Oyuncu olarak kariyerim 2007 yılında başladı. O zamandan bu zamana inişleri çıkışları ile bir bütün olarak hep içinde bulunduğum zamanı ve durumları sindirip, emin adımlarla yürümeye gayret ettim. Her yeni hikayede kendimin bir üst versiyonunu yaratmaya çalıştım. Hala da aynı motivasyonla çalışıyorum. Sanırım o zamandan bu zamana emeklerimin karşılığını artık almaya başladım. Tabii ki bu sadece kendi çabalarımla ve çalışmalarımla olmuyor, yanımda muazzam bir inanç ve güçle çalışan ekip arkadaşlarım var. Birlikte çalışıyor, birlikte üretiyor, kararlarımızı birlikte veriyoruz.
Açıkçası bana da sürpriz oldu. Kariyerimde 10 yılda bir gelen bir sıçrayış gibi Kuş Uçuşu benim için. Lale Kıran'ı büyük bir hazla ve şevkle oynadım. Meriç Acemi'nin senaryosunda bana bilinçli olarak bıraktığını düşündüğüm boşlukları doldurmak gerçekten çok keyifliydi. Tam manasıyla unutulmaz bir serüvendi benim için. Yurt dışında da ses getirmesi emeklerimizi taçlandırdı. Genelde pek hayal kurmadığım ya da beklentilerle yaşamadığım için sanırım böyle güzellikler hep sürpriz olur bana. Elbette başarıyı hedefleyerek çalışıyoruz hepimiz. Ama böylesi bir başarıyı ve bu kadar sevileceğini tahmin etmemiştim.
İyi ki yükseliyorlar. Nispeten daha özgür bir mecrada, başı sonu belli tam manasıyla profesyonel işlerin tadına varmaya başladık. Ana akım mecralar için profesyonel değil demek değil bu elbette. Ama televizyon dünyasının acımasızlığı hepimizin, tüm sektör çalışanlarının yaşamını kötü etkiliyor maalesef. Bunun ısrarla görülmüyor olması da çok ama çok üzücü. Bölüm sürelerinin uzunluğu ve bir süre sonra hikayede önünü göremiyor olmak, tüm birimler için uzun vadede kaosa sebebiyet veriyor. Dijital mecrada çalışmak o anlamda bir oyuncu için daha konforlu olduğundan, icraatlar da daha kaliteli oluyor. Daha da çoğalmalı bence. İnsanların kendi içeriklerini bağımsız bir şekilde yayınlayabilmeleri bana her zaman keyifli ve heyecan verici geliyor.
Mezarlığın ikinci sezonunu çekmeye başladık. Önem Özülkü başkomiserimi çok özlemişim. Şu sıralar heyecanım bu. Bir de bu yıl sonbaharda vizyona girmesi planlanan bir sinema filmimiz var. BKM yapımı bir dönem filmi. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk opera sanatçısı Nimet Vahit'i canlandırıyorum. Filmimizin ismi Bir Cumhuriyet Şarkısı. Her biri birbirinden değerli oyuncularla şahane bir iş çektik. Onun için de çok heyecanlıyım, dilerim gişesi ve alkışı da bol olur.
Şu sıralar gerçekten hayatımın en yoğun dönemlerinden birini yaşıyorum. Neredeyse hiç boş vaktim olmuyor. Gündüz boş kalan vakitlerimde genelde markamla ilgili çalışıyorum ya da gelecek programlarımız ve işlerimiz için toplantılar yapıyor oluyoruz. Akşam el ayak çekilip telefon biraz olsun sustuğunda, evimde dinleniyorum. Göremediğim dostlarımla vakit geçirmeye çalışıyorum. Çok yorulursam da şehirden kaçtığım belli başlı rotalarım var, kendimle kalabilmek için oralara gidiyorum.
Anda kalıyorum. Eskiden çok hızlıydım, yani hoş, düşünce bazında hala çok hızlıyım hatta çocukken dikkat dağınıklığı problemim vardı. Hala beni bir konudan diğerine hızlıca atlarken yakalayabilirsin sıklıkla ve bu sebepten de biraz da unutkanım. Ama dostlarım buna alıştılar artık ve beni böyle seviyorlar. Gündelik yaşam içerisinde çok fazla bilgiye ve hem işitsel hem de görsel veriye maruz kalıyoruz ve bunların akışı gerçekten çok ama çok hızlı. Ben kendimle kaldığım anlar haricinde de her ne işle meşgulsem onu sakince ve anda kalarak ve farkında olarak yaşamaya çalışıyorum. Çok hızlandığımı farkettiğimde de kendimi düzeltmeye gayret ediyorum.
17 yaş doğum günümü. İlk kelebek dövmemi 17 yaşında kendime doğum günü hediyesi olarak yaptırmıştım. Bugünden geriye bakınca o zamanki hali bir rezaletti. Ama o mutluluğumu hiç unutamam. Zamanla dövme sanatçıları kendilerini geliştirdikçe ben de üzerine yeni kelebekler yaptırdım tabii ki. Yani aslında her çağımda kelebeğim metamorfoz geçirdi diyebilirim. Sanırım üst üste 4-5 defa yapıldı. Benim için çok değerli kelebek çocukluğumdan beri. Bir de ben kelebek sezonu yani haziran doğumluyum. Bence tesadüf değil.
Evet dünyaya gelişimin 40.'ıncı yılını sevdiğim dostlarla kutlayacağız tabii ki. Normalde çok meraklı değilimdir doğum günü kutlamaya. Benim için sevdiğim dostlarımı aynı anda görebilme mutluluğundan ibaret. O yüzden en fazla bir masa etrafında toplanılır ya da yıllardır müdavimi olduğum Corridor'da kutlarız. Yine aynısı olur herhalde.
Öyle özel bir anlam yüklemiyorum sayılara. Kararlar aldırıyor tabii ki hayat hepimize, her yıl değişiyoruz, dönüşüyoruz. Benim için 35'ten 40'a giden beş senelik mesafe çok öğretici oldu, epey değiştim diyebilirim. Ama hangi huyların değişti, ne kararlar aldın dersen onlar bende saklı.
Yok, hiç öyle rolde kalmak, çıkamamak gibi huylarım yoktur benim. Adrenalini çok yüksek günlerin sonu biraz pestil gibi oluyorum sadece bedenen bazen de ruhen o kadar. Ama kestik sesini duyduğum an kesmişizdir.
Konservatuvar eğitimi bence bir oyuncu için çok önemli. Tabii ki olmazsa olmaz değil ama önemli bence. Konservatuvar olmasa bile her işi yapmak için önce bileninden öğrenmek gerekir ya onun gibi düşünün. Doğru ellerde eğitim almak önemli tabii ki. Ben bir ekolün öğrencisi olmuş olduğum için şanslı sayıyorum kendimi, hocaların hocasından oyunculuğa dair öğrendiğim her ne varsa Müşfik Hoca'nın kendisine ve hayata bana bu şansı karşıma çıkardığı için minnettarım. Bana, bize kattığı sonsuz bilgi ve değerler arasından hepimizin en önemsediği ise iyi bir oyuncu olabilmek için önce iyi insan olmak gerektiğiydi. Tüm eğitim hayatım boyunca çok değerli hocalarım, meslektaşlarım oldu. Öğrenmeye, yenilenmeye açık olmak çok önemli. Onların bana kattıkları her bir cümle için minnettarım.
Yok hayal kurmam pek. Hayal kurunca anksiyete yaşıyorum çünkü. Üzülmekten, hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyorum. O yüzden böylesi daha iyi geliyor bana. Yaratıcılık anlamında değil bu dediğim tabii ki, hayal kurmadan üretemez ki insan.
Beni esas mesleğimden alıp başka bir profesyonel evrene yerleştiriyor markam. Bu bana nefes aldırıyor açıkçası. Orada da çok büyük adımlar atmıyorum, yavaş yavaş öğrene öğrene ilerlemeye çalışıyorum. O sektörde de insanın iyisiyle ve kötüsüyle karşılaşıyorum elbette ama dediğim gibi paralel bambaşka bir evren benim için. Orada ürettiklerimi insanların taşıdıklarını görmek beni çok mutlu ediyor mesela. Bayılıyorum sevdiğim insanlar taksın, istesin. Pandemiden sonra birden bire oluştu bu fikir ve kafamdaki fikirlere ve çok sevdiğim dostum, kendisi zaten bir mücevher tasarımcısı olan Dilara Karabay'ın bana verdiği cesarete dayanarak kendimi bu işin içinde buluverdim. Yaptığım her işi çok severek yapmam lazım benim, başka türlü mutlu olamıyorum. Bu işimi de yapmayı çok seviyorum.
Her zaman dengede. İkisi de aynı kümede yani. İkisi tek başına çalışınca garip oluyor. Ama içgüdülerimi dinlemeyi, sezgilerimin bana fısıldadıklarını hep dinlerim. Çünkü hep doğru çıkıyor.
Bu yaz ağırlıklı olarak çalışıyorum öyle görünüyor. Belki yaz sonu biraz tatil yapma fırsatı bulabilirim, zaman ne gösterecek bilmiyorum. Yaz bana tabii ki gerçek bir plaj hayatı hissini beraberinde getiriyor. Soğuk, derin, turkuaz bir deniz, kum, güneş, gün batımı, patates kızartması, plajda oynanan oyunlar, sıcakladıkça kendini suya bırakan kızım Gipsy gibi. Yazın miskinlik yapmayı seviyorum.
Alışverişte pek sağım solum belli olmuyor benim. Ama beni en mutlu eden alışveriş alışkanlıklarımdan biri bit pazarlarına gitmektir. 8-9 senedir vakit buldukça giderim. İkinci el ya da antika olmasında bir sakınca yok, oralardan benim için anlamlı şeyler almaya, onları değiştirip dönüştürmeye bayılıyorum. Hikayeler benimle yaşamaya devam ediyor gibi hissediyorum.
Evimin her köşesini kendim için huzurlu bir hale getirdim. Neresinde, hangi köşesinde olursam olayım huzurluyum. Tatlı bir müzik, mumlarım, evdeki hayvan dostlarım; dinlenmeye bayılıyorum. Eş dost gelsin, yemekler yensin, hoş sohbet olsun, eğlence olsun bayılırım. Tek çocuk olduğumdan kendimle vakit geçirmeyi de çok sevdiğim için evimde çok alan yarattım kendime.
Tüm destekleri için Qatar Turizm'e teşekkür ederiz.