dönmeleri gibi birçok konudaki sorularımızı yanıtladı.
Deprem çocuklara tüm yalınlığıyla ve anlayabilecekleri şekilde anlatılmalıdır. Sıfır-yedi yaş arası çocuklara depremi anlatmakla, yedi yaş ve üstü çocuklara depremi anlatmak arasında farklar vardır. Sıfır-yedi yaş aralığına çok daha basit, çok daha kısa anlatılmalıdır. Örneğin; jenga tahtaları ya da legolar kullanılabilir, zeminin ne olduğu ve o anda gerçekleşen sarsıntı çok basit bir dille anlatılabilir. Bununla birlikte o anda neler yapılması ve insanların kendini nasıl koruması gerektiği de açıklamalara eklenip konu kapatılabilir. Altı yaş üzeri çocuklara ise süreç, daha anlamlı ve daha detaylı bilgilerle fakat çok kafa karıştırıcı bilgilere girmeden, yalan söylemeden anlatılmalıdır. Bu bilgileri çocuğa, onun en güvendiği yani annesi babası ya da en az onlar kadar yakın olan bireyler verebilir, bu bizim için kritik.
Çocuklar, deprem sırasında kaç kişinin öldüğü, enkaz altında insanların olduğu, çıkarılması için duyurular yapıldığı ya da bazı ölmüşlerin bulunamadığı gibi detayları bilmek zorunda değil. Ancak çocuğun yaşına uygun şekilde "Biz de oyuncaklarımızdan bazılarını deprem bölgesinde olan çocuklara yollayalım. Haydi gel, bir kutu yapalım." veya "Çocukların kışı geçirmesi için elbiselerimizin birkaçını deprem bölgesine gönderelim. Haydi gel, elbiseleri kutuya koyalım ve güzel bir mektup yazalım, elbiselerle birlikte iletelim." gibi cümlelerle durum aktarılabilir. Konuyu kısacası şöyle özetleyebiliriz; çocuğumuza yalnızca bilmesinin ona yarar sağlayacağı şeyleri söylemeli, çocuğumuzun bilmesinin ona zarar vereceği şeyleri ise söylemekten kaçınmalıyız.
Günümüz çocukları verilen her cevaptan tam anlamıyla tatmin olmuyorlar. Daha çok soru, daha çok yanıt ve daha çok bilgi istiyorlar. Fakat biz ebeveynler olarak inisiyatif alacağımız yerleri bilmeliyiz. Örneğin; "Anne sen de ölecek misin? Baba sen de ölecek misin?" gibi sorularına, "Şu anda yaşıyoruz ve yan yanayız, beraberiz. Birlikte güzel günler göreceğiz." şeklinde yanıtlar verilebilir. "Bizim binamız çökecek mi?" veya "Biz binanın altında kalır mıyız?" gibi sorulara ise "Biz binamız için elimizden gelen tedbirleri aldık, binamızın yıkılacağını düşünmüyoruz, sağlıkla ve güvenle yaşamaya devam edecek şekilde hazırlandığımıza inanabilirsin." gibi bir yanıt vermek yeterli olacaktır. Sorular tekrarlandığında ise yine aynı şekilde cevap verilebilir. Bazen çocukların sordukları soruları almalıyız ve süreci ebeveyn süzgecinden geçirip, detaylı bilgi şeklinde değil, basit, onların ufkunu açacak ve zorlamayacak cevaplar vererek yönetmeliyiz.
Burada yine sıfır-yedi yaş ve yedi yaş sonrası ayrımını yaparak ilerlemeliyiz. Sıfır-yedi yaş aralığındaki çocukların televizyonda haberleri izlemelerinin, enkaz görüntülerini görmelerinin, kurtarma çalışmalarını takip etmelerinin onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Fakat yedi yaş üstü çocukların onları çok etkilemeyecek şekilde, depreme dair bazı yayınlar ve görseller görmeleri sağlıklı olabilir. Ancak enkaz altından çıkan bir depremzedeyle yapılan bir röportajı izletmek veya altına müzik konmuş, dramatize edilmiş, çocuğu istismar edecek videoların, haberlerin izletilmesi her daim sakıncalı olacaktır. Ekran yerine, tercih edilebilecek depremle ve deprem sonrası ile ilgili yazılmış oldukça güzel kitaplar var, ebeveynler bu kitaplardan yararlanabilirler.
