Delice Yarımadası'nda yeşil ve mavinin buluştuğu noktada konumlanan Anda Barut Collection'da sabahın erken saatlerinde tüm ekip Burçin'in odasında bir araya geldik. Yazın gelmesinin mutluluğundan mıdır bilinmez hepimiz sanki her zamankinden daha bir heyecanlı ve neşeli başladık güne. Burçin ile birkaç yıldır konuştuğumuz kapak çekimimizi ALEM Summer'da gerçekleştirdiğimiz için ise ekstra mutluyduk. Bu buluşmamızda daha bir başkaydı Burçin. Daha ışıl ışıl, daha dingin ve daha hayatın akışındaydı. Hiç şüphesiz 40'lar çok iyi gelmişti ona...
Yeni sayfalar açtığım bir dönemimdeyim. Olaylara, kişilere bakış açımı değiştirdiğim, daha az stres yaptığım, daha güzel bakıp, daha güzel görmeyi tercih ettiğim bir zaman dilimindeyim. Kendime daha iyi davranıyorum ve bunun karşılığını da hem bedenen hem ruhen alıyorum.
Yeni senaryolar okumak ve uyarlanabilecek diziler izlemek.
40'ların başında değişmedim, geçirdirdiğim yıllardan, yaşlardan bir fark yok sanıyordum. Ta ki iç sesim kulağıma fısıldayana kadar. Sertliklerimi tam da ortasından esneterek o deneyimleri yaşayabilme özgürlüğünü tanıyorum kendime. Korkularımdan veya mükemmel olmazsa çekingenliğimden kurtuldum. Üstüne gitmek ve "ne de olsa insanız, şaşarız, beşeriz" demek bir cesaretmiş bunu fark ettim bu yılımda. Üzülmek de kaybetmek de yenilmek de insana dair diyebiliyorum. Sırtımda taşıdığım ve kendime biçtiğim o ağır kaftanı çıkardım, bir şal attım omzuma, döndüm yüzümü rüzgara o tatlı hissin, o hafifliğin içimi temizlemesine müsaade ediyorum. Hayatın bana bundan sonra sunacaklarını merakla bekliyorum tatlı bir kabulle yürüyorum. Sağ olsun 40'larım.
Hem de nasıl, hoşluklarla gel aramıza. Yolumuzu aydınlatan küçük ışıklar yanacak bence çoğumuzda. 20'lerde ağır ağır akan zamanın artık çok hızlı aktığına şahit oldum. 30'larda günlerce oturup kafamı taktığım ya da boş hırsların, egoların, kısacası peşinden sürüklendiğim şeylerin manasını yitirdiğini gördüm. O anların, o hislerin aslında bir kimlik arayışı ve "hayata anca böyle tutunurum" deme şeklim olduğunu fark ettim. Kaç yaşına gelirsen gel, hangi onluk sayıların içindeysen değişmiyormuş; büyümek, öğrenmek daimiymiş. Niyetinde varsa aydınlanma isteğin eteğinden düşmüyormuş aslında. Sürüyorsun onları da her adımda yanında. Suyun akışına hem teslim olmak hem hızını hissetmek bir aydınlanma olsa gerek. Ya canım acırsa ya çok üzülürsem ya kaybedersem diye yapacağım eylemlerden kaçınırken kazanamadıklarıma dönüp bakıyorum ve diyorum ki kendime, ya kaçındığın şeyler senin yaşam yolculuğunda en yakın yoldaşın ve en faydalı öğretinse... Aydınlanmanın bendeki eğlenceli yansımasını şöyle bir süsleme yaparak anlatayım. Nokta ışığını aldım üstüme, çıktım sahneye atıyorum tiratlarımı. Tüm ezberlerimi bozdum, doğaçlıyorum hayatı. Klasik cümlelerimi astım havaya, gelişine salınıyorum yeni öğretilerim yeni deneyimlerimle kol kola. Ve şarkımı söylüyorum. "Gelsin hayat bildiği gibi gelsin..."
Tüm samimiyetimle cevap vereceğim bu soruya. Çünkü bu durum benim 40'larımın aydınlanma içeriğinin baş köşesinde. Ve bu seneki challenge'ım. Listem uzun ama bu madde ilk üç içinde. İlişkinin ayağını kaydıran, karşı tarafta tek yönlü bir alışkanlık sağlayan önemli bir sorun bu hayatımda. İş, arkadaşlık, aile ya da aşk fark etmez, benim hesaplamalarım hep burada şaşıyor, sonuç yanlış veriyor. Çocukluktan edinilmiş bir alışkanlık belki de. "Böyle yaparsam sevgiyi sağlamlarım" diye düşündüğüm bir arazım. Artık bunu kabul edip tamir etmeye, değiştirmeye karar verdiğim bir kırmızı çizgi bu. Özverinin sınırlarını zorlayıp karşılık beklemeden ortaya bıraktım hep ve hatalar silsilesi burada başladı sanırım. Tabii ki hayatıma girmiş herkes için geçerli değil. Karşındaki insanı o lezzetli yemeklere alıştırıp, bir gün olsun sofra kurmakta geciktiğin ya da "bugün ne yesek?" diye sorduğunda aranızdaki alma-verme dengesinin şekeri düşüyor. Ve o agresyonu gidermek sadece benim vazifemmiş gibi tekrardan görev başı yapıyorum. Adil olmayan bu sisteme içinde baş kaldırmadığın sürece, tabii ki o sessizliğin ve toleren görevmiş sayılıyor. Ben bunu senelerce yaptım birçok yerde ve birçok kişiye. Önceliği hep diğerlerine verdim. İstemenin güçsüzlük gibi göründüğüne inandım. "Ben bana yeterim, kimseye ihtiyacım yok" dedim ve kendi öz huzurumun bacağına sıktım. Birini mutlu etmek, onun için her şeyi yapmak pür bir sevgi içerir tabii ama bunu tek taraflı yaparken karşındaki insanın seni mutlu edebilme tatminini de elinden alıyorsun. Tabii buna niyeti varsa ve kalbin karşılıklı iyilikle güzelleşeceğine inanıyorsa. Alma verme dengesini becerdiğim, buna açık insanlarla karşılaşabildiğim ya da hayatımdaki insanlardan bunu talep edebilecek rahatlıkta olabildiğim bir yaş dileğiyle üfledim bu yıl pastamı.
Farklı kitap ve müzik türlerine açtım kendimi, meditasyonlarımı daha çeşitli öğretilerden ve düzenli yapmaya başladım. Galiba bakış açısını değiştirmek kişisel yolculuğunda sana kolay ulaşılabilir bir iç huzur sağlıyor.
Bu soruyla o kadar çok karşılaşıyorum ki. İnsanlar beni tanıdıktan ve tabii ki bunu söyleyebilecek samimiyete ulaştıktan sonra hep aynı şeyi dile getirirler; sen hiç göründüğün gibi değilmişsin. O cümledeki doğru anlatım aslında, benim ön yargım seni böyle bir kalıba koymuştu olmalı ama sonuçta çoğunluğun en büyük defosu ön yargı değil mi zaten! Ben de çok yaparım bunu. Bana da yeni bir challenge işte. Ön yargıları hayatından çıkar Burçin. Ben mesafeli diye algılanmaktan rahatsızlık duymuyorum yanlış anlamayın. Kol mesafesini seven biriyim. Yakınıma gelirken o aralıkta ayarsız bir durum oluşmadan, analiz süresi tanımış oluyoruz karşılıklı. Ne ben sevmediğim bir tavırla karşılaşıyorum ne de bana yaklaşmayı denemiş kişi benim ayar takıntısı olan eleğimde hırpalanıyor. Benim için zeka çok önemli. Zeki olan bilir çünkü birine nasıl hitap edeceğini nerede nasıl davranacağını, söze nasıl girileceğini. Ben herkese eş değerde ve saygıyla yaklaşırım bunun beraberinde bir de samimiyet olursa çok mutlu olurum. Ben samimi biriyimdir. Emek harcamayı seçersek karşılıklı ben onu pamuklara sararım, en kıymetli yerine koyarım kalbimin ve gerçek eğlenceli samimi Burçin'le tanıştırırım. Tanısanız seversiniz beni.
Sevginin beni sarıp sarmalaması çok hoşuma gidiyor. Sevildiğini bilmenin verdiği huzur, güven, güç bana güzellik getiriyor. Hem ruhum güzelleşiyor hem gülüşüm mesela. Derler ya parlıyorsun. Benim kalbim sevgiyle parlıyor. Enerjim yükseliyor mesela, kahkaham büyüyor. Sevildiğimi bildiğim yerde çok daha konforlu hissediyorum kendimi.
Ben hayatımın tam ortasındayım, aşk biraz kıyısında bu aralar.