Deprem olayının en üzücü kısımlarından biri de şüphesiz çocukların kayıp yaşamasıdır. Bu kayıp, anne babaları da olabilir, başka bir yakınları da. Böyle durumlarda çocuklara asla yalan söylenmemeli, çocuğa bu kayıp olayını ona en güvendiği kişi açıklamalıdır. Annesi, babası, teyzesi, anneannesi, babaannesi, dedesi ya da amcası; çocuğun hayattaki en yakını her kim ise o kişi, güvenli bir yerde, çocuğun kendini güvende hissettiği bir anda, ölümü yalana başvurmadan çocuğa anlatmalıdır. "Seni görecek, seni izleyecek, seslendiğin zaman seni duyacak, sen de ona bir şey söyleyebileceksin." gibi cümlelerle değil, ölen kişinin bir daha görülemeyeceği, onun artık nefes almadığı, yemek yemediği ve gezmediği gibi gerçek cümlelerle anlatılmalıdır. Eğer çocuğun çok zor bir durumu varsa ya da bir operasyon geçirmesi gerekecekse, bunu söylemek bir süre geciktirilebilir. Her çocuğun farklı olduğu unutulmamalıdır. Yaşadığı duygu çok yoğunsa, çocuğun hazır olmadığı hissediliyorsa, bir süre daha beklenebilir. Günün sonunda yalan söylememeye ve yalın şekilde süreci çocuğa anlatmaya çok dikkat edilmelidir
Böyle süreçlerde olaya, çocukların sürekli kaygılı yaşamaları olarak bakmamalıyız. Ortada yaşanmış bir durum vardır ve bu durum karşısında çocuğumuz bir şeyler hissedecektir. Biz ebeveynlere düşen; çocukları, kaygısını yükseltecek görsellerden, söylemlerden ve ortamlardan korumaktır. Çünkü çocuklar ortada yaşanan bir olayın olduğunu biliyor. Böyle durumlarda çocuklara bir şeyler söylemenin yanı sıra bir de çocuğun rutin hayatına devam edebilmesini olanaklı kılmak gerekiyor. Ancak bu şekilde çocuğun kaygıyı yönetme konusunda yanında olabiliriz. Elbette ki bazı çocuklarımız çok etkilenecek, uyku ve davranış düzenleri bozulacak, rutin yaşam akışları aksayacaktır. Bu gibi durumlar bir ayı geçkin bir seyir izlerse, uzman desteği almak faydalı olacaktır. Çünkü ortada bu kadar uzun süreli ve yönetilemeyecek durumda bir süreç varsa, burada başka dinamikler de söz konusu olabilir
Deprem bölgesindeki çocuklarımız gerçekten zorlu bir süreç yaşayacaklar. Kimisi çadırda yaşayacak, kimisi arkadaşlarıyla artık oyun oynayamayacak, kimisi ise sevdiklerine ulaşmakta zorluk çekecek. Daha da önemlisi bu küçük çocuklar, hiç deneyimlemediği bir hayata adapte olmak için çabalayacak. Bu süreçte sahada uygulanacak olan psikososyal destek süreci çok kritik bir önem taşıyacak. Çocuklar hiçbir zaman kendilerine acınmasını istemezler. Onlara acıyarak ya da üzülerek yaklaşmaktan ziyade, orada çocukların sağlıklı bir şekilde hayata devam etmelerini destekleyecek ortamlar sağlanmalıdır. Oyun, çocuğun hayatında çok kritik öneme; akran, çocuğun hayatında çok ciddi öneme; iletişim, çocuğun hayatında çok büyük öneme sahiptir. Bunlar üzerine çalışılmalıdır. Yani, çocuğun yaşam akışını kolaylaştırıcı, sağlıklı ilerleyişine katkıda bulunacak her şey çocuk için güzel olacaktır. Tabii ki ülke halkı zaten çocukların yanında olacaktır, orada birtakım aktiviteler yapılacaktır. Örneğin; ben orada açık hava sineması gördüm, çocuk arabaları yapılmış, onlarda gezen çocuklar gördüm, pamuk şeker dağıtan birini gördüm, bir oyun alanı yapıp çocuklarla orada vakit geçiren, tiyatro oyunu sergileyen insanlar gördüm. Elbette ki eylemler de çocukların sağlıklı yaşamları için onlara çok büyük destek olacaktır. Ülkemiz için, hepimiz için çok çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Birlik olup, el ele verip bu acıyla hep birlikte baş edeceğiz. Birbirimizi dinlemeyi, yalnızca dinlemeyi başarmamız gereken bir dönemdeyiz. İnsanlara önerilerde bulunmak yerine bir süre sadece dinlememiz gerekiyor. Buna ihtiyaçları var. Bunu da unutmayalım.