Marifetmiş ya da doğruymuş gibi sığ bir yerden konuşuyormuşum gibi algılansın istemem tabii ama ben güzel giderim, tertemiz dönüşsüz giderim. Bir Balık burcu olarak mutlu olmadığımı, nefes alamadığımı, beslenemediğimi hissettiğim zaman hemen oradan uzaklaşıp kendi denizime dönmek, tekse tek, sürüm varsa onlarla yeni denizlere yol almak isterim. Bir süre o bitiş duygusunu tartarım içimde, çoğu kadın gibi içeriden gözlemlerim, son kırıntıları tüketip, çabaya değmez kesin bir vazgeçiş olduğuna emin olursam kendi sularıma dönerim. Evime sığınırım mesela bir dönem. Mabedim orasıdır benim. Arkadaşlarım, ailem ve en çok da işime sarılırım. Ne istemediğimin bilgisi ileride daha az hatalı seçimler yapmamı sağlar. Aşka da küsmem. Saat düşüp kırıldı diye zaman akmaktan vazgeçmiyor sonuçta.
Hatırlıyorum hayal meyal. Dört yaşındaydım. Oyun gibi gelmişti. İlk kez set gördüğüm günün üzerinden 40 sene geçmiş. Bazen yorgun hissediyorum bu anlamda ama çoğu zaman da şanslı. Uykusuz ve tükenmiş bir set gecesinde emekli olmam gerek artık diye hayıflanıyorum gülüyoruz tabii buna, sonra ekranda sevdiğim bir sahnemi izlerken ne mutlu bana mesleğimin yaşı yok, ölene kadar yaşayabileceğim bu tatmin duygusunu diyorum. Ben uzun yol severim, tek başına direksiyonun başına geçmek, yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, başka hayatlara şahitlik etmek hep çok heyecanlandırır beni. Algımı diri tutar. Oyunculuğun verdiği tat böyle bir şey bana. O yıllardan bu yıllara değişenler var tabii. Arkada çocuk koltuğunda başladığım yolculuk; şimdi rotasını benim belirlediğim, istediğim durakta mola verip dinlendiğim, kendi maceramın kahramanı olduğum, benim seçtiğim bir özgürlük hikayesi... Bu yolun sonu nereye çıkar, beni nereye konumlandırır bilmem ama nereye gideceğimden çok o yolda görüp öğreneceklerime, keşiflerime kanalize olmayı da ihmal etmem mesleki akışımda.
O şahane toyluğun verdiği cesaretin tadını çıkar. Kapa gözünü, tıka kulağını, tak ayağına topuklunu, tüm çılgınlıkları yap. Buralara geldiğinde mantığın ve biyolojin hep seni dizginleyecek ve hayat sana bol sorumluluk, bol sorun çıkaracak. Ayrıca bu yaşları çok da merak etme zaten mecburi istikamet, sen anda kal, aşkın da hakkını ver, enerjinin de. Kendini sev. Bazen her şeyden fazla. Eğitiminden ve ekonomik gücünü eline almaktan hiçbir şey ve hiç kimse için vazgeçme. Hayatını güçlü kadınları örnek alarak şekillendir, kolay ve basit yoldan kazananlarla değil. Kolay olan hiçbir şey gerçek bir hak ediş değildir. Ve 20'lerdeki Burçin'cim; bulutlar hala sadece toz pembe değil bu yaşlarda da ama sen kasveti de seveceksin ileride. Bir huzur barındırıyor içinde korkma. Öğreneceksin. Nereden baktığınla ilgili. Bizi merak etme, hala en iyi versiyonumuzu bulamadık belki ama aramaktan da vazgeçmedik. Zaman zaman ayağımız gördüğümüz bildiğimiz taşlara takılıyor olabilir. Sendeliyoruz, düşüyoruz ama sana söz verebilirim; canın daha az yanacak 40'larında. Çünkü acı eşiğini yükselttim ben 30'larımızda. Ve artık acının yoğunluğu değil önemli olan, gelince anlayacaksın buralara, o yoğunluk üstünden kalktığında bıraktığı izlerden çıkardığın ders önemli olacak artık. O pes etmeyi düşündüğün anlar var ya; o anlarda çıkarttığın tırnaklarla tutunuyorum hala şu anda 40'lı hayatıma. Belki küçük bir kızım olmadı bu yaşımda ama ben hala içimde seni büyütüyor, anlıyor, görüyor, biliyor ve seviyorum. Yürü be güzelim. Ben bir yerlerde o yolları aşabilmenin gururuyla seni bekliyor olacağım.
Adı üstünde, sürpriz!
İş devam ederken o enerjinin bir şekilde duygularına, hareketlerine ve hatta bazen kararlarına etki ettiğini gördüm kendi içimde de ama asla iş bittikten sonra rolden çıkamamak gibi bir şey olmadı. Bana saçma ve özür dilerim ama biraz komik geliyor. Ben bu hayatta Burçin olmaktan mutluyum. O karakterler ben değilim ve öyle bir çatlağım yok haznemde. Oraya takılıp kalamam. Yenilerini sahiplenmem için özüme dönmem gerek.
Bir sağlık sorunuyla ilgili sebeplerden ötürü çok fazla kilo almıştım ve o halime ayrılan sürenin sonuna geldiğimde iki ay gibi kısa bir dönemde çift haneli bir kilo verdim. Ardından antrenman ve bana özel planlanmış bir beslenme yöntemiyle özlediğim eski halime geri döndüm. En önemli motivasyonum yıllarca sağlıkla taşımak istediğim bedenime iyi davranmak galiba. Çünkü olmak istediğin hal, kendine nasıl davrandığınla ilgili.
Yalnızlığı çok severim her şeyi yaparım. Tek başıma bir yerde yemek yemekten, sinemaya gitmekten çok mutlu olurum. Tek yürüyüş yapmak sağlıklı düşünebilmemi sağlıyor mesela. Kendimle aram iyidir. Hiç sıkılmam. Yazarım evde yalnızken. Kimse bilmez, okutmam. Ben bana yazarım. Bazen saklarım bazen yırtıp atarım. Evet yırtarım. Çünkü hala kalem ve kağıt kullanıyorum ve buna bayılıyorum. Eski bir dosttan vazgeçememek gibi. Bolca dizi ve film izlerim. Sezonlar bitirebilirim evde tek başıma.
Bazı dönemlerde daha realist bir açıdan bakıp olabilite hesabı yapıyorum ve beynim hemen o hayalde istatiksel ayrıntılara girip tadımı kaçırıyor. Ama bu aralar coşkun bir arzuyla hayal kuruyorum. Galiba hayal kurmak bir ihtiyaç. Hayal kurmanın özü değişmese de adı manifest oldu. Biraz daha görsel an ve niyet ekleyip olmasını hızlandırmaya inanıyoruz günümüz dünya düzeninde. Topluca oturup hayal kurmuyoruz da manifesting yapıyoruz kolektif olarak. Kendimizi nasıl düşünüp mutlu oluyorsak, her şey öyle olsun umarım. Benim bu aralar hayalim çok net ama söylemeyeceğim. Affet, çok özel. O yüzden baya bir laf kalabalığı yaparak kaynatmaya çalıştım farkındaysan.
Tropikal bir bölgede, denizin üstünde yelkenlimde oturmuş, elimde kadehim gün batımını izlerken. Kiminle konusunu kim bilir... Umarım bu fotoğrafta olmayı çok isteyen ve benimle hayata aynı paralellikte bakan, birbirimize çok aşık biriyle tokuştururuz kadehlerimizi. Yoksa ben, deniz, güneş, rüzgar ve köpeğim süper bir ekibiz. Kalabalık olmasak da olur.
Bu aralar en çok merak ettikleri ve sordukları soru, ne zaman ekrana döneceğim.
İki ayrı Burçin var benim içimde. Yazın çıkan Burçin şen şakrak, eğlencenin hakkını veren, sunulan keyiflerin tadını çıkaran, daha umutla bakan her ana... O halime ve yazın bana sunduklarına bayılıyorum. Bazen ben sadece yaz ve bahar olan bir yerde yaşamalıyım diyorum. Sonbaharı da çok severim. Haksızlık etmeyeyim. Rengini, hissini... Belki de hemen yazın ardından geldiği içindir.
Uzun senelerden sonra ilk defa tarihleri belli bir yaz programım yok. Geçen yazlarda hayatımdaki insanların tarihlerine uyumlanmakla geçmişti aylarım. Bu sefer spontane geçecek tatil. Biraz serserilik yapmanın bir zararı olmaz bence. Rüzgar nereden eserse...
O durum nerede olduğum, kiminle olduğumla ve benim yorgunluk seviyemle ilgili. Bazı tatiller dinlenmek üzerine oluyor. Sahil kenarında şezlongda uzanmak, kitap okumak, uyumak ve yüzmek iyi geliyor. Bazı tatillerimse kalabalık ekipler ve eğlenmek üzerine oluyor. Değişmeyen tek şey ise denizin dibinde olmak.
Amacı neyse tatilin, hakkını veren herkes olabilir. Çekirdek arkadaş grubum vazgeçilmezim ama. Neredeyse 20 yıldır beraberiz. Onlarca tatil yaptık beraber.
Tanzanya'nın Serengeti bölgesine yaptığım safari turumdu. Muhteşem görseller attım anı kutumun içine o tatil dönüşünde.
Benim cildim çabuk çilleniyor ve lekeleniyor o yüzden üç ayrı güneş koruyucusuyla gezerim çantamda. İki farklı güneş gözlüğüm kesin vardır. Sudoku kitabım (hafıza önemli), yedek bikinim, mayom, saç bakım ürünlerim.
Tam bu sorunun muhattabıyım. Bakım benden sorulur. Makyaj çantam el kadarken bakım ürünlerim banyomun tamamını kaplar. Her bölge için, her mevsim için ayrı ürünler edinirim. Canı sıkılan arkadaşlarım bana gelir; hadi bizi kendimize getir diye. Ürün tavsiyesi benden alırlar. Spa günlerim vardır saatler süren. Her gün bir saatlik bakım ritüelim vardır, saçlarım ve cildim için. Her hafta en az bir kere buhar banyosuna girerim. Doğal yağlardan oluşan bakım kürüm, faydası benim tarafından denenerek kanıtlanmış markaların ürünleriyle devam eder. Büyük bir yatırım orası benim için.
İhtiyaç dahilinde alışveriş yaparım. Bazı sevdiğim markalar var arada onlardan kendime küçük hediyeler alırım. Sezon girişlerinde dolabımın başında bir liste hazırlarız ve çok sevdiğim bir arkadaşımın itici gücüyle siparişler veririz. Benim çok sevdiğim, çizgisini hayranlıkla takip ettiğim Türk tasarımcı arkadaşlarım var. Onlar beni trendler hakkında hem güncellerler hem de en güzel parçalarını daha sezon açılmadan yollarlar. Şanslıyım yani.
Mayo, gözlük ve kitten topuk sandaletler.
Bu ara bir arkadaşımla uyarlayabileceğimiz kitaplardan bir liste yaptık, şimdi onları tüketiyoruz karşılıklı. Söyleyemem ya aranan kitap oysa bizim için.
Yıllar içinde o kadar çok şey yaşadık ki. Dünyanın diğer ucuna da gittik beraber, en güzel anıları birlikte yaşadık ya da yazıldığı anlara şahitlik ettik. Gecenin bir yarısı yanıma gel mesajına "Ne oldu?" diye yazmadan en kısa sürede pijamalarla orada olduk. Çok eğlenceli tatiller, partiler, düğünler, kutlamalar yaşadık. Hayal kırıklıklarımızı birbirimizin hayallerine dahil olarak atlattık. Hastanede, cenazede, depresyonda en yakın omuzduk. Neler neler... Galiba benim için dostluk gücünü ve kendin gibi olma durumunu en güzel şöyle özetleyebilirim: Susmayı paylaşmak. Saatlerce yanımızda susabiliriz. Ve hiçbirimiz o sessizliği bozmak için yapay bir çaba harcamayız. Gelen gelir, giden gider kimse varlığıyla kimseyi huzursuz etmez. Uzattım galiba ama onlarla birlikte hayatın getirdiği her şeyi yapmaktan keyif alıyorum.
Kesinlikle seyahat ederken. Yoğun bir dönemimdeysem bitişe doğru yeni kıtalar, yeni ülkeler, yeni yerlerin görselleri, bilgileri tek motivasyonum oluyor. Gezip görmek, yeni tatlar tatmak, yeni şeyler öğrenmek.
Kontrolcülükle akışa bırakmak arasında ince bir çizgide cambazlık yapıyorum galiba. Kontrolcülük işte daha ağır basıyor. Bilmek istediğim her şey beni biraz yorsa da yaptığım işlerde verimimi artırdığına inanıyorum. Ama özel hayatımda artık kocaman bir akış içindeyim. Bazı şeyleri kontrol edemediğimi kabullendiğim bir dönemdeyim. Zorlamanın manası yok, olan olmuştur zaten. Bir yerlerde evren seni ona hazırlıyordur sadece senin haberin yoktur.
Röportaj: Ceylan Yeniacun
Fotoğraflar: Deniz Özgün
Styling: Hakan Öztürk
Saç: Ferit Belli
Makyaj: Aslıhan Bilge
Video: Kaan Karaaslan
Fotoğraf Asistanı: Murat Erdoğan
Styling Asistanı: Fırat Gençdoğan
Makyaj Asistanı: Berke Belli
Mekan için Anda Barut Collection'a teşekkür ederiz